Şiddeti serbest bırakmak
Fotoğraf: DHA
Geçen hafta çok bencilce bir nedenle yazımı yazamamıştım. Çarşambaları Anavyssos’un * pazarı kuruluyor. Tam da yazı yazdığım gün. Oldum olası pazar yerlerini severim. Rengarenk tezgahlar, envaiçeşit sebze, meyve, pazarın kurulduğu yerin kendine özgü ürünleri ve dolaşan insanları ile o yere dair öyküler birikir aklımda. Burası bir sahil kasabası olunca elbette tezgahların önemli bir kısmı da deniz ürünlerine ayrılmış. Sabahın alacasında tutulup getirilmiş tazecik güzelim balıklar, çeşit çeşit kabuklular ile -veganlardan özür dileyerek- başta göz ziyafetiydi her biri. Tabii ki tüm pazar yerini saran zeytinyağı ve zeytin kokusu karşılıyordu daha girmeden pazara. Bizim pazarcılarımız kadar yaratıcı değildi Yunanlı pazarcılar ama... Giysiler, çamaşırlar bizim şen pazarcılarımızın o renkli tanıtım nidalarından yoksundu. Viyana pazarları kadar ağırbaşlı olmasalar da balıkçıların tazelik övgüsü dışında bizim bilinen pazar yeri sesleri hayli kısıktı. Sonra da aldıklarımızı temizleyip ayıklamak, pişirmek derken günü yazısız geçirmiş oldum. Tatilin de sonuna yaklaşırken zamanı biraz kendime ayırdım böylece.
İyi ki bu güzelim renkleri, denizin ve zeytinyağının kokusunu doya doya içime çekmişim. Oralara dek ulaşan soykırım yasası, şiddet yüklü haberler döner dönmez olanca ağırlığı ile gerçekliğini iliklerime kadar hissettirdi. İki haftada kazanıverdiğim gülümseyerek dolaşma alışkanlığım dudaklarımda, gözlerimde donup kaldı. Herkesin birbirine öfkeyle baktığı bir memleketi bile isteye yarattılar. Boşuna değil; “Gülmek devrimci bir eylemdir” sözünün inatla telaffuz edilir olması. Biz de gülümserdik birbirimize. Vapurda, trende, otobüste sohbet ederdik tanımasak da. Hâl hatır sorardık. Sosyal medyanın sanal dünyasından mülhem bir başka boyuttayız şimdi.
Sevgili Nilgün Toker Türk Tabipleri Birliği olarak düzenlediğimiz Şiddet Çalıştayında, yaşanan şiddeti anlamlandırırken “Şiddeti serbest bırakma” ediminden söz etmişti. Siyasi otoritenin şiddeti serbest bırakmasından... Bir sokak röportajında edilen iki çift söz, sosyal medyada yöneltilen en basit eleştiri, sorulan sorular gözaltına alma, hatta tutuklama nedeniyken, tehditler, küfürler, havada uçuşan yumruklar, kırılıp dökülen camlar, yerlere saçılan tıbbi malzeme en fazla usulen bir yakalama, karakoldan serbest bırakmanın ötesine geçmiyor. Hakaret, tehdit, fiziksel saldırı siyasi otoriteyi besliyor. Egemenler için birbirimize ne kadar öfke duyarsak o kadar iyi. Eleştiri bir anda “Halkı kin ve düşmanlığa sevk etme” suçu oluştururken, bıçaklarla, baltayla kahvede oturanlara saldırı gene “meczup” hikayesine dönüştürülmeye hazır. Haberlerde “Oynadığı savaş oyunlarının etkisinde kalan bir kişi” denilip, hızla sorumlu sınırlarımız dışına çıkarılmış. Bizim dışımızda herkes suçlu, biz sütten çıkan ak kaşık. Söz konusu şiddetse, hadi onların söylemiyle ifade edelim, “gerisi teferruat”.
Şiddeti meşrulaştıran, daha da kötüsü üstümüze salan bu iktidarın partisi kurulalı 23 yıl olmuş, hayatlarımızı rehin alalı ise 21 yıl. Çocuklukları, gençlikleri bu iktidarda geçmiş, şiddetin çözüm aracı olarak belletildiği bir dünyanın içine doğup büyümüş insanlar ülkesine dönüşüyoruz hızla. Üzerimize boca edilen bunca kötülükle mücadelenin bir yolu var. Boşa değil gülmenin devrimci niteliği. Hep birlikte daha iyi bir dünyanın kapısını ardına kadar açabiliriz. Yaptıklarımızın sorumluluğunu alarak, özür dilemenin erdeminden beslenerek, birbirimize hiç tanımasak da gülümseyip bir günaydını, iyi günleri esirgemeyerek. Birbirimizi dinleyip anlamaya çalışarak başarabiliriz. Yarışmacı oyunların yerine dayanışmacı oyunları koymak mümkün çocuklarımızın hayatına. O denli yaratıcı, bizi her seferinde gülümseten pazarcıların olduğu bu memlekette başarabiliriz. Hadi gelin, işte, pazarda, kahvede selamlamadan geçmeyelim birbirimizi. Dudaklarımızdaki gülümseme gözlerimize ulaşsın. Kötülük yorucu, iyilik ise sağaltıcıdır. İzin vermeyelim şiddeti serbest bırakmalarına!
*Önceki yazımda Anavyssos’u yanlışlıkla Avanyssos diye yazmışım. Tüm okurlarımızdan özür dilerim.
- Hüsnü Öndül, insan hakları mücadelesine armağandı... 19 Aralık 2024 04:45
- İnadına tanıklık 05 Aralık 2024 04:41
- Çetelere bütçe 21 Kasım 2024 04:59
- Büyümeden annen sana, ölüm alacak 14 Kasım 2024 04:42
- Bu zamanda hekim olmak 07 Kasım 2024 04:43
- İnsan hakları mücadelesine devam 31 Ekim 2024 04:43
- Çeteler kol geziyor 24 Ekim 2024 04:43
- Kimi, niye aşağılıyoruz? 17 Ekim 2024 04:34
- Şiir yazmanın sorumluluğu 03 Ekim 2024 04:43
- Siyah çöp torbasına atılan insanlığımız 26 Eylül 2024 04:45
- Sistematik işkence 19 Eylül 2024 04:41
- Narin bir çocuk 12 Eylül 2024 04:43