15 Ağustos 2024 04:20

Derin eşitsizlik

Fotoğraf: Damla Kırmızıtaş/Evrensel

Paylaş

Türkiye ekonomisinin büyük ölçüde yabancı sermayeye ve sıcak paraya bağımlı olması nedeniyle, ekonomide yaşanan en küçük sorun karşısında bile olağan dışı sonuçlar ortaya çıkıyor. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından açıklanan son işsizlik verileri, ülkedeki ekonomik gidişat açısından oldukça zor bir döneme girdiğimizi gösteriyor.

TÜİK verilerine göre, dar tanımlı işsizlik oranı yüzde 9.2 olarak açıklandı. İş aramaktan vazgeçenler ve eksik istihdam edilenleri de kapsayan geniş tanımlı işsizlik oranının yüzde 29’a yükselmesi, önümüzdeki dönemde yaşanacakların habercisi niteliğinde. Yükselen işsizlik oranlarına rağmen, enflasyonun bir süre daha yüksek seyretmesi bekleniyor. Bu durum, stagflasyon olarak bilinen, ekonominin durgunlaşmasına rağmen fiyatların yükselmeye devam etmesini ifade ediyor.

Haziran ayında, istihdam edilenlerin sayısının 341 bin kişi azalarak 32 milyon 522 bin kişiye düşmesi, ekonomik faaliyetteki daralmanın ve fabrikalarda yaşanan işçi çıkarmalarının bir sonucu. İstihdam oranının yüzde 49.3’e gerilemesi ise çalışma çağındaki nüfusun yarısından azının iş gücünde aktif olarak yer aldığını gösteriyor.

TÜİK verilerine göre, sanayi üretiminde haziran 2024 itibarıyla yıllık bazda yüzde 4.7 oranında azalma görüldü. Bu daralma, özellikle imalat sanayindeki düşüşler ve ekonomik belirsizliklerin sonucu olarak öne çıkarken, fabrikalarda yaşanan işten çıkarmaların nedeni olarak dikkat çekiyor.

İşsizlikteki artış ve istihdamdaki düşüş, ekonomik büyümede yavaşlama ve durgunluk riskini artırıyor. Yüksek enflasyon oranları, düşük büyüme ve yüksek işsizlik oranları, ülke ekonomisinin durgunluk ve enflasyon ikilemi içerisinde olduğunu gösteriyor. Ekonomik durgunluk, genellikle düşük büyüme oranları, artan işsizlik, azalan sanayi üretimi ve zayıflayan talep sonucunda oluştuğu için, yılın ikinci yarısının ilk yarısına göre çok daha zor geçeceğinin işareti.

TÜİK verilerine göre, ülkedeki en zengin yüzde 20’lik kesim toplam gelirin yüzde 49.2’sini elde ederken, en yoksul yüzde 20’lik kesim sadece yüzde 5.9’unu alıyor. Başka bir ifadeyle, en zengin kesim, en yoksul kesimden neredeyse dokuz kat daha fazla gelir elde ediyor. Yine en zengin yüzde 20, gelirinin büyük bir kısmını lüks tüketim mallarına ve hizmetlerine harcarken, en yoksul yüzde 20 ise gelirinin tamamına yakınını temel ihtiyaçları için ayırmak zorunda.

Resmi veriler, gelir dağılımında yaşanan eşitsizliklerin derinleştiğini ve geniş emekçi kitlelerin yaşadığı yoksullaşma sürecinin devam ettiğini gösteriyor. İşçi ücretleri, artan hayat pahalılığı karşısında yetersiz kalırken, emekçi ailelerin geçim sıkıntısı artıyor. Çok sayıda işçi, bir yandan uzun çalışma saatleri ve kötü çalışma koşulları altında ezilirken, aldığı ücretle en temel ihtiyaçlarını bile karşılayamamanın sıkıntısını yaşıyor.

Ekonomide yaşanan durgunluk nedeniyle işten çıkarmaların resmi verilere yansıyacak kadar artması, geçici işlerde çalışan işçilerin yaşadığı iş ve gelir güvencesizliğini daha da artırmış durumda. Son dönemde işini kaybeden ya da iş bulamayan emekçilerin büyük bölümü, işsizlik ödeneği ve sosyal yardımlardan yararlanmadığı için, açlık sınırının bile çok uzağında yaşam mücadelesi vermek zorunda kalıyor.

Sınıfsal eşitsizliklerin derinleşmesi, sadece gelir dağılımında yaşanan bozulmayla sınırlı kalmıyor; aynı zamanda emekçilerin toplumsal hak ve taleplerinin de görmezden gelinmesine neden oluyor. Zengin ile yoksul arasındaki uçurum her geçen gün derinleşirken, milyonlarca işçi ve emekçinin temel ihtiyaçları ve talepleri hükümet ve patronlar tarafından görmezden geliniyor.

Önümüzdeki dönemde ekonomik sorunların artarak devam edecek olması, ücretli emekçiler ve emekliler başta olmak üzere toplumun büyük bölümünü olumsuz etkileyecek ve ekonomide çok daha zor günlerin yaşanmasına neden olacak gibi görünüyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa