16 Ağustos 2024 04:42

Halkımız

Fotoğraf: Harb-İş üyesi işçiler

Paylaş

Son günlerde gerçeğin peşindeki basına TV kanallarına yansıyan gelişmelerden bazıları şöyle: Eskişehir’in Tepebaşı ve Mihalgazi ilçelerine bağlı, doğal bakımdan oldukça zengin Alpagut ve Atalan Mahallelerine yapılması planlanan “Alpagut-Atalan Altın-Gümüş Maden Ocağı ve Zenginleştirme Tesisi”ne karşı eylemler yapıldı. Bundan yaklaşık beş yıl önce Eskişehir Tepebaşı Alpu Kömürlü Termik Santralinin yapımını durduklarını hatırlatan yurttaşlar, bu madenin yapılmasına da izin vermeyeceklerini belirttiler… Diyarbakır Kulp’taki Hasandin Yaylası’na yapılmak istenen maden projesine karşı yöre halkı “Hasandin’in İliç olmasına izin vermeyiz” diyerek ayağa kalktı. Hayvancılık, arıcılık ve ipek böcekçiliği için büyük önem taşıyan yaylada maden açılması, 12 köyü ve onlarca mezrayı olumsuz etkileyecek. Kullanılacak kimyasallar tüm bölgeyi zehirleyecek…. Fethiye Söğütlü köyünün tek su kaynağı olan Akçay’ın yönü, Akfen Holdinge ait hidroelektrik santrali (HES) için değiştirildi. Şirket yetkilisi, itiraz eden köylülere ‘Ellerinize kelepçe vurduracağım’ dedikten sonra jandarma devreye girdi. Darbedilen köylülerden 7’si ters kelepçeyle gözaltına alındı. Köylü kadınlar “Herkes o zenginlerin arkasında” diye isyan etti. Halkın mücadelesini yansıtan bu türden daha onlarca haber var.

Diğer taraftan işçi mücadeleleri ise mevzi olarak sürüyor. Şu anda ona yakın fabrikada grev var. Artan hayat pahalılığına, bindirilen zam ve vergilere karşın ücretlerine zam alamayan işçiler, Eskişehir Harp-İş’li işçilerin uyarı eylemleri gibi eylemlerine yöneliyorlar. Emekliler oluşturdukları, buldukları her platformda iktidar tarafından içine itildikleri sefil yaşam koşullarına karşı protestolarını yükseltiyorlar. Küçük üreticiler pahalı üretim koşullarına karşın ürünlerinin üç kuruşa kapatılmak istenmesine karşı isyan halindeler. MEB’in 1.5 milyon çocuk ve genci korkunç bir emek sömürüsünün içine itmesi tepkiyle karşılanıyor ve pek çok aile çocuklarının vahşi sömürüye, ölüme itilmesine tepki gösteriyor. Öğretmenler hem kendi özlük hakları için, hem de laik demokratik eğitim için mücadele ediyorlar, alanlara çıkıyorlar. Küçümsenmeyecek bir kitle sokak hayvanlarının katledilmesine karşı protestolarını yükseltiyorlar, katliamları engellemeye çalışıyorlar.

Buraya oldukça eksikli olarak yansıtabildiğimiz bu tablo bize ne anlatıyor? ilk olarak: İşçisi, köylüsü, küçük üreticisi, emeklisi, genci bütün halk kesimleri bir hareketlenme içerisinde. Yardımlarla geçinen nüfus sayısı 17 milyon civarında ve 300 bine yakın çocuk en temel gıda maddelerine ulaşamıyor. Toplumun içten içe kaynamasının fokurtusu artık daha bir görünür hale geliyor. Saray çevrelerinden sızan haberlere göre iktidarın tepesini bizde Bangladeş gibi olur muyuz korkusunun sardığı anlaşılıyor. Hatırlanacağı üzere Bangladeş halkı aşırı sömürü, yolsuzluk ve kayırmacılıkla ülkeyi yöneten diktatörü bir isyanla devirdi ve diktatör ülkeden kaçarak canını kurtarabildi. Kenya’da, Sudan’da olanlar ise daha taze duruyor.

İkinci olarak: Halkın harekete geçen kesimleri ayrımsız olarak Türk’üyle, Kürt’üyle tüm halkı kapsıyor ve sorunların ortaklığı mücadele yolunu tutmakta ortaklığı beraberinde getiriyor. Kürt halkının demokrasi, eşitlik, barış mücadelesi, bütün bir halkın Kürtlerin bu temel taleplerini de içeren politik haklar ve ekonomik kurtuluş mücadelesinde nesnel olarak birleşme eğilimi gösteriyor. Madem ki ülkeyi yönetenler kaderlerimizi bir taraftan böyle ortaklaştırırken, diğer taraftan “terörizmle, milliyetçilikle, düşmanlıkla” bizi ayrıştırmaya çalışıyorlar, o halde biz de hem ortak sorunlarımız üzerinde birleşebiliriz, hem de bizi ayrışmaya zorladıkları sorunlarımızı birlikte mücadele ederek demokrasi ve eşitlik içinde çözebiliriz” tutumunun gelişmesini ve egemen olmasını kim, daha ne kadar engelleyebilir? Bu engellenemez ve engellenemeyecektir. Halkımız üzerine düşeni her geçen gün genişleyen ve güçlenen bir biçimde yerine getirmeye çalışıyor.

Üçüncü olarak: Ülkeyi yöneten bir avuç sömürücü ve soyguncu asalak dışında her toplumsal kesimden işçi ve emekçinin mücadelesi her geçen gün böylesi ilerler ve gelişirken başta sendikalar olmak üzere, onların kitle örgütleri neden hâlâ bu mücadelenin en önünde yer almıyorlar? Onların gerek oyalama ile, gerekse doğrudan engelleme ile kurdukları bu barikatın bir biçimde aşılması gerekmiyor mu? Burada görev öncelikle öncü işçilerindir. Hareket bazı durumlarda aynı zamanda bir mıntıka temizliği yaparak ilerler. Ve bu ülkenin devrimcisi, solcusu, ilericisi işçi ve emekçi halkın emeklemekten ve hızla ayağa kalkmaya çalışan mücadelesine bugün hep birlikte azami desteği vermeyecekse, ne zaman verecek?

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa