Gölcük’ten Pülümür’e 17 Ağustos’lar…
Cemal Süreya Kültür ve Bellek Evi | Fotoğraf: Gül Köksal
Bugün Gölcük merkezli Marmara Depremi’nin 25. yıl dönümü.
17 Ağustos 1999’daki bu depremi, aynı yıl Düzce depremi, 2011’de Van, 2019’da İstanbul, 2020’de Manisa, Elazığ, Van ve İzmir’de meydana gelen depremler izledi. Ve nihayet 6 Şubat 2023 ve sonrasında gerçekleşen Kahramanmaraş merkezli depremler yaşandı.
Başlığa taşıdığım ve üçte ikisi deprem fay hatlarıyla temasta olan Türkiye sınırları içinde, Pülümür’ü Gölcük’e bağlayan 17 Ağustos tarihi ise, doğal bir zemin hareketi olan deprem değil. Aksine insan eliyle vücut bulmuş toplumsal bir olay. Buna yeniden döneceğiz.
8-13 Ağustos tarihleri arasında Dersim, Pülümür’de benim de katıldığım Müzik Köyü etkinlikleri yer aldı (1). Etkinlikler 2019’da tamamlanan Cemal Süreya Kültür ve Bellek Evi’nde yapıldı. Fotoğrafta görseli yer alan bu yapı, adından da anlaşılacağı üzere buraya ilişkin bir “toplumsal hafıza mekanı” olarak tasarlanmış. Pülümür’lü Cemal Süreya’nın adı verilen bu mekan ile bellek-hafıza ilişkisi, bunun mekansallaşma biçimi, hayli katmanlı bir tartışma konusu.
Bu zaman diliminde bizlerin müziğinin mekan bulduğu Pülümür Vadisi, akarsuları, şelaleleri, gözeleri, dağları, yaban hayatı, bitki örtüsü ve diğer doğal nitelikleri ile eşsiz bir coğrafya. Bu doğal dokuya insan eliyle eklenen inanç dünyasının mekanları ise, ayrı bir kültürel değer. Hatta şöyle ifade etmek gerekiyor; doğal dokunun kendisi inancın organik bir parçası, varlıkları birbirleriyle anlam buluyor. Öte yandan bu anlam dünyası, diğer bir deyişle, insanın doğayla kimi kez zorunlu kimi de kez de isteyerek kurduğu bu ilişki, HES’ler, maden ocakları gibi büyük ölçekli projelere mekan edilmek isteniyor (2).
Pülümür Belediye Başkanı Müslüm Tosun, doğal doku ve bu dokudan türeyen inanç dünyasına zarar verecek projelerden söz ederken, buna karşı hareketlere de değiniyor (3). Örneğin “Munzur Özgür Aksın Meclisi”, Munzur’da eko-kırım yaratacak çeşitli suçlara karşı çıkıyor. 2009’da Munzur’da Barajlara Hayır Mitingi’nden, 2020’de Munzur Gözelerine yönelik rekreasyon projesine uzanan direnişler, gerek hukuki gerekse de sahada eylemlerle sürüyor.
Bir örnek üzerinden biraz daha detaya inersek; Munzur Gözeleri 2003 yılında 1. Derece Doğal Sit Alanı olarak ilan edildiği gibi, Milli Park statüsündeki Munzur Vadisi’ne de kaynak teşkil eden bir akarsu yatağı. Uluslararası sözleşmeler ile de koruma altında. Ancak 2018’de hazırlanan bir peyzaj projesi, alanı “uzmanların” elinde bir peyzaj nesnesi haline getiriyor. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile Fırat Kalkınma Ajansı usulsüz bir ihale yapıyor (4). Buna karşı çıkan Meclis, “… doğal bir inanç merkezi özünden koparılarak mesire ve ticaret alanına çevrilmek istenmektedir. Dersimliler için kutsallığı olan inanç merkezlerine ve topraklarına büyük şirketlerin sokulması, bu alanların ihaleye verilmesi yanlıştır ve kabul edilemez, … bu proje yaşam alanlarımıza yönelik adeta bir yıkım projesidir…” diyor.
Kadim şehirden kapitalist kente dönüşen mekan üretimi, iktidar ve sermayenin çıkarlarına zemin oluyor. Lefebvre’in işaret ettiği gibi, “Şehir ve kentsel gerçeklik kullanım değerine bağlıdır. Mübadele değeri ve sanayileşme yoluyla metanın genelleşmesi ise, kullanım değerini yok etme eğilimindedir” (5).
Doğal doku ve inanç mekanlarının kullanım değerinden azade, metalaşarak dönüşüm değerine kavuşması varoluş hallerini tehdit altına sokar. Olay yerinde, Munzur Havzası, Pülümür Vadisi sistem elinde arzu nesnesi haline gelir, pazarlanır, taşıyamayacağı kadar tüketilir. Sonra da, örneğin “Dersim Kültürel ve Doğal Miras Koruma Girişimi” gibi oluşumlar, Dersim’in yaşam kaynağı olan Munzur suyunun kirletilmesine, özgür akışının engellenmesine karşı mücadele eder (6). Talepler devlet kurumlarına iletilir. Oysa ki bu kurumlardır sorunların kaynağı…
Pülümür’ün 17 Ağustos’una dönelim. Her ne kadar başta 1939 Erzincan depremi olmak üzere çok sayıda deprem geçirmiş, Kuzey ve Doğu Anadolu Fayı arasında, ayrıca farklı diğer fayların da üzerinde konumlanan Pülümür’de deprem riski yüksek olsa da, derdime dikkat çekmek üzere birbirine eklemlediğim 17 Ağustos, bir deprem değil, Dersim katliamlarından bir tarih. 17 Ağustos 1938’de Pülümür Deresi yanında kurşuna dizilerek katledilen 16 Dersim’linin ölüm tarihi. Cemal Süreya Kültür ve Bellek Evi de bu alanın hemen yanı başında inşa edilmiş. Alanın yeniden kullanımına ilişkin katmanlı anlatı da burada başlıyor. Ayrıntı için tanıklıklar üzerinden, bilgi-belge derleyerek bu süreci de kayıt altına alan “Dersim 1937-38 Sözlü Tarih Projesi”ne bakılabilir (7).
Söz konusu mekanda Müzik Köyü etkinlikleri bağlamında sesler ve danslar birbirine karıştı. Dilden dile aktarılan sözlere, el ele tutuşarak safları sıklaştıran bedenlere, geçmişin ve anın ritmi aktı. Lefebvre, Ritimanaliz kitabında ritmi, zaman ve tekrardan ayrıştırmadan sadece müzikte değil, yaşam alanlarının işleyiş biçiminde de okur. “Gündelik hayat hem sahnedir hem de topyekûn bir meseledir” der (8). Olay yerinde de, 2020’de Munzur Gözeleri yaşasın diye, Munzur Özgür Aksın Meclisi insan zinciri oluşturdu, Dersimli sanatçılar şarkılarını Munzur için söyledi (9). 2022’de Fazıl Say ve Serenad Bağcan, Munzur kenarında Zazaca, Türkçe Dersim türküleri seslendirdi (10). 2024’de Müzik Köyü ahalisi olarak bizler hayvan katliamı yasasına karşı çaldık, söyledik (11).
Nihayetinde eşitsizlik yaratan patriyarkal-kapitalist sistemde, muktedirlerin söz ve eylemleri politikadan, ideolojilerden bağımsız değil. Toplumsal tahakküm ve sömürü gündelik hayatta her yerde. Gün be gün, türlü hiyerarşik ilişkilerden güç alıyor, zor aygıtları kullanılarak sistemi meşrulaştırıyor, toplumsal arzu ve rıza üretiliyor. Biz de bu koşullar altında yaşıyoruz. Tam da bu nedenle ezen-ezilen çatışmasında kimlerin kimi ezdiği ve bundan sorumlu tutulması gerektiğinin de doğru ortaya konulması şart oluyor.
Gölcük’ten Pülümür’e uzanan coğrafyada, can almasına müsaade edilen doğa olayından, hayvan-insan ve doğanın canının alınmasına zemin yaratan bu sisteme karşı direnenler var ve de hep olacak. Zira yaşam hakkını ayrımsız bir şekilde savunan, başkasının derdini kendi derdi bilen nice can var…
3. https://www.youtube.com/watch?v=sf-8_p6JOWs
4. https://www.tunceliemek.com.tr/haber/18842577/ortak-deklarasyon-munzur-gozelerinin-talanina-hayir
5. https://www.selyayincilik.com/pdf/SehirHakki.pdf
6. https://www.evrensel.net/haber/78769/munzur-ve-pulumur-vadileri-temizlensin
8. https://www.selyayincilik.com/pdf/RitimAnalizi_okuma_parcasi.pdf
9. https://www.youtube.com/watch?v=xRa4c6yf7E0
10. https://www.gazeteduvar.com.tr/fazil-saydan-dersimde-munzur-ozgur-aksin-konseri-haber-1566642
11. https://www.facebook.com/reel/487871103851462
- İmarın sınıfsallığı: İmar kimin hakkı? 21 Aralık 2024 04:28
- Savaşı belgelemek: Adli mimarlık 14 Aralık 2024 04:30
- Rahmi Koç’un kültür sermayesi 07 Aralık 2024 06:30
- Orhan Kemal’den Rahmi Koç’a kültürel değer üretimi 30 Kasım 2024 06:25
- Kent suçu nedir? Antakya örneği… 23 Kasım 2024 05:06
- Kent hakkı bağlamında kent konseyleri: Hopa 16 Kasım 2024 04:35
- Endüstri mirasını “koruma”: Haydarpaşa/Sirkeci Garları 09 Kasım 2024 04:58
- Sağlık sisteminde “koruma”: Heybeliada Sanatoryumu 02 Kasım 2024 05:30
- Mimarlığın simgesel gücünü sorunsallaştırmak! 26 Ekim 2024 04:00
- İşçi sınıfı mekânlarında süregiden soylulaştırma 19 Ekim 2024 04:12
- Kent-soylulaştırma-tetikçisi: Sanat mekânları 12 Ekim 2024 04:44
- Kent-soylulaştırma-tetikçisi: Kahve mekânları 05 Ekim 2024 04:58