20 Ağustos 2024 04:42

Meclis ve demokrasi

Recep Tayyip Erdoğan, TBMM'de konuşurken

Fotoğraf: Murat Çetinmühürdar/TCCB

Paylaş

Can Atalay’ın milletvekilliği konusunda TBMM’de yapılan oturumu baştan sona seyrettim. Bizim baro kongrelerine benzettim. Böyle bir Meclisten demokrasi falan çıkmaz. Bilirsiniz burjuvazinin demokrasinin timsali olarak gösterdiği meclisler için çeşitli benzetmeler yapılmıştır; “burjuvazinin ahırı”, “burjuvazinin tiyatrosu” gibi.

 

O oturumda da gördük ki oylamalarda el kaldıranların oyu yok. Belki sadece bağımsız milletvekilleri kendi iradelerine göre oy kullanıyor. Tabii devrimci, demokrat vekil ve partileri ayrı tutuyorum. Meclisin küçük bir azınlığı dışındaki milletvekillerine aslında gerek yok. AKP, CHP, MHP, İYİP, SP, GP, YRF BBP, HP gibi partileri temsilen birer kişi gelse ve partilerinin aldığı karar doğrultusunda oy kullansa akılcı bir davranış olur. Onca milletvekili maaşı, danışmanları, şoförleri, korumaları vb. diğerinin masrafları ve Mecliste çalışan binlerce personelin masrafı da olmaz. Hatta bir tek adam ve bir tek adama muhalif ile onların çok akıllı danışmanları ile memleket yönetilir çok daha ucuza.

 

AKP ilk iktidar günleri AYM ve yüksek yargı kurumlarından şikayet ediyordu. Memleketin jüristokrasi ile yönetildiğini söylüyordu ayrıca MGK Genelkurmay gibi vesayet kurumları olduğunu da söylüyordu. İşin aslı tam öyle değildi ama bu kurumlar bir baskı aracı olarak şimdi de halkın ensesinde boza pişiriyor. Yani AKP’nin yok edeceğini söylediği kurumlar ve benzerleri tek adamın emrinde benzer işlevini sürdürüyor. Artık yargıç ve savcılar, Meclisteki iktidar milletvekilleri, silahlı ve silahsız bürokrasi tek adamın emrinde.

Tek adam iktidarının teorisyenliğine soyunan Mehmet Uçum bu durumu şöyle açıklıyor. Tek adam bir program ve vaatler manzumesiyle halkın oylarıyla iktidar oluyor, o halde halktan oy alırken vadettiklerini ve programını hayata geçirmesi gibi bütün devlet kurumları da bu programı hayata geçirecek kadrolarla oluşturulmalı, bürokrasi ve kurumlar tek adama bağlı olmalı. Tek adamdan bağımsız yüksek bürokrat, TÜİK, RTÜK, AA, THY vb. kurumlar olmaz. Yargı ve yasama da tek adama tabi olmalı.

 

Peki denetim? Ya tek adam seçilmeden önce yalan söylemişse, programının ve vaatlerinin bir cümlesini dahi yerine getirmemişse ne olacak? Yasalara, Anayasa’ya uymazsa ne olacak? Yolsuzluk yaparsa, çalarsa, ailesini ve çevresindekilere imkan ve bütçe olanaklarını aktarırsa? Cevap: Beş sene sonra halk bir daha seçmez.

Böyle bir düzende iktidara gelen bir daha beş senede bir yapılan seçimlerle iktidarı terk etmez. Çünkü, bu olanaklara, yetkilere ve kuralsızlığa sahip olan güç her türlü hile ve yolsuzlukla seçimleri peş peşe kazanır. Tarihte bunun çok sayıda örneği vardır.

Demokrasi halkın kendi kendini yönetmesi ise gerçekten halk kendi kendini yönetmelidir. Yirmi daireli bir apartmanın yönetilmesi gibi (Gerçi artık onlar da profesyonel yöneticiler tarafından yönetiliyor).

Halk kendi temsilcilerini seçtiği gibi geri çağırabilmelidir. Hakimleri, savcıları halk seçmelidir. Yerel iktidarlardan merkezi iktidarlara doğru seçilmiş temsilciler yetki almalıdır. Eğitim, sağlık, yerel güvenlik, belediye hizmetlerini yerel seçilmiş kişiler yönetmelidir. Yerel yönetimlerin bütçeleri olmalı ve bütçelerini kendileri yönetmelidir. Dezavantajlı bölgeler dışında merkezden yerel yönetimlere bütçe aktarılmamalıdır. Partiler demokratikleştirilmelidir. Ülke iktidarında tek adamlığa son verildiği gibi, partiler ve diğer kurumlarda da tek adamlığa son verilmelidir.

Tabii, bir de eğitim şart.

Demokrasi eğitimi, demokratik hak ve özgürlüklerin eğitimi, eşitlik, hak hukuk, adalet bilincinin yayılması vs.

Günümüzde beş bin sene önceki yönetim biçimleriyle yönetilmek herkese zulüm gelmelidir. Gençler demokratiksizliğin, özgürlüksüzlüğün farkında ve kendilerini geleceksiz hissettikleri için memleketten kaçıyorlar. Ama kaçmak çözüm değil. Gittikleri yerde de istedikleri demokrasi ve özgürlük yok. Biraz varsa da bir süre sonra oralar da bizim gibi olacak. Kurtuluş herkesin ülkesini halk iktidarı ile yönetilen, gerçek demokrasi ile yönetilen bir yer yapmak için birleşmesi, örgütlenmesi ve mücadele etmesi. ‘68’liler, ‘78’liler vd. bunu yapmaya çalıştı.

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa