20 Ağustos 2024 05:00

Bir programın keskin bıçağı, ‘az çalışacağız’ diye pazarlanıyor

çalışan işçi

Görsel: Midjourney/Fırat Turgut/Evrensel

Paylaş

İş Kanunu değişiyor

Sanayide devrim’…

Nitelikli iş gücü hamlesi’…

Sık sık benzeri manşetlerle karşılaşıyoruz. Hepsi de ‘çalışanın lehine’ gelişmeler olarak müjdeleniyor.

Oysa…

Asgari ücrete zam yapılmaması… Emeklinin sefalete sürüklenmesi ile… Bu müjde başlıklar arasında bir bütünlük var!

Tümü bir hedefin parçaları.

Hükümetin bir hedefi ve hedefine ulaştıracak yol haritası var; yani bir ‘istikrar programı’ var.

Bu gözden kaçıyor!

Ve programın kaptanı Bakan Mehmet Şimşek’in sıcak bir iki hedef ve açıklamalarına odaklanılıyor. Bütünü algılamama yanlışına düşülüyor.

***

Tüm istikrar programlarının sac ayakları kısa, orta ve uzun erimli hedeflerden oluşur.

Hükümetin programının kısa vadeli hedefi ne? Tüm istikrar programlarında olduğu gibi ‘fiyat istikrarı’…

Bu hedefe varmak için iki önemli taktik devrede.

Birincisi… Ücretlerin baskılanması! Yani alım gücünün düşürülmesi!

Hükümetin bu doğrultudaki en etkili silahı net: Ücret ve maaşların hedeflenen enflasyona göre artırılması.

Hedeflenen enflasyona göre artış, alım gücünün sürekli düşürüleceği acımasız bir çarkın durmaksızın dönmesi demek!

Acımasızlığın boyutunu Merkez Bankası Başkanı Fatih Karahan açıkladı hem de Londra’da bir toplantıda.

Yabancı ‘yatırımcılardan’ gelen sorular üzerine Karahan dedi ki… “2025 yılbaşında yüzde 15-20 zamma göre hesaplarımızı yaptık”.

Yıl sonunda açlık sınırı 23 bin lirayı aşacak ama asgari ücret yılbaşında yapılacak zamla birlikte 20 bin lirayı bulmayacak.

Emekliye yüzde 20 zam yapılacak milyonlarca emekli kök maaşı düşük olduğu için şu anki 12 bin 500 lirayı almaya devam edecek.

Tüm toplu sözleşmeler bu hedefe göre gerçekleşecek ve ‘hayat pahalılığı’ krizi derinleşecek.

Bu sadece önümüzdeki yılla sınırlı olmayacak. Cepteki erime bir sonraki yıl daha da artırılacak; tek haneli enflasyon hedefi gereği!

Asgari ücrete bu yıl ikinci zam yapılmayacak’ dediğimizde… ‘Yok ya isyan olur’ diyenlere verdiğimiz cevabı hatırlatalım: İsyan olmazsa, artış olmaz, programın gereği bu!

***

‘Fiyat istikrarı’ denen hedefe ulaşmak için uygulanan ikinci taktik ise… Kurların tutulması! Reel olarak TL’nin değerlenmesi.

Bunun için kur artışının enflasyon artışının altında kalması sağlanacak; enflasyon yüzde 10 artarsa kur yüzde 5 artacak misal!

Kısa vadede emekle birlikte kurlar da bir miktar baskılanacak.

EYVAH ‘REFORM’!

Bu aralar bazı çevrelerden en sık duyduğumuz eleştirilerden biri şöyle özetlenebilir:

Faizin artırılması gibi parasal politikalar şarttır. Kamu yatırımlarının durdurulması, vergi salınması gibi mali politikalar da destek için şarttır. Ama yetmez; yanında mutlaka yapısal reformlar gerekir; reformlar yapılmazsa diğer yapılanlar da bir işe yaramaz”.

Bu tespit de… ‘Asgari ücrete zam yapılmaz’ dediğimizde bütünü ıskalayıp cevap verenlerinki gibi bir cevap. 

Çünkü…

Tüm istikrar programları orta vadede ‘fiyat istikrarını’ destekleyen reformları içerir. Hükümet de ‘reform’ yapıyor, yapısal düzenlemeleri hayata geçiriyor. Tabii ki bunları kendi meşrebince, kendi hedeflerince yapıyor.

***

Reformların içerik ve nitelikleri bulmak mümkün.

Üç yıllık OVP’de…

12. kalkınma planında…

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının 2024-2028 strateji planında…

Öncelikli reformlar vurgusu: Esnek çalışma yaygınlaştırılmalı.Esneklik pozitif vurgularla pazarlanıyor: ‘Çalışma saatleri düşürülecek’ gibi…

Dünkü Türkiye gazetesi, hükümetin hedefini ‘İş hayatı sil baştan’ manşetiyle duyurdu.

Oysa…

45, 48 olan çalışma saati 40’a inecek” müjdesinin ardından gelen şu cümleler niyeti açıkça ele veriyor: Kısmi çalışma modeli gelecek; haftalık yıllık izinler yeniden düzenlenecek

İş hayatına sokulacak tam bir virüs bu!

Katı olan esnetilecek… Yani kazanılmış haklar tırpanlanacak, ‘esneklik’ vurgusuyla…

Niyet çalışma saatlerini düşürmek olsa… Mevcut yasalar uygulanmaz mı?

Türkiye haftalık 50 saat üzeri çalışanların toplam çalışanlara oranı bakımından OECD üyesi ülkeler arasında ilk sırada yer alıyor.

Her 3 işçiden 1’i haftada 50 saatten fazla çalışıyor. Bunun 1.5 milyonu da haftada 72 saati çalışıyor. Yani 7 gün 10 saatten fazla!

Haftalık ortalama çalışma süresi bakımından Türkiye Kolombiya’dan sonra ikinci sırada.  Yasalara göre ‘En fazla 48 saat olmalı’ kuralına uyan yok.

Şimdi 40 saate inecek öyle mi… İnandınız mı?

Kendileri de inanmıyor. Asıl hedefin kısmi çalışma, uzaktan çalışmayı hayata geçirmek.

Üç gün çalış, evine git. İş olunca yine gel.

‘Evden çalış işe gelme’…

Çalışma saatin belli olmayacak. Üç gün 14 saat sonra 6 saat… Ücretin de esnek olacak. Mesai mefhumu olmayacak, dolasıyla mesai ücretinde. 

İşçi sınıfı 8 saat çalışma ve ailesi ile birlikte bir gün geçirebilmek için yani hafta sonu tatili için tam 100 yıl amansız kavga verdi. Bu hakkı kazandı.

Şimdi beyler, ‘Bu çok katı, esnesin’ diyor. Hafta sonu birlikte vakit geçirmeye ne gerek var. İş ne zaman yoksa o zaman izin kullan, çocuklar okuldaymış, eş o gün işteymiş ne önemi var.

İşçi sadece iş gücü kalsın isteniyor! Bunun nesi esnek? 

Peşi sıra yıllık izinler de gidecek. ‘Hafta içi iki gün iş yapmazsan, birini yıllık izne say’ denilecek misal!

Ne deniyordu: Yıllık izinler yeniden düzenlenecek.

Uzaktan çalışma ve belirsiz mesai saati esnekliğini memura dayatmak da hedefler arasında; 657 iş güvencesi koruması da kalkacak yani!

Evden çalışırken yemek işi üzerinize kalacak üstüne bir de tazminat hesabına yol, yemek gibi eklemeler yapılmayacağı için tazminatınız düşecek.

Tatil, izin… Derken tazminat da kırpılacak!

***

Tekirdağ’da bulunan Arçelik’e elektrikli motor üretimi yapan WAT Motor’da 270’e yakın işçi işten atıldı. İşten atılan işçiler, bir hafta önceye kadar 3 saatlik uykuyla çalıştırıldıklarını söylediler.*

İşte bu işi kılçıksız yapmak istiyorlar; uzun çalıştırıp esneklik adı altında mesai ödememeyi ve tazminat ödemeden işten atabilmeyi hayal ediyorlar.

***

‘Reform’ çok!

‘Nitelikli emek’ söylemiyle meslek liselerinde; MESEM’lerde okuyan çocuk ve genç öğrencilerin en ucuza sömürülmesine yönelik planlar gibi…

Kıdem tazminatı hakkının gasbedilmesi gibi...

Sosyal güvenlik reformu deyip emekliliği tam anlamıyla mezara taşıma gibi… ‘Tamamlayıcı emeklilik’ denilip parası olana emeklilik gibi…

Hepsi de…

İstihdamı artırma’, ‘nitelikli iş gücü’, ‘verimlilik’, ‘ücret eşitliği’ ifadelerin altında kamudan özel sektöre, çocuktan kadın emeğine çalışma yaşamında daha fazla sömürmeye odaklı.

‘Güvenceli esneklik’ deyip işçiye güvence oluşturan bütün mekanizmayı esnekleştirmeye çalışıyorlar.

Ülke zaten esnek, güvencesiz, geçici çalışanlar kampına dönmüşken bunu yasal hale getirmek aynı zamanda Sosyal Güvenlik Kurumunu da batırmak demek. Kim prim ödeyecek?

Emeklilik bitme noktasına getirilir, emekli maaşı da çocuk cep harçlığına döner artık.

Vaziyet tam da ‘eyvah reform’ dedirtecek cinsten.
 


UZUN VADEDEKİ ‘KARANLIK’

İSTİKRAR programlarının uzun dönemli hedefi yeni bir ‘sermaye birikim patikası’ çizmektir.

Cumhur İttifakı da Türkiye kapitalizmine yeni bir birikim patikası oluşturuyor.

İki koldan ilerliyorlar: Birincisi, ucuz emek üzerinden sanayi planlaması; ikincisi de ‘yeşil dönüşüm’.

Mehmet Şimşek, ‘Enflasyon düşünce ne olacak?’ sorusuna böyle cevap veriyor: Yeni bir sanayi politikası izlemek ve enerji ile sanayide ikiz yeşil dönüşüm.

***

Yeni sanayileşmede hedef… Örgütsüz, ucuz emeğin bulunduğu bölgelere sanayiyi kaydırmak. Buna göre ulaşım altyapısı sağlamak.

Ulaştırma Bakanı Abdülkadir Uraloğlu geçen yıl duyurmuştu: Marmara’daki sanayi Anadolu’ya taşınacak.

Sonra ise şöyle haberler gördük: “Yerli, yabancı şirketler deprem endişesi ve artan maliyetler nedeniyle fabrikalarını İstanbul’dan taşımaya odaklandı. Buna göre özellikle Eskişehir, Bilecik, Sakarya, Konya OSB alanları öne çıkıyor.

Deprem de bu hedefe bahane kılınıyor.

Keşke Anadolu’da sanayi geliştirmek hedeflense…

Taşınmanın gerekçesi olarak depremin yanına eklenen, ‘artan maliyetler’ vurgusu aslında niyeti ele veriyor.

Bölgesel asgari ücret’ tartışmalarıyla düşünüldüğünde niyet iyice açığa çıkıyor.

Çünkü bölgesel asgari ücret, ücreti artırmaya değil, tersine düşürmeye yönelik. İstanbul’da 17 bin lira ise asgari ücret, “Yaşam maliyetinin daha düşük olduğu Kırıkkale’de 13 bin olsun” mantığı…

Niyet ucuz emeğe hücum! Sonuç; Anadolu kentlerinde tarımdan kopmuş geçinemeyen insanlar ordusu olacak.


HİÇ DE YEŞİL DEĞİL

UZUN vadeli hedefin ikinci ayağı ‘yeşil dönüşüm’e gelince… Bütün dünya, emperyalist ülkeler de dahil bunu konuşuyor.

‘Yeşil dönüşümden’ kasıt… ‘Düşük karbonlu üretime ve dijitalleşmeye’ dönük sanayileşme…

Lakin hiç de çevreci değil.

Zira çoğu kişinin zannettiği gibi dijital ekonomi sanal, elle tutulamaz veya “bulutlarda” dolaşan bir şey değil.

Büyük ölçüde ham maddelere ve fiziksel dünyaya dayanıyor.

Plastik, cam ve seramik yanında… Kobalt, bakır, altın, lityum, manganez, doğal grafit, nikel, nadir toprak elementleri ve silikon gibi bir düzine mineral ve metallerden oluşuyor.

Bilgisayar, cep telefonu, elektrikli otomobiller, yenilenebilir enerji sistemleri, askeri sanayi, birçok yüksek teknoloji… Hepsi sıraladığımız metallere muhtaç.

Dijital ekonomiden elde edilen katma değerin büyük bölümüne gelişmiş ve bazı dijital anlamda ilerlemiş ülkeler el koyuyor.

Türkiye gibi bağımlı ülkelere ise… Doğa talanı ve dijitalleşme kaynaklı çölleşme ile dijital atıkların çöplüğü haline gelmek kalıyor.

Bu yıl temmuz-ağustos aylarında Türkiye’de 500’den fazla yerde maden sahası ihaleye çıkarılması tesadüf değil.

Karadeniz’de yaylaların bile madencilere tahsisi de… Arap zengine yapıldığı sanılan yaylaları birleştiren yeşil yolun aslında daha büyük hedefleri olduğunun anlaşılması da… 

Sermaye birikim patikası net: Ucuz emek sömürüsü ve ucuz enerji ve maden için doğa talanı!

Sadece faizci sıcak paraya değil, emperyalist sermayeye otoban döşeniyor. ‘Yerli-milli’ rüzgarlar altında.

Hükümetin, Mehmet Şimşek kaptanlığındaki ekonomi programı bir bütün olarak tıkır tıkır işliyor ve bir kıyma makinesi gibi ülke emekçilerine ve doğasına ufak ufak kıyıyor!

Sendikaların kaçak dövüştüğü, emekten yana olanların, programının tamamına itirazı, mücadeleyi ve  alternatifi örgütleyemediği durumda bu kıyım durmaz!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa