20 Ağustos 2024 05:06

Amerikan seçimlerinde Çin faktörü

Kamala Harris ve Tim Walz

Kamala Harris ve Tim Walz | Fotoğraf: Christopher Mark Juhn/AA

Paylaş

2024 yılında dünyanın dört köşesinde yüzlerde seçimin olacak. Tayva, Avrupa Birliği, Hindistan gibi önemli seçimlerin sonuçlarını şimdiden gördük bile. Bir sonraki önemli seçim de ABD başkanlık yarışı. Bu seçim süreci şimdiden beklenmedik sonuçlara gebe. Biden’in geç sayılabilecek bir noktada çekilmesi, yerini Harris-Walz ekibine bırakması seçimde Demokratların şansını yeniden yükseltti.

Demokratların başkan yardımcısı adayı Tim Walz’in 1989 Tiananmen isyanının hemen arkasından Çin’in ünlü liselerinden birinde ders veren ilk yabancı öğretmen olması, akabinde 20 sene boyunca Amerikalı lise öğrencilerini Çin’e okul gezilerine götürmüş olması hem ABD’de hem Çin’de gündeme oturdu. Cumhuriyetçilerin başkan yardımcısı adayı Vance’ın eşi de Çin’de öğretmenlik yapmış olmasına rağmen, Cumhuriyetçiler Walz’in Çin bağlantısını casusluk olarak nitelendirip karalama kampanyası başlattılar. Bu kampanya, aslında, Trump döneminde Çin’le ilgili akademik ya da siyasi uzmanlığı olan herkesi karar alıcılardan uzak tutma çabasının bir parçasıydı. Oysa, Walz’in siyasi kariyerine bakıldığında, Çin’in ABD’deki casusu olmaktan çok ÇKP’yi insan hakları konusunda en çok eleştirenlerin başında geldiğini görüyoruz. Trump ve ekibinin aksine Çinlileri bir halk olarak ve ırkçı saiklerle hedef almadan ÇKP’yi Tiananmen, Tibet, Sincan ve Hong Kong konularında eleştirmiş, Kongre’de somut adımlar atılmasını savunmuş, sürgündeki muhalefet liderlerini korumuş. Bu konuda Nancy Pelosi’yle işbirliği yapmış ama Pelosi’nin eşinin Tayvan sirketleriyle iş yapması gibi kişisel bir çıkarı yok. Valisi olduğu Minnesota’nın ekonomisinin Çin’e soya fasulyesi ihracatına mahkum olduğu ve bunun Walz’i Çin’le şaibeli ilişkilere soktuğunu söyleyen Cumhuriyetçiler var ama bu Pelosi vakasına göre çok dolaylı ve muğlak bir ilişki.

Harris, başkan yardımcılığı sırasında ABD’nin Çin politikasına neredeyse hiç karışmadı ama dolaylı olarak Hindistan’la ilişkileri geliştirip ABD’nin Çin karşıtı Hint Pasifiği politikasını güçlendirmesine katkıda bulundu. O yüzden, şimdi, Walz’in içinde bulunduğu bir ekiple Demokratların Çin politikasının ne kadar değişeceği kesin değil.

Walz faktörünü hesaba katmazsak, ikinci bir Trump dönemi de olsa Harris iktidara gelse de, ABD’nin Çin politikasının genel hatları değişmeyecek: Obama döneminden beri ABD Çin’i en önemli rakibi görüyor ve Çin’in iktisadi, askeri ve siyasi yükselişini engellemeye çalışıyor. Örneğin, Trump’ın ticaret savaşlarının temelleri Obama zamanında atıldı ve Biden’in aldığı kararlar aslında sesi daha agresif çıkan Trump’a göre daha ağırdı. Bu politika sürekliliği içinde Demokratlar ve Cumhuriyetçiler arasındaki farklar Trump ve rakipleri arasındaki karakter ve söylem farklarına indirgenebilir.

Trump, Çin karşıtı söylemlerine karşın, Çin’e karşı spesifik sektörleri hedef almayan genel bir korumacı politika izlemişti. Şu andaki seçim vaatleri de bunu devam ettiriyor: Çin’in ticaretteki En çok gözetilen ulus statusunu kaldırma, ki eğer bu konuda ciddiyse Çin’in tepkisi ağır olacaktır; sanayi yatırımlarının ABD’den kaçıp istihdamın düşmesini engellemek için ABD menşeili şirketlerin Çin’e yatırım yapmasını engelleme, ki bu konuda ciddiyse kendi büyük sermayesini karşısına alacaktır; Biden’in yürürlükten kaldırdığı casusluğu engelleme politikasını genişleterek yeniden yürürlüğe koyma, ki bu konuda ciddiyse Asyalı Amerikalıların büyük tepkisini çekecektir.

Biden’sa iktidarı sırasında Trump’tan daha sert olmakla birlikte odaklı bir iktisadi politika yürüttü ve Çin’e karşı yaptırımlarını yarı-iletkenler gibi stratejik sektörlerle sınırlı tuttu. Örneğin, Biden iktidarı sırasında kara listeye alınan Çinli şirketlerin sayısında artış oldu ve geçtiğimiz Mayıs ayında elektrikli araç sektöründe Çin menşeili ithalatlar yüzde 100 ek vergi geldi. Harris’in de, eğer Çin’le iş yapan Kaliforniya sermayesi tarafından engellenmezse, bu şekilde devam edeceğini öngörebiliriz.

Harris’in Biden’dan farkı, özellikle Walz’in da başkanlık ekibine eklenmesinden sonra, insan hakları konusunda Çin’i daha sert eleştirmesi olabilir. Trump’ın bu konuda ne yapacağı tamamen belirsiz. Seçim kampanyası sırasında, bir yandan Demokrat adaylara gerçek ya da hayali Çin bağlantıları üzerinden saldırırken, diğer yandan Xi’ye övgüler düzüyor ve Tayvan’ın artık ABD”nin sorumluluğu olmaması gerektiğini iddia ediyor.

Bu belirsizlik içinde, Çin’in Amerikan seçim sürecine dair tutumu da net bir çizgi izlemiyor. Walz’in Çin’le ilgili geçmişine dair hükümet sözcüsü ABD’nin içişlerine dair yorum yapmayacağından başka birşey söylemedi ama resmi medyada yayınlanan bir yazıda Walz’in Çin halkına dostane yaklaşımının iki ülke arasında köprülerin atılmasına engel olacağı umudundan bahsedildi. Kamuoyunda, Walz’in Çin’de öğretmenliği zamanında sevilen bir karakter olması ve Çin halkına olumlu yaklaşımı sempati toplarken insan hakları konularındaki eleştirel tavrı Walz’i aşırı milliyetçilerin hedefi yapıyor ve ABD’de Cumhuriyetçilerin Çin ajanı olduğunu iddia etmesi gibi, Çin’de de Amerikan ajanı olduğu ima ediliyor.

Yakın zamana kadar AB gibi üçüncü taraflar kendilerini yeni bir Trump iktidarına hazırlamakteyken Harris-Walz ekibi yeni ihtimalleri gündeme getirdi. Bu derece sürüncemede kalan bir seçim süreci sonrasında kim kazanırsa kazansın yeni hükümetin Çin politikasını belirlemesi 2025’te göreve başlamasından sonraya kalacaktır.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa