21 Ağustos 2024 04:39

Thüringen'de nüfus, aile ve siyasi eklemlenme

Thüringen şehri

Fotoğraf: Pixabay

Paylaş

Nüfus hareketleri genel olarak Almanya, özel olarak da Thüringen eyaletinde güncel siyaseti belirliyor. Ne var ki bu mühim konu yükselen faşizm analizlerinde sıklıkla görmezden geliniyor. Nüfus kaybı/artışı, nüfus dağılımı, nüfus yoğunluğu ve yatay/dikey, ülke ve eyalet içi/dışı nüfus hareketleri, kamu maliyesinden sosyal politika ve milli güvenliğe birçok temel politikanın merkezindeyken solun bu konuya günlük sloganların ötesinde bütünlüklü bir şekilde eğilmemesi/eğilememesi ciddi bir sorun. Bu bağlamda, 1 Eylül’deki eyalet seçimlerine doğru Thüringen eyaletine odaklanarak demografik değişimle siyaset arasındaki bağlantıları daha detaylı değerlendirmekte fayda var.

Torsten Oppelland’a (2018) göre Thüringen nüfusu 1990’da 2.6 milyonken 2015 sonunda 2.14 milyona düşmüş. 2019’da bu sayı aşağı yukarı sabit durumda. Nüfus kaybının iki nedeni var: Eyalet dışına göç ve düşen doğum oranları. Buna paralel olarak 65 yaş üzerindekilerin oranı yüzde 13’ten yüzde 23’e yükselirken, 18 yaş altındakilerin oranı yüzde 22’den yüzde 15’e düşmüş. Oppelland Doğu ve Batı Almanya’nın birleşmesinden sonra özellikle genç ailelerin iş arayışı nedeniyle eyalet dışına göç ettiğini vurguluyor. Thüringen Eyalet İstatistik Ofisi 2030’da nüfusun 2 milyonun altına düşeceğini tahmin etmiş. Bu eğilimin iki istisnası var: Erfurt ve Jena şehirleri. En kalabalık kent olan Erfurt’ta 1990’da 224 bin 461 kişi yaşamaktaymış. 2014’de bu sayı 205 bin 219’a düşerken, daha sonra yavaş yavaş yükselmeye başlıyor. 2019’da 213 bin 699’a ulaşmış durumda. Ancak İstatistik Ofisinin öngördüğü gibi 2025’te 225 bin 753’e ulaşıp ulaşmayacağını önümüzdeki yıl göreceğiz. Bu gerçekleşirse Erfurt 1990’daki nüfusunu geri kazanmış olacak. Nüfus kaybının ikinci istisnası 1990’dan beri sürekli nüfusu artan üniversite şehri Jena (2019’da 111 bin 407). Bu iki şehir dışında Thüringen’de nüfus düzenli olarak azalmaya devam ediyor.

Nüfus kaybının eyalet için ciddi ekonomik, toplumsal ve siyasi etkileri var. Federal vergiler eyaletler arasında nüfusa göre bölüştürülüyor. Ancak azalan nüfus, eyaletin giderlerinin azalması anlamına gelmiyor. Tersine yaşlanan nüfusun emeklilik giderleri günden güne artan bir yük oluştururken buna yeni giderler ekleniyor: Düşen öğrenci sayılarına rağmen kapatılmayan okullar ve bunların ve öğretmen ihtiyacı; düşen nüfusa rağmen verilen kreş, toplu taşıma, polis, itfaiye hizmetleri; tiyatrolar, orkestralar, müzeler, yüksek giderli araştırma üniversiteleri. Özetle, nüfus kaybı eyaletteki kamu hizmetlerinin sürdürülmesini mali açıdan olumsuz etkiliyor. Hal böyleyken ülkeye gelen göçmenlerden en çok faydayı görecek olan bölgenin en azılı göçmen düşmanı AfD’ye gösterdiği teveccühü nasıl açıklamalı? Eğer mevcut kamu hizmetlerinin sürdürülebilmesi ve iyileştirilebilmesi, insanların daha fazla doktora, öğretmene, akademisyene, otobüse, kreşe, itfaiyeye erişimi ancak eyaletin nüfusunun artmasıyla mümkün olacaksa Thüringen seçmeninin davranışını nasıl izah etmeli?

Soyut bir planda rasyonel davranışı tarif ederek bundan sapan davranışları irrasyonel olarak tanımlayan bir yaklaşım, Thüringen’deki siyasal gelişmeleri mecburen sadece izole edilmiş kültürel ve sosyal-psikolojik değişkenlerle açıklamaya yönelebilir. Lakin bu indirgemeci yöntem siyasetin toplumu şekillendirme gücünü yok saydığından siyaseti yorumlamakta zorlanıyor. Elbette siyaset kültürle ve sosyal psikolojiyle, kitle psikolojisiyle alakalıdır, ancak sadece somut bağlamından soyutlanmış kültürel değerler, gelenekler ya da davranış kalıpları ve psişik hallerle izah edilemez. Kanımca siyaset her şeyden önce kitleleri harekete geçiren strateji ve taktiklerle analiz edilmelidir. Başka bir deyişle, siyaset öncelikle siyasi öznelerin örgütleme faaliyetinin ürünüdür. Cedric de Leon, Manali Desai ve Cihan Tuğal siyasi saflaşmaları açıklarken bu hadiseye “siyasi eklemlenme (artikülasyon)” adını verir.

Oppelland Thüringen’deki nüfus krizine dair önemli bir siyasi eklemlenme alanından bahsediyor: Aile politikası. Birleşme sonrasında bu alandaki ilk önemli gelişme 2005’te eyalette tek başına iktidara gelen Hrıstiyan Demokrat Birliğin (CDU) başlattığı “aile hücumu” (Familienoffensive) kampanyası. CDU’lu Eyalet Başbakanı Dieter Althaus’un 2004 seçim kampanyasının parçası olan proje Doğu Almanya’nın aile politikalarını tasfiye edip, bunun yerine güncellenmiş bir muhafazakar aile politikasını uygulamayı hedeflemekteydi. Bu amaç doğrultusunda bir dizi yasadan oluşan bir paketi parlamentoya sundu. Projenin en tartışmalı noktalarını eyalet eğitim yardımı (Landeserziehungsgeld), anaokulu yatırımları ve FamilienSinn adlı vakfın ihdas edilmesi oluşturdu. Bu politikalar birleşme sonrası ekonomik ve demografik krizle boğuşan eyaletin neoliberal-muhafazakar bir laboratuvara dönüştüğünü ortaya koymaktaydı. Politikanın ana eksenini, bebek ve çocuk bakımında kamu sorumluluğu ve kamu hizmeti yaklaşımından uzaklaşılması, bu sorumluluk ve hizmetin Doğu Alman reel sosyalizmiyle özdeşleştirilip toptan yaftalanması, bunların yerine çocukların aile içinde bakımının teşvik edilmesi, dolayısıyla anaokulu yatırımı yerine doğrudan ailelere belirli bir miktar paranın tahsis edilmesi, ve nihayetinde kadınların yeniden görünmez, bedelsiz ev içi emeğe yönlendirilerek ataerkil aile düzeninin restorasyonu oluşturmaktaydı. Oppelland bu projenin “Aile toplumun çekirdek hücresidir” gibi eski bir söyleme dayandığını söylüyor. Hatta “Thüringen’in geleceği eyaletin müstakbel kuşaklarındadır” sloganını kullanan kampanyanın -üstü kapalı da olsa- Nazi dönemini hatırlatan bir nüfus politikasına dayandığını ifade ediyor. Ancak projenin aynı zamanda piyasada kadınların fırsat eşitliği ve ortaklığa dayanan aile modelini öne çıkararak muhafazakarlığı modernleştirdiğini öne sürüyor. Aynı dönemde CDU’yu örnek alarak kendini “Müslüman demokrat” olarak pazarlayan AKP’nin de Türkiye’deki aile politikalarını dönüştürmeye başladığının altını çizelim. CDU’yla AKP’nin neoliberal-muhafazakarlığının aile politikalarında vücut bulan ortak noktaları neler? Kadınların her iki hegemonik proje için de hem ekonomi politik hem sembolik açıdan merkezi bir önem teşkil etmesi bir tesadüf mü?

Neoliberal-neomuhafazakar terkibin ürettiği neoataerkil aile modeli bugün AfD’nin toplumsal dayanaklarını yorumlayabilmek için elzem. Güncel faşizmin feminizmi nasıl bir silaha dönüştürdüğünü daha önce bu köşede ele almıştım. Önümüdeki hafta aile politikasının eylül seçimlerinde nasıl bir siyaseti örgütlediğinden bahsedeceğim.

de Leon, Cedric; Manali Desai ve Cihan Tuğal (Der), 2015. Building Blocs: How Parties Organize Society. Stanford: Stanford University Press.

Oppelland, T. 2018. “Demografie und Familienpolitik.” Politik und Regieren in Thüringen içinde, (Der) Torsten Oppelland. 185-202. Wiesbaden: Springer.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa