23 Ağustos 2024 04:55

Bahçeli’nin çözümü demokratik haklara saldırı!

Bahçeli ile Ali Koç görüşmesi

Fotoğraf: MHP

Paylaş

Geçtiğimiz günlerde Fenerbahçe Başkanı Ali Koç ile görüşen MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin odasındaki “17-25 Aralık saati”, Cumhur İttifakındaki ortağından Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yeni bir ‘uyarı mesajı’ olarak okundu. Ancak Bahçeli, sosyal medya hesabı X üzerinden bu iddialara “FETÖ’nün ne 15 Temmuz silahlı kalkışmasını ne de 17-25 Aralık kumpasını hatırımızdan ve gündemimizden çıkarmak mümkün değildir” diyerek yanıt verdi ve bu fotoğrafın aslında Cumhur İttifakına bağlılığın bir ifadesi olduğunu söyledi.  Malazgirt zaferi kutlamaları için hafta sonu Ahlat’ta bir araya gelecek olan Erdoğan ve Bahçeli, Cumhur İttifakının “Şanlı geçmişin mirasçısı olarak ve güçlü bir şekilde devam ettiği” mesajını verecekler. 

Şurası açıktır ki, Bahçeli’nin dün iktidardan yolsuzlukların hesabını sormak için sabitlediğini söylediği saatin bugün ülkenin en büyük sermaye gruplarından birinin temsilcisiyle yaptığı görüşmede yeniden “görünmesi” ne tesadüftür ne de Bahçeli’nin söylediği gibi “FETÖ kumpasına dikkat çekmek” içindir. Aksine sergilenen fotoğraf Cumhur İttifakı içinde son dönemlerde daha da açığa çıkan çelişkilere ve ancak sonrasında yapılan açıklama ise, bu çelişkilere rağmen ittifak ortaklarının temsil ettikleri en gerici ve saldırgan sermaye güçlerinin çıkarları temelinde birlikte yürüme zorunluluğuna işaret ediyor. Bu bakımdan “17-25 Aralık saati” tartışmasının hemen ardından Bahçeli’nin yaptığı yazılı açıklamaya ve bu açıklamada gündeme getirdiği “önerilere” dikkat çekmek gerekiyor.

Bahçeli, yaptığı yazılı açıklama ile “DEM Parti’li milletvekillerinin maaşlarının kesilerek şehit ailelerine aktarılmasını, dokunulmazlıkların kaldırılmasını, Mecliste kürsü dokunulmazlığının sınırlanmasını ve Anayasa Mahkemesinin ya yeniden yapılandırılmasını ya da kapatılmasını” öneriyordu. Meclisin tamamen ‘sembolik’ bir organa dönüştürülmesini ve iktidarın kararlarını tartışacak yüksek yargı kurumlarının tasfiyesini amaçlayan bu önerilerle Bahçeli, Cumhur İttifakının faşist bir rejim inşası yönünde ilerlemesi gereken hattı da yeniden belirliyordu.

Burada bir diğer dikkat çekici nokta da işçi-emekçilerin zamlardan şikayet etmesini, insanca yaşayacak ücret istemesini “soğan edebiyatı, patates tantanası” diyerek eleştiren Bahçeli’nin emeklilerin 12 bin 500 lira aldığını DEM Parti milletvekillerinin maaşlarının tutarını hesaplarken hatırlamasıdır! Ancak emekliler yetmez; Bahçeli, DEM Parti’li milletvekillerinin maaşlarını yüksek enflasyon karşısında eriyen ücretlerine temmuz zammı isteyen işçilere, ürününü satamadığı için isyan edip eylem yapan çiftçilere de dağıtsın!

Bir yanda milyonlarca işçi-emekçi TÜİK verilerine göre bile yüzde 60’ın üzerinde olan enflasyon karşısında ezilirken her yıl milyarlarca lirayı bulan vergi borçları silinen Türkiye’nin en büyük 500 şirketi 2023’te önceki yıla göre net kârlarını yüzde 77.2 artırarak 965 milyar 800 milyon liraya çıkartıyor. Ama Bahçeli, DEM Parti’li milletvekillerinin maaşlarını hesaplayıp emeklilere dağıtmakla uğraşıyor. Çünkü tam da Kürt sorununu bir “terör sorunu” gibi göstererek ve Meclis çatısı altında demokratik çözümü savunan DEM Parti milletvekillerini hedef yaparak bu sömürü ve yağma düzeninin üstünü örtmeye çalışıyor. Başka bir deyişle Kürt sorununu yayılmacı emeller ve baskı yasaları üzerinden faşist rejim inşasının dayanaklarından biri ve bu sorun üzerinden kışkırttığı şovenizmi de vahşi kapitalist sömürünün ve sınıf çelişkisinin üstünü örtmenin bir aracı haline getirmeye çalışıyor.

Yaşadığı ekonomik ve siyasal sıkışmışlık arttıkça iktidar bloku içindeki çelişkiler de daha görünür hale geliyor. Erdoğan iktidarının işçi sınıfı ve emekçi halka karşı bir saldırı programı olan ‘Şimşek programı’nın uygulanabilmesi ve yeni anayasa yapımı konusunda elini güçlendirmek için CHP ile “yumuşama” hamlesini yapması ile Sinan Ateş ve Ayhan Bora Kaplan gibi emniyet, yargı, mafya ve siyaset ilişkilerini ortaya koyan davaların gündeme gelmesini ve bunlara karşı Bahçeli’nin rahatsızlığını yansıtan mesajlarını bu çelişkinin son dönemlerde öne çıkan yansımaları olarak değerlendirebiliriz. Ancak her iki tarafın birbirlerine karşı ellerini güçlendirmeye yönelik hamlelerinin sınırlarını, temsil ettikleri en gerici ve saldırgan sermaye güçlerinin çıkarları temelinde birlikte yürümek zorunda oldukları; birbirlerine muhtaç durumda bulundukları gerçeği belirliyor. Dolayısıyla bu çelişkilerin çözümünü de bu gerici çıkarlar temelinde işçi sınıfı ve halka karşı daha saldırgan politikalara sarılmakta, faşist rejim inşası yönünde yeni adımlar atmakta buluyorlar.

Bahçeli’nin eski partidaşı ırkçı Zafer Partisinin Lideri Ümit Özdağ, Koç’un Bahçeli’yi ziyaretinde “gözüken” ‘17-25 Aralık saati’ için “Parlamenter demokrasiye dönüş süreci başlamış durumda” yorumunu yapmıştı. Ümit Özdağ, Sinan Oğan ve geçtiğimiz günlerde Erdoğan ile görüşen Meral Akşener gibi gerici burjuva güçler iktidar bloku içindeki bu çelişkilere umut bağlayabilir ve bu çelişkiler üzerinden kendilerini pazarlamaya çalışabilirler. Ancak ülkedeki emek ve demokrasi güçleri için esas olan bu çelişkiler değil, iktidar blokunun sivri ucunu kendilerine yönelttiği ve faşist rejim inşasını da hedefleyen ekonomik ve siyasal alandaki çok yönlü saldırılarıdır.  

Bahçeli’nin “terörizmle mücadele” adı altında milliyetçi-şoven saldırganlığı yeni bir boyuta taşımaya ve Meclisten Anayasa Mahkemesine kadar her türlü demokratik kazanımın tasfiyesine dayanan önerilerini Erdoğan ve Bahçeli’nin Ahlat’taki Malazgirt zaferi kutlamalarında şanlı geçmişin mirasçısı büyük devletin temsilcileri olarak verecekleri ‘birlik’ fotoğrafı tamamlıyor. İktidar blokunun ülkeyi faşist bir rejime doğru sürüklemesi karşısında bütün emek ve demokrasi güçlerinin de demokratik, insanca yaşanabilecek bir gelecek için güçlerini ve mücadelelerini birleştirmek dışında bir seçenekleri bulunmuyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa