24 Ağustos 2024 04:15

Bağlantılar | Açlık kuleleri, esneklik yalanı, belirsizlik köleliği

Eser: Yüksel Arslan, Arture153, Kapital II A, El

Eser: Yüksel Arslan, Arture153, Kapital II A, El

Paylaş

Bir şey oluyor. Kendi hayatlarımızda tanık oluyoruz, ücretli çalışmanın hikâyesi tüm dünyada ama derin ekonomik krizin hızlandırıcı etkisiyle Türkiye'de daha fazla, başka bir yere evriliyor. Ama bir şeyler 14. yüzyıldan beri hep oluyor.

DİSK Araştırma Merkezi'nin (DİSK-AR) 2024'ün ikinci çeyreğine dair raporu herkesin ayakta durmaya çalıştığı yere göre farklı şiddette hissettiği genel manzaraya dair insanı sarsan veriler ortaya koyuyor. Hesap kriterlerinin genel sorunları dışında TÜİK'in istatistiklerinde işsizliğe odaklanması, olup biten o “bir şeyleri”, işgücü piyasalarındaki değişimleri yansıtmakta aciz kalmasına neden oluyor. Bu bir zaaf ya da bir yöntem farkı değil elbette, manipülatif bir hamle. Buna karşılık DİSK-AR bir süredir Kayıtlı ve Tam Zamanlı İstihdam adıyla alternatif bir istihdam hesabı yapıyor. Bu minvalde Mayıs, Haziran ve Temmuz aylarını içeren istatistiklere göre çalışabilir durumda olan nüfusun SADECE üçte birinin tam zamanlı ve sigortalı bir işi var. İnanılmaz. Geniş tanımlı işsizlik oranı yüzde 27,3. Asgari ücretin normlaşmasını ve toplumun geneline yayılışını da hesaba kattığınızda yaygın yoksullaşmanın tablosu rakamlarla biçimleniyor.

*

Bu, yakın geçmişimizin ahvali; yakın geleceğe dair haberlerse bir tür nabız yoklama olarak paylaşıldı. Esnek çalışmanın yaygınlaşması, belirli süreli iş sözleşmelerinin kolaylaştırılması yönünde bir “müjde” bu. Bu tür sözleşmelerde şimdiye dek “belirsizliği” anlamlı kılacak bir proje esası aranıyordu, birini ancak belirli bir proje için tam istihdam etmeden çalıştırabiliyordunuz. Şimdi bunun kalkması, hatta işverenin paşa gönlüne göre uzatması ihtimalleri konuşuluyor. Genç işsizlere çare olarak düşünülen bu esnekliğin misal MESEM'lerde daha okurken çıraklaşmış bir genç ya da yeni bir üniversite mezunu için ne anlama geleceğini hepimiz iyi biliyoruz. DİSK-AR'ın son verilerine göre 15-24 yaş arası genç nüfusta geniş tanımlı işsizlik yüzde 36,2. İstikrarla sayıları artan genç kadın işsizler için de “müjde” olmalı bu.

*

Fazla didaktik bulunabilecek mesaj içerikli kurmaca bir eserde uydurulmuş gibi. Tüm bunların konuşulduğu yer Yatırım Ortamını İyileştirme Kurulu. Saklı gizli yok. Gaye yatırımı arttırmak, aşikâr ki taraf sermayeninki. Çalışan Haklarını Budama Kurulu da olabilirdi adı. Sermayenin kendi konumunu iyileştireceği yerden çalışan lehine bir karar çıkması ihtimali var mıdır?

*

Sözlüklerde “esnek” kelimesinin karşılığında “Bir dış gücün etkisi altında uzama, kısalma, eğrilme vb. biçim değişikliklerine uğradıktan sonra, etkinin kalkmasıyla eski biçimini alabilme özelliğinde olan” yazıyor. Çalışma hayatına “esnekliğin” yoğun olarak girişi 20. yüzyılın sonlarında, daha ziyade beyaz yaka ofis dünyasında çalışma saatlerini yeniden düzenlemenin, çalışanlar tarafından bir talep olarak yükselmesiyle belirmişti. On, on beş yıl öncesine ait kimi internet iç dökmelerine ve bu hassasiyetle yapılan haberlere baktığınızda ise ekseriyetle “esneklik yalanı” minvalinde bir temanın baskın çıkıyor. Üzerine pandemi tuz biberiyle iş-özel hayat dengesinin çalışan aleyhine kurulamayışının, çalışma saatlerini ve koşullarını seçme “özgürlüğünün” kapitalizmle sınandığında gerçek hayata nasıl yansıdığını ifşaatı bunlar. “Esnek”in bir dış gücün etkisiyle, ki o gücün adı belli, “müphem”e evrimi.

*

“İş”e ücretli kölelik denmesi kimilerine göre bir solcu mübalağası ya da fazla didaktik bulunabilecek kurmaca bir eserde uydurulmuş bir tamlama gibi. Oysa günümüz sanayi toplumuna kadar emeğin statüsü, başka bir seçeneği olmayan, gününü kurtarmaya uğraşan ve toplumun en değersiz kesimine layık görülen ücretli çalışmanın tek seçenek haline gelişinin evrimi yönünde değişmiş hep. O avareler, dilenciler, gezgin serseriler düpedüz cebren ücretli çalışana dönüştürülerek bugünün proleterinin çekirdeği oldular. Kölelikten farkı kendini ezdirecek patronu seçme özgürlüğüydü o günden bakınca, işsizlik bu “özgürlüğü” bile elden aldı.

*

Bir şeyler oluyor ve hakların tanımlanması, “belirsizliğin” giderilmesi için işçilerin geçen yüzyıl boyunca verdiği mücadelenin kazanımları eriyor. Esneklik ve güvencesizlik yaygınlaştıkça ve “iş”le özdeşir hale geldikçe, 21. yüzyıla mahsus iş göçerleri, gündelik yaşamaya mahkum mecburen avareler oluşuyor. Başa dönmüyoruz, tarih öyle işlemiyor, ama hikâyenin nereye akacağında ücretliler toplumunun vereceği karşılık önemli olacak. Şu an depolardan marketlere, özel okullardan fabrikalara farklı yerlerde süren işçi eylemleri, grevler umut verdiği kadar bu açık saldırılara karşı genel sessizliği yüze vurdukları için de düşündürücü.

*

Cebren ücretli hale getirilmek derken misal 16. yüzyılda buna başkaldıran “aylakların” su dolu mahzenlere kapatıldığını, boğulmamak için durmaksızın suyu pompalamak zorunda kalışlarını anmak lazım. Ya da 19. yüzyılda yapacak iş bulunamayan İrlandalı yoksullara patates hak etmeleri için dayatılan “açlık kulelerini”. Hiçbir işe yaramayan bu patates kulelerini inşa ediyorlar, yükselince yıkıp bir daha başlıyorlar.

Buraya Dante'nin İlahi Komedya'da dünyadaki cehennemi tarif ederken andığı Açlık Kulesi bağlanıyor. Suçları ve günahları yüzünden çocuklarıyla bir kuleye kapatılan Kont Ugolino'ya açlığın ettiği, bir süre sonra çocuklarının “Baba bizi ye, hepimiz kurtulalım” deyişi.

Jonathan Swift'in İrlanda'daki yoksulluğu önlemek için “mütevazı önerisi” ikisini birbirine bağlıyor: Çocukları yemek ailelerine ve ülkelerine yük olmalarını engelleyebilir! İşte didaktik olmayan kurmaca, en az olup biten her şey kadar makul bir öneri.

 

Not: İlk andığım açlık kuleleri Robert Castel'in Ücretli Çalışmanın Tarihçesi'nden. İletişim Yayınları, çeviri Işık Ergüden.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa