24 Ağustos 2024 04:02

Cehalet perdesinde devlet oluşumu

Fotoğraf: Pixabay

Paylaş

Cehalet perdesinde devlet oluşturulamaz; devletin oluşumu halk bilgisiyle gerçekleştirilemez. Çünkü halk her konuda uzman değildir. Hasta olduğumuzda doktora, hayvanımız hastalandığında veterinere gidiyoruz, arabaya bindiğimizde de direksiyonu sürücüye bırakıyoruz. Biraz daha konuya yaklaşalım, başımız derde girdiğinde bir avukata başvuruyoruz. Demek ki halk dediğimiz kütle her şeyi bilmez, bilemez, buna olanak yoktu? Halkın her konuyu bilmemesi suç değildir. İnsanların özel ihtisas alanları dışında cahil olduklarını söylemek de suç değildir. Peki, Anayasa önerisini halka onaylatmak doğru mudur? Örneğin, devlet ile hükümet arasındaki farkı halkın yüzde kaçı biliyor ki Anayasa metnini okuyup anlasın da kanaatini ona göre kullansın! Sizce böyle bir oylama makul görülebilir mi? Tabii ki hayır! Zira ses yarışmalarında da güzellik yarışmalarında da jüri üyeleri konunun uzmanlarından ya da deneyimlemiş elemanlarından seçilir. Peki, durum bu iken, bir ulusun kaderi ile ilgili metin olan Anayasa taslağı nasıl olur da genel halk oylamasında test edilir! Bunun bir burjuva aldatmacası olduğu gün gibi ortada değil mi!  

Peki, Anayasa gibi, siyaset, iktisat ve sair tüm sosyal alanlarla ilgili hedeflerin hukuksal kavramlarla ifadesini halka okutup, onayını almak demokratik bir işlem değil midir? Şekilsel olarak evet fakat içerik ve öz olarak hayır! Böyle bir referandum demokratik bir işlem olarak kabul edilebilir ancak bu demokrasinin niteliği “burjuva demokrasisi”dir, aynen 1789 Fransız Devrimi ile sağlanmış olan siyasal demokrasi kavramında ifadesini bulduğu üzere, yani tüm halkın seçme ve seçim özgürlüğü-hakkı olması anlamındaki demokrasi! O tarihte bu olgunun hikmeti, ayağa kalkmakta olan burjuvazinin destek alacağı eteğindeki kitleye özgürlük iksiri sunmak idi. Bu destek iksiri, o kadar aldatıcı idi ki sözde özgürlüğüne kavuşan zümrenin bir araya gelse de bazı azınlık haklarını değiştirebilmeleri olanaklı değildi. Üstelik bu engel de bir tür özgürlük (kimin!) ya da demokrasi (siyasal demokrasi) olarak kitlelere yediriliyordu. Ne hazindir ki iki asır öncesinin burjuva oyunu günümüzde hâlâ durumu anlayamamış kitlelere yediriliyor. Kaldı ki İngiltere’de 1840’larda Sanayi Devrimi’nin başlaması ile burjuvazi ile köle emekçinin ayrışıp, toplumlara gerçek demokrasi (ekonomik demokrasi) olgusunun sunulmasına rağmen, sermaye ideolojisiyle kafalar bir türlü burjuva demokrasi tiyatro sahnesini terk edemedi. Bu patolojidir ki büyük üstatların tarihe armağan ettiği toplumsal yanlış bilinçlenme (false consciousness) yaşanmaktadır. Büyük ustaların tarihe mal ettiği “yanlış bilinçlenme” burjuvazinin kendisi için değil fakat köleleri için maalesef sarsılmaz bir sosyal mekanizmadır. Emekçiler neden burjuva partilerine oy verir, acaba? Sebep, sahte hamaset ya da sahteleştirilerek sömürü aracı haline getirilmiş din olgusu mu? Hamaset aldatmacası ile ülke satılıyor, işgal ediliyor, din görüntüsü ile her kademede hırsızlık almış başını gidiyor, hukuk devletleşmiş partinin kırbacı, eğitim devletleşmiş partinin istihdam ve ideoloji aracı haline getirilmiş durumda halkımız daha ne bekler ki!

İşte, Dilruba Kayserilioğlu’nun halk için yaptığı saptamanın bu mercekten incelenmesi ve perde arkasında gizlenmiş asıl sorumlularının kimler olduğunun saptanması gerekir. Bu konuların irdelenmesi bizi, şimdilik AKP’nin iktidara taşınmasını bir tarafa bırakarak (Ki bu bağlamda o da çok önemlidir!) salt 2010 ve 2017 referandumlarına ve bunların mimarlarına bakmamıza götürür. Anayasa oylamaları, oylatanın hazırlattığı anlaşılamaz metinler üzerinden şeklen halktan onay alma işleminden başka bir şey tiyatro değildir. Zira halk bu konuda hakemlik yapabilecek ne bilgiye ne de deneyime sahiptir. 1982 Anayasası’nı anlayarak mı onayladık da 1961 Anayasası’ndan sonra dar ceket giyer hale düştük! Peki, 2010, özellikle de 2017 referandumlarında içeriklere vakıf olarak mı oy kullandık da şimdilerde de başkanlık sisteminden Dilruba kadar hepimiz şikayetçiyiz. Gerçi her iki oylamada da zar zor yüzde 57.8 ve yüzde 51.4 oran yakalanabilmiştir! Vasi bilgileriyle halkımızın ufkunu açarak ülkemizin demokrasiye koşmasına hız katan, kendilerine aydın sıfatını yakıştıran “Yetmez ama evet” aymazlarının rolünü de iktidarın minnet duygularıyla, ihmal etmemek gerek!

FAİL BAŞKA YERDE GİZLİ

Dostlar, Anayasa çok geniş kapsamlı, içerik olarak çok girift ve teknik, ifade olarak da bir o kadar hukuksal ifadelerle donatılmış teknik bir metindir. Ondan dolayıdır ki anayasalar teknik heyetler tarafından çerçevelendirilir ve hukukçular tarafında da yazılır, yani kodifiye edilir. Kısacası önce toplumsal amaçlar belirlenir, toplumsal işleyişin nasıl olacağı karara bağlanır, hukukçular ise bu istekleri hukuksal ifadelere döker, yani kodifiye eder. Şimdi gelelim bugünkü sistemimizin şekillendirilmesinde: Acaba bu uyumsuz ve kuralsız düzene kimler talepçi olmuş, kimler bu talepleri kodifiye etmiştir? İşte Dilruba ve hemen hepimizi canımızdan bezdiren partili cumhurbaşkanlığı sıfatı ve bu sıfatı ihraz eden kişinin “vatana ihanet” (Nasıl tanımlanacaksa?) dışında hiç kimseye karşı hiçbir sorumluluğunun bulunmadığı düzenin fikirsel mimarlarını ve hukuksal inşacılarını sorgulamalıyız. Dilruba dostumuzun alanının ne olduğunu bilemiyorum ama bu süreci bilseydi halka yönelik serzenişlerde bulunmazdı, çünkü asıl fail başka bir yerde ve gizlidir. Kurnazca önüne getirilen tasarıdaki parti başkanlığı ve cumhurbaşkanlığı sıfatlarının bir kişide toplanmasını bilerek mi oyladı bu halk? Siyaset alanındaki bu ayırımı halkın büyük çoğunluğu bilebilir mi? Tabii ki bilemez. O zaman, cehalet perdesi altında bir devlet yapılanması oluşturuldu, şimdilerde de kurtulmak için debeleniyoruz. Şurasını gözden kaçırmayalım ki birinci aşamada bu tasarıyı talep eden kişi ya da makam olmuştur. İkinci aşamada ise bu arzuları devlet mekanizması oluşturulacak şekilde hukuksal kalıba sokmak üzere kendilerine ihale edilen bir kişi ya da bir teknik heyet olmuştur. Halkın oylamasının bu sinsi mekanizmanın oluşmasında fazla bir kuvve-i hükmü olamaz, olmamıştır da!

DAHA DEMOKRATİK BİRYAPI BEKLEMİYORSAK…

Devlet mekanizması çok girifttir, kurulurken anlaşılamaz fakat işlemeye başlayıp, amaçlar netleşince halk sonucu suçlar. Başkanlık sistemi olabilir ama bizdeki gibi, parti başkanlığını da ekine alarak dünyada eşi benzeri bulunmayan mutlak başkanlık sistemi olamaz. Bizdeki tasarımda hükümet devlet olur; devlet olunca, mutlak kanun yapımcısı olur (parlamento hakimiyeti), kendi kanununun mutlak uygulayıcısı olur (yargı hakimiyeti), kendi düşüncesinin/ideolojisinin mutlak yayıcısı olur (eğitim ve akademi hakimiyeti), kendi politikalarının mutlak savunucusu ve yayıcısı olur (medya hakimiyeti). Bu senaryo doğru ise birileri bu senaryoyu tasarlamış, birileri de kendilerine ihale edilen ya da belki de birlikte oluşturulan modeli kanunlaştırmış demektir.

Bu meseleleri çok sakince tartışmalıyız ve çok dikkatli olmalıyız. Çünkü öyle anlaşılıyor ki aynı ekip yeni bir anayasa hazırlığındadır. Eğer aynı siyasal ve hukuksal zihniyetten daha demokratik bir yapı beklemiyorsak, uyanık olmalıyız. Var olan Meclis anayasa yapamaz. Bu amaçla kurulacak bir Kurucu Meclis oluşturulur ve yeni anayasayı ancak ve ancak yeni oluşturulacak bir Kurucu Meclis yapabilir. Bugünkü sistemin hukuksal mimarları hukuk fakültesinde okurlarken hiç mi Anayasa hukuku dersi görmediler; bu nasıl bir koyu cehalet ya da fırsatçılıktır böyle!       

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa