24 Ağustos 2024 05:34

‘Söyleyene değil, söyletene bak’ ya da tepkileri geçiştirmek!

türk iş Kayseri'de açıklama yaptı

Fotoğraf: Evrensel

Paylaş

Başta Erdoğan ve Mehmet Şimşek iktidarının “Enflasyon düşüyor”, “Ekonomide iyiye doğru gidiyoruz” söylemleri her gün kafamızı ütülese de söylediklerine kendilerinin de inanmadığı bir ekonomik kriz ile karşı karşıyayız. Öyle ki bugün aldığını ertesi gün aynı fiyattan alamadığın bir pahalılaşma, yaşamın gittikçe zorlaşması, alım gücünün gittikçe düşmesi, üreticilerin para etmeyen ürünlerini kamyonlarla yollara dökmesi, birleşemese de ülkenin dört bir yanından yükselen “Geçinemiyoruz” sesleri…

Temmuz ayı için öngörülen artışlar sonrası en az 35 yılını çalışarak geçirmiş biri SGK’li ağustos ayında 14.171,83 TL aldı. Yani 15 bin lirayı bile bulmayan, zaten açlık sınırının çok altında asgari ücrete bile ulaşamayan bir aylık, “Harca harca bitmez” denir ama bir çırpıda biten bir gelir!

“İyiye giden” ekonomide, “Düşen, daha da düşecek” olan enflasyon ortamında nereden baksanız durum bu. Milyonlarca emekli bu durumda, hatta çoğunluğu da en düşük emekli aylığı olan 12 bin 500 lirayla geçinmek zorunda.

İktidar Meclis açıldıktan sonra Sosyal Güvenlik Yasası’nda değişikliğe hazırlanıyor ki aylık bağlama oranlarının daha da düşürüleceği bir düzenleme gündemde. Yukarıda örneğini verdiğim emeklinin, 2000 yılı öncesi aylık bağlama oranı yüzde 67, 2000-2008 arası, yani Sosyal Güvenlik Yasası’nda AKP’nin köklü değişiklik yaptığı yıl arasında bu oran yüzde 53, yasanın çıkmasından sonra ise yüzde 38... AKP yeni dönemde bu oranı yüzde 38’lerden yüzde 15-20’lere kadar düşürme planları yapıyor.

*   *   *

İşçilerin, halen çalışanların durumu ise bunun bir tık üzerinde. Kamuda çalışıp toplu sözleşmesine 6 ay kalan işçiler belki bu kadar düşük almıyor ama onlar da daha eline geçmeden kesilen vergilerle düşük maaşlara, ücretlere mahkum bırakılıyor. Onun içindir ki ülkenin dört bir yanından “Geçinemiyoruz”, “vergide adalet” sesleri yükseliyor. Onun içindir ki 9 Temmuz’da 10 maddelik talepler manzumesi açıkladıktan sonra iki ay üzerine yatan konfederasyon başkanları alanlara çıkmak zorunda kaldı.

*   *   *

Türk-İş 20 Ağustos’ta bütün illerde olduğu gibi Ankara’da da genel merkezi önünde basın açıklaması yaptı. Öncelikle açıklamanın işçilerin mesai saatinin devam ettiği 17.00 olarak belirlenmesi dikkat çekiciydi. “Özellikle bu saatin seçildiği, kontrol edemeyecekleri bir kalabalığın Türk-İş önüne gelmesinin istenmediği” gibi değerlendirmelerin de yapıldığı eyleme katılan işçiler, sık sık “Hükümet şaşırma, sabrımızı taşırma”, “Hak, hukuk, adalet işçilerle gelecek”, “Direne direne kazanacağız” sloganı ile iktidarı hedef alırken, “görevli”lerin başlatmasıyla da “Türk-İş nerede, biz oradayız” ya da “işte başkan, işte sendika” sloganları da atıldı.

Yıllardır Türk-İş’in sesi, soluğu çıkmadığı için belki unutulmuştur, Türk-İş binasının bulunduğu sokak öyle çok büyük bir sokak değil. Ama ona rağmen dolmadı, doldurulmadı. Gazetemizde dün çıkan işçi mektuplarından da anlıyoruz ki aslında işçilerin pek çoğunun haberi olmamış ya da çok geç olduğu için yeterli katılım sağlayamamışlar bu eylemlere.

*   *   *

Uzun uzun bu eylemi anlatmayacağım ama Türk-İş Genel Başkanı Ergün Atalay’ın ortak açıklama öncesi yaptığı konuşmaya değinmek istiyorum.

“Hepimiz işçi olarak, tulum giyerek yaşam mücadelesine başladık. Öyle bir noktaya geldik ki 1 milyon 400 bine yakın üyesi var. Ortalama 4 milyon aileyiz. Sayı olarak bu ülkede çoğuz, sıkıntı olarak en çok sıkıntı çeken topluluğuz” diye sözlerine başladı Atalay. Evet Türk-İş üyeleri ve diğer konfederasyon üyeleri dikkate alındığında bu ülkede çoklar, çoğunluklar. Şöyle bir harekete geçseler kimse duramaz karşılarında, tek adam iktidarı bile… Ama işte sorun burada, harekete geçmiyorlar, çünkü iktidar ile ilişkileri buna izin vermiyor.

Devam ediyor Ergün Atalay, “Memur-işçi ayrımı yapmadım, memur çok almıyor biz az alıyoruz, az haberiniz olsun” ve sözleri “Direne direne kazanacağız” sloganı ile kesiliyor:

“Ocak ayında aldığımızı nisanda, nisanda aldığımızı temmuzda almıyoruz” derken Atalay, “Vergide adalet istiyoruz” sloganı yükseliyor ve Atalay sürdürüyor sözlerini: “Bu sesi duyması gerekenler duysun.” Duyması gerekenler kim, onu söylemiyor…

Atalay “ucube sistem” dediği bu vergi sistemine ve ücretlerin düşüklüğüne karşı pazartesi Trakya’da, sonra Zonguldak’ta miting yapacaklarını duyurdu. Diğer konfederasyonlarla ortak açıklamaya atıf yaparak, “Gelin beraber hareket edelim dedik. 2025 bütçesi açıklanmadan önce, Ankara’nın göbeğinde olacağız, Türkiye’nin en büyük mitingini yapacağız, haberiniz olsun” diye seslendi. Anlaşılan Ankara mitingini üç konfederasyon ortak yapacak. Eğer o güne kadar iktidardan müdahale gelmez ise…

“Emeklinin, taşeronun, staj mağdurlarının, kadınların gözü bu binada... Oyun çağındaki çocuklar, 10-14 yaşındaki çocuklar pamukta, fındıkta. Kurban olayım bu doğru bir bakış mı? Okumaları gerekiyor. Oyun parklarında olması gereken çocuklar çalışıyorlar” diye seslenen Atalay, bütün konuşması boyunca ne milli eğitim bakanına ne Erdoğan’a ne de iktidara yönelik bir söz söyledi: “Alandan sesleniyorum, uyarılarımızı, taleplerimizi kale alın, sızıntılarımızı giderin. Siz duyana kadar 81 ilden seslenmeye devam edeceğiz.” Peki ama bu “siz” kim, ona hiç değinmedi.

*   *   *

Atalay “Türk-İş sizsiniz. Kime inanıyorsanız, kimi istiyorsanız Allah aşkına onu seçin, seçtikten sonra da öbür seçim dönemine 6 ay kalana kadar kapı gibi yanında durun. Sandık geldiğinde de istediğinizi getirin.

Ama ondan sonra başınıza getirdiğinizin ne olur yanında durun. Zaman zaman bazı yerlerde arkadaşlarımız kendi evini taşlıyor. Onlara fırsat vermeyin. Onlar sermayenin eline koz veriyorlar” sözleriyle Türk-İş’in ve diğer konfederasyonların tabandan işçilerin bastırması ile harekete geçtiğinin ipuçlarını da vermiş oldu.

Tabanın tepkilerini yükseltmesi konfederasyonları ne kadar harekete geçirir ne kadar birlikte hareket etmeye zorlar onu süreç gösterecek. Ancak şimdiden görülen bir şey var ki işçi ve emekçilerin, üretici köylülerin güç geçtikçe sesini daha da yükselttiği, daha çok alanlarda olduğu ve olacağı… Konfederasyon ve sendika yöneticilerinin de bunu gördüğünü düşünüyoruz.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa