25 Ağustos 2024 05:07

‘Kolektif Şiddet Siyaseti’

Can Atalay için TBMM Genel Kurulu'nda düzenlenen olağanüstü toplantıda AKP'li vekiller muhalefete saldırdı

Fotoğraf: Osmancan Gürdoğan/AA

Paylaş

TBMM, Türkiye İşçi Partisinden Hatay milletvekili seçilen Can Atalay’ın milletvekilliğinin düşürülmesi süreciyle ilgili olarak 16 Ağustos Cuma günü olağanüstü toplandı. Şiddetle dolu geçen ve defalarca ara verilen oturumda, TİP Milletvekili Ahmet Şık konuşurken AK Parti’li Alpay Özalan, Şık’a saldırarak yumruk attı. Saldırı sonrasındaki kargaşada DEM Parti’li Gülistan Kılıç Koçyiğit’in kaşı açıldı. CHP’li Okan Konuralp yaralandı. TBMM’de dökülen kan sonrasında Şık ve Özalan’a kınama cezası verildi. Akşam saatlerinde oturumun sona ermesi ve TBMM’nin tatile girmesiyle Atalay hakkındaki süreç daha da tuhaf, belirsiz bir hal aldı. CHP, Anayasa Mahkemesinin Can Atalay hakkındaki kararının okutulması istemiyle TBMM Genel Kurulunu 10 Eylül’de tekrar olağanüstü toplantıya çağıracağını açıkladı.

Tartışmalar bir gün öncesinde başlamıştı. 16 Ağustos’taki oturumu Bekir Bozdağ’ın yöneteceğinin öğrenilmesi muhalefet partilerinde tepkiye neden oldu. Bekir Bozdağ, Can Atalay’ın milletvekilliğinin düşürülmesi kararını okuyan başkan vekiliydi ve oturum yönetme sırası Bozdağ’da değildi. TİP Milletvekili Ahmet Şık da konuşmasına bu tuhaflığa tepki göstererek başladı ve hemen sonrasında saldırıya uğradı.

En önemli fotoğraf karesi, Şık’ın saldırgan Alpay Özalan kendisine yaklaşırken bu saldırıyı beklemeyişi, aklına getirmeyişi ve bu nedenle bir savunma hamlesi yapmayışını çerçeve içine alan kareydi. Saldırıya uğrayanın bu vahimlikte bir saldırıyı beklemediği için kendini korumak üzere ellerini bile kaldırmadığı olay, kürsü dokunulmazlığı, ifade özgürlüğü, parlamento etiği, medeniyet ve terbiye kavramlarının hepsini aynı anda düşüncelerimize yığdı.

Sonuç olarak demokratik siyasal sürecin temel payandası ve garantilerinden olan ‘kürsü dokunulmazlığı’nın ülkemiz parlamentosunda bir anlamı olmadığı, ‘kolektif şiddet’in sokaklarımıza, hastanelerimize, okullarımıza olduğu gibi TBMM’ye de yansıdığı insanı allak bullak eden bir naklen yayında tescillenmiş oldu.

* * *

Bu yazının başlığı sosyoloji, siyaset bilimi ve tarih disiplinleri arasındaki sınırları yok sayan ve bu alanların hepsinde uzman sayılan Charles Tilly tarafından yazılmış bir kitabın başlığından alındı.

Yıllarca barış içinde bir arada yaşayan insanların neden aniden birbirlerine şiddet uygulamaya hatta birbirlerinin canına kastetmeye başladığı sorusu Tilly’nin temel çıkış noktası oluyor. Tilly yaratıcı bir yaklaşımla, sokaklarda, barlarda, işçi grevlerinde, köylü isyanlarında, etnik mücadelelerde, iç savaş ve hatta devletler arası savaşlarda yaşanan şiddeti ‘kolektif şiddet’ başlığı altında ve bir bütün olarak değerlendiriyor. Bu doğrultuda farklı şiddet türlerini anlamlandırmak için birleştirici bir çerçeve arayışına giriyor ve sonuç olarak insanları “biz” ve “onlar” olarak ayıran siyasal davranışın şiddeti tetiklediğini savunuyor. Tilly’e göre şiddet, geçmişten gelen nefretten ziyade ‘ani belirsizlikler’den ve hızla ‘altüst olan sosyal koşullar’dan kaynaklanıyor. Tilly bu noktada iktidar sahiplerinin toplum içinde uzlaşma kanallarını açık tutma, mevcut ayrımların negatif sonuçlarını denetleme, kutuplaşmanın zehrini savuşturma kapasitesindeki gerilemenin etkili olduğunu düşünüyor. Charles Tilly bu iddiasını geliştirerek, kolektif şiddetin karakteri ve yoğunluğunun büyük ölçüde içinde yaşanan ülkedeki siyasal sisteme, hükümetin türüne ve kapasitesine bağlı olduğunu, iktidarın yönetememesinin bir sonucu olduğunu ifade ediyor. Tilly’e göre demokratik rejimlerde, daha geniş katılım imkanları, oturmuş kurumlar ve daha kapsamlı bir biçimde korunan haklar nedeniyle otoriter olanlara göre daha az grup şiddeti yaşanıyor.

* * *

Çetin Altan, TİP milletvekili olarak TBMM’de yaptığı zeki konuşmalar ve akılda kalan yorumlarıyla hafızalarda yer etti. Bu nedenle dönemin iktidarı kendisinden nefret etti. Bu nedenle 19 Şubat 1968 günü Adalet Partili parlamenterlerin saldırısına uğradı. Yumruk ve tabanca kabzası ile vurulan darbeler nedeniyle gözünde kalıcı hasar oluştu.

Yıllar sonra yaşadığı linç girişimini anlatırken söylediği şu sözler ‘kolektif şiddet siyaseti’ne verilecek cevabın kritik bir bileşeni olarak kulaklarımıza küpe olmalı: “Bir santimetre beyaz etim yoktu, ama başımı saklamıştım bir banyo yaptım, yazımı da yazdım, ertesi gün çıktım geldim. Üç aya kalkamaz, kemikleri kırıldı diye konuşuyorlarmış, beni görünce hortlak görmüş gibi oldular.”

Öte yandan Ahmet Şık’a yönelik saldırının yumruğu atan saldırganla sınırlandırılmaması gereken kolektif niteliği de akıldan çıkarılmamalı.

Son aylarda TBMM kürsüsünde halk adına söz hakkını kullanan vekillerin karşı karşıya kaldığı sistemli saldırılar ve ‘kürsü dokunulmazlığı’na yönelik ihlaller bu konuda zihinsel bir hazırlık gerektiriyor. Kolektif şiddet, demokrasi kıtlığı çekilen, iktidarın kutuplaşma ile ayakta tutulmaya gayret edildiği ortamlarda tehlikeli ama tutarlı bir yer işgal ediyor. Şiddet siyaseti, şiddet içermeyen siyasetle durmaksızın iç içe geçirilerek olağanlaştırılmaya çalışılıyor. Beklenmedik durumlarda kalleşçe yaşatılarak kalıcı bir korkunun özgür düşünceyi kötürüm etmesi ve bir kapıkulu muhalefeti anlayışının yerleştirilmesi amaçlanıyor.

İçinden geçtiğimiz şiddet dolu dönemde, şiddet ile karşı karşıya kalındığı anda ve sonrasında buna cevap içeren bir sosyal etkileşimin kurulması büyük önem taşıyor. Kolektif şiddetin nedenlerinin, kombinasyonlarının, aktörlerinin ve ortamlarının tespit edilmesi kolektif şiddetin kodlarının deşifre edilmesine yardımcı olurken, şiddetin sistemli bir biçimde siyasal alanda kullanılmasının da panzehri olacaktır.

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa