27 Ağustos 2024 05:08

Gazze’de ‘iyi polis-kötü polis’ oyunu!

Gazze'de hayatını kaybedenler

Fotoğraf: AA

Paylaş

Gazze’de ateşkesin sağlanması yönünde ABD, Mısır ve Katar’ın ara buluculuğunda yapılan görüşmelerin Kahire etabından da bir sonuç çıkmadı. İlk etabı Katar’ın başkenti Doha’da yapılan ateşkes görüşmelerinin özellikle İsrail’in Mısır ve Gazze Şeridi arasında tampon bölge oluşturan Philadelphia (Salahaddin) Koridoru’ndaki işgalini sürdürme ısrarı nedeniyle çıkmaza girdiği belirtiliyor. İsrail, Mısır ve Gazze şeridi arasındaki Philadelphia (Salahaddin) Koridoru’nun yanı sıra kuzey ve güney Gazze’yi birbirinden ayıran Netzarim Koridoru’ndaki askeri işgalini de devam ettirmek istiyor. Gazze’de çoğu çocuk ve kadın olmak üzere 40 binden fazla kişiyi katleden ve kentin büyük bir bölümünü yıkıma uğratan İsrail’in buradaki işgalini sürdürme ısrarı, aslında İsrail-Filistin sorununun nereden kaynaklandığını ve neden çözülmediğini de açıklıyor.

Ümit Kıvanç, Gazeteduvar’da ‘Ateşkes oyalamacası, barış yalanı’ başlıklı yazısında bugün ateşkes ve barış görüşmelerinde olup biteni doğru anlamak için geçen yıl yayımlanan ve İsrail’in Gazze savaşında nasıl bir yol izlemesi gerektiğine dair önerileri içeren bir raporu yeniden gündeme getirmişti. ‘İsrail İstihbaratı’ adını taşıyan bir think-tank kurumu tarafından hazırlanan rapor, “Hamas yenilgiye uğratıldıktan sonra” Gazze’nin Abbas yönetimine devredilmesine bile karşı çıkıyor ve İsrail’in Gazzelileri sürüp buradaki işgalini kalıcılaştırmasını savunuyordu.

Bugün Netanyahu gericiliği ve İsrail siyonizmi, Trump’ın 2020’de ‘Yüzyılın Anlaşması’ adı altında İsrail ile iş birlikçi Arap rejimleri arasındaki ilişkileri geliştirmek amacıyla gündeme getirdiği Gazze Şeridi ve Batı Şeria’nın işgal altında olmayan bölgelerinde tamamen kuşatma altında ve sembolik bir ‘Filistin devleti’nin kurulmasını bile kendileri için tehdit olarak görüyor. Bu temelde Gazze’de soykırıma varan katliam ve işgalini sürdürme konusunda tereddüt göstermiyor.

Peki, ABD emperyalizminin başını çektiği ‘ara bulucular’ gerçekten ateşkes ve barış için mi uğraşıyorlar? Ya da soruyu şöyle soralım: İsrail siyonizmini Ortadoğu’daki hegemonyasının ve çıkarlarının korunmasının temel dayanağı olarak gören ve bu temelde ona desteğini kesintisiz bir biçimde sürdüren ABD emperyalizmi, ateşkes ve barış konusunda gerçekten ‘ara bulucu’ olabilir mi?

Düşünün ki, Biden yönetimi bir yandan Gazze için ‘ateşkes planı’ hazırlayıp bu planı kabul etmesi yönünde Netanyahu üzerinden baskı oluşturmaya çalıştığını söylüyor. Ama öte yandan aynı günlerde İsrail’e 20 milyar dolarlık yeni silah satışı anlaşmasını onaylamaktan da geri durmuyor.

İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırı ve işgalinin başladığı günden bugüne ABD emperyalizmi İsrail-Filistin sorununda ‘iyi polis’i oynuyor. ABD Dışişleri Bakanı Blinken, geçen yılın ekim ayından bu yana geçen on ayda ateşkes ve barış için çabaladığı izlenimini yaratmak üzere bölgeyi (Ortadoğu) defalarca ziyaret etti. Ancak Blinken’in ziyaret ve temasları asıl olarak ABD’nin bölgedeki iş birlikçilerini kontrol altında tutmaya ve savaşın bölgesel bir savaşa dönüşmesini engellemeye yönelik girişimler olarak anlam kazandı.

ABD’nin Mısır ve Katar ile birlikte ara buluculuğa soyunduğu son Doha ve Kahire görüşmeleri de başkanlık seçimlerinin yaklaştığı bir dönemde Biden yönetiminin süreci ‘kontrol’ altında tutma politikasına hizmet etmenin ötesine gitmedi.

Diğer ara bulucular da dikkat çekici: 1978’de İsrail ile barış imzalayan ilk Arap ülkesi olan ve bugün de bu politikasını sürdüren Mısır ve ABD’nin Ortadoğu’daki en büyük askeri üssünün (El-Udeyd Hava Üssü) bulunduğu Katar.

Doha’da yapılan ateşkes görüşmelerine katılan ABD Dışişleri Bakanı Blinken, buradaki görüşmelerinden sonra Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ile de bir telefon görüşmesi yapmıştı. İktidar yanlısı medya kuruluşları bu telefon görüşmesi ile ilgili haberlerinde görüşmenin “Karşı tarafın talebi ile gerçekleştiği” ve “ABD’nin Türkiye’nin rolüne verdiği önemi” gösterdiği vurgularını öne çıkardılar. Oysa daha önce bu köşede yayımlanan “Blinken tutuyor, Netanyahu vuruyor, Fidan bakıyor” yazısında da belirtildiği gibi ABD emperyalizmi, İsrail’in saldırı ve işgali devam ederken sürecin kontrol altında devam etmesini sağlıyor ve Türkiye gibi bölgesel iş birlikçiler de zaman zaman itiraz seslerini yükseltseler de oynadıkları rol bu süreci izlemekten öteye gitmiyor.

Burada Türkiye’deki Erdoğan iktidarının bu süreçte nerede durduğunu ve nasıl bir rol oynadığını anlamak için önemli bir başka gelişmeden de söz etmek gerekiyor. 13-17 Ağustos tarihleri arasında Türkiye ve ABD, Ddoğu Akdeniz’de TCG Anadolu savaş gemisinin de yer aldığı ortak bir deniz tatbikatı gerçekleştirdi. Her fırsatta Türkiye’nin savaş gücü ve silahlanmasını öve öve bitiremeyen medya organları nedense bu tatbikatı görmek istemedi. Çünkü özellikle Gazze’deki işgal ve saldırılarının bir devamı olarak İsrail ve Lübnan Hizbullah’ı arasındaki gerilimin tırmandığı ve bölgesel savaş senaryolarının konuşulduğu bir dönemde Türkiye-ABD’nin doğu Akdeniz’de ortak bir tatbikat gerçekleştirmesi, Türkiye’nin tarafını ve kendisine biçilen olası rolü de açığa vuruyordu.

Bu durum İsrail’in en büyük destekçileri olan ABD ve NATO’ya bağlılığını her fırsatta dile getiren Erdoğan iktidarının iç kamuoyunu yatıştırmaya dönük söylemler ötesinde Filistin konusunda neden etkili bir adım atmadığını, atamadığını da açıklıyor.

Netanyahu kendi iktidarı için bir beka sorunu olarak gördüğü Gazze’deki katliam ve işgalini sürdürürken ABD emperyalizmi de ateşkes ve barış konusundaki beklentileri canlı tutmaya dönük girişimlerini sürdürüyor. Bu iyi polis-kötü polis oyunuyla bir yandan Filistin’deki işgalin devam etmesi ve öte yandan da ABD emperyalizminin Ortadoğu’daki hegemonya ve çıkarlarının güvence altına alınması amaçlanıyor. Mısır ve Katar’dan Türkiye’deki Erdoğan iktidarına kadar Filistin’in dostu gibi gözüken bölgesel rejimlerin rolü ise, bu oyunun kontrolden çıkmadan devam ettirilmesine hizmet etmekten öteye geçmiyor. Bu oyunu boşa çıkarmanın, Filistin’deki işgal ve bölgedeki emperyalist hegemonyaya son vermenin yolu ise; işçi sınıfı ve halkların tarih sahnesinin önüne geçmesinden, liman işçilerinde ve dünyanın birçok ülkesine yayılan kitlesel halk gösterilerinde örneklerini gördüğümüz mücadele ve dayanışmayı büyütmesinden geçiyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa