27 Ağustos 2024 05:09

İstikrar programının ‘koalisyon’ fotoğrafı

Erdoağan, Bahçeli, Mustafa Destici, HÜDAPAR, Komutanlar

Fotoğraf: TCCB

Paylaş

Arslan Başer Kafaoğlu DPT ve hesap uzmanlığı yapmış bir maliye bürokratı, ama aynı zamanda Türkiye kapitalizmini iyi takip eden bir köşe yazarıydı. İlk baskısını Kasım 1981’de yapan “24 Ocak Uygulamaları ve Bazı Gerçekler” başlıklı kitabı, adından da anlaşılacağı üzere, 24 Ocak 1980 tarihli ekonomik kararların ardından geçen bir buçuk yılı değerlendiriyor, programın sahiplerinin söyledikleriyle gerçekler arasındaki farklara dikkat çekiyordu.

Neredeyse 45 yıl önce yazılmış bu kitabın bugün ile şaşırtıcı şekilde örtüşen yanları var. Daha başlarken şöyle diyor örneğin Kafaoğlu:

Sigaraya, süte, demire, elektriğe, kömüre, akaryakıta, inşaat malzemesine durmadan hem de belimizi kıran zamlar geliyor. Öte yandan “hayat pahalılığı artışı yavaşlıyor” diyen resmi sözcüden geçilmiyor.

Yüksek enflasyon gerçeğini, ancak ‘baz etkisi’ ortaya çıkacağı zaman ve geriye dönük olarak itiraf eden siyasetçilerden yakınıyor. “Nasıl oluyor da gübreye, elektriğe, akaryakıta, demire, kiralara yüzde 90-100 zam gelirken yaşamın sadece yüzde otuz oranında pahalandığı savlanıyor ve belgeleniyor” diye soruyor. 24 Ocak kararlarıyla ‘kamu maliyesini güçlendirme’ adına vergilerin artırılmasını eleştiriyor ve hiçbir olumlu sonuca yol açmadığını söylüyor. Firmalar borçlarını ödeyemiyor, konkordatolar artıyor, işsizlik ve pahalılık artıyor… Kafaoğlu bir yerde, bugünün Türkiye’sinde birebir tekrarlanabilecek şu sözleri yazıyor: “24 Ocak’tan bu yana ücretlilerin, üretici köylülerin sıkıntıları çeşitli vaadlere karşın azalmamış, artmıştır.”

Bu kısa kitabı, Türkiye kapitalizminin kriz ve emekçi sınıflara saldırı döngüsüne dair pratik bir karşılaştırma metni olarak sahaflarda ya da “dijital kopyalarda” bulmayı önererek bugüne doğru gelelim…

24 Ocak kararları, tıpkı Haziran 2023’ten beri yürürlükte olan Şimşek Programı ve bir yılını yakında geride bırakacak olan Orta Vadeli Program (OVP) gibi, emeğiyle geçinen tüm kesimlere, başta işçi sınıfı olmak üzere tüm ücretlilere ve küçük üreticilere, köylü ve küçük esnafa bir saldırı programıydı. 1980’in ilk yarısındaki toplumsal koşullar ve sınıf güç ilişkileri çerçevesinde uygulanabilmesi çok zordu. Bu zorluk, sermaye sınıfı ve devletin birbirini “avuçları patlarcasına” alkışladığı iş birliğiyle aşıldı: 12 Eylül darbesinin aleni şiddetiyle, döktüğü kanla!

Bugün 1980 yılının ilk yarısındaki sosyal-politik koşullarda değiliz. 12 Eylül toplumu dönüştürmede epey mesafe kaydetti; kendi doğrudan sonucu olan bir neoliberal İslamcılık aracılığıyla ülkenin son çeyrek asrını da belirleyen motor kuvvet olmayı başardı.

Ama işçi sınıfı ve onun müttefikleri için, özgül çıkarları sermaye düzeniyle açık çelişkide olan kesimler için bu tür ‘dayatma program’ dönemleri politik sıçrama dönemleridir aynı zamanda. Üretici köylülerin birdenbire yurt sathında yayılan eylemleri; işçi sınıfının sendikal bürokrasinin en geri katmanlarını bile ‘temsili miting’ tertiplemeye zorlayan hoşnutsuzluğu gibi gelişmeler bu yönde ilk işaretlerdir. Bu işaretlerin taşıdığı potansiyel sermaye sınıfı ve onun politik iktidarını rahatsız eder elbette.

İşte geçtiğimiz pazar günü, esas gündemi “esnek çalışmanın yaygın ve kalıcı hale getirilmesi” olan kabine toplantısı başlamadan önce, Bitlis-Ahlat’ta, Malazgirt temalı ve hamaset dozu epey yüksek bir milliyetçi mukaddesatçı müsamere yapıldı. İlçedeki Selçuklu Meydan Mezarlığı da bir fotoğraf podyumu gibi kullanılarak çeşitli pozlar verildi. Erdoğan ve kabine üyeleri, Erdoğan ve Bahçeli, Erdoğan, Diyanet İşleri Başkanı ve diğerleri…

Bunlardan bir tanesi diğerlerine göre daha dikkat çekiciydi. Bu karede Erdoğan, Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler, MHP lideri Devlet Bahçeli, Mustafa Destici (BBP), Zekeriya Yapıcıoğlu (Hüda-Par) gibi “Cumhur İttifakı” ortaklarının yanı sıra Deniz Kuvvetleri Komutanı Ercüment Tatlıoğlu ve Hava Kuvvetleri Komutanı Ziya Cemal Kadıoğlu ile birlikte görülüyor…

Siyasal iktidarın bileşenleri ve kuvvet komutanları! Türk-İslamcı “4’lü masa” ile Ordu!

“İstikrar” programlarının uygulanması istikrarlı, varlığının uzun süreceğine kanaat getirilmiş iktidarlar ile mümkündür. 12 Eylül böyle bir ihtiyaca binaen “istikrarsız” görüntüyü dağıtan bir etkiyi amaçlamış, bunu doğrudan cunta ihdas ederek yapmıştı. Şu bahsi geçen fotoğraf da ‘dosta düşmana’ böyle bir mesaj vermeyi mi amaçlıyordur? Zira gelişmeler gösteriyor ki tıpkı 24 Ocak kararları gibi Erdoğan-Şimşek programı da uygulamada kalabilmek için giderek daha fazla siyasal zora ihtiyaç duyacak…

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa