28 Ağustos 2024 04:15

AfD'nin aile politikası

AfD afişi

Fotoğraf: Valodnieks/Wikimedia Commons | AfD’nin 2017 seçim afişi, “Yeni Almanlar mı? - Onları kendi başımıza yapıyoruz.”

Paylaş

Aile politikası yükselen neofaşizmin toplumu biçimlendirme hamlesinin merkezinde yer alıyor. 25 Haziran 2017 tarihli AfD parti programı “Çocuklara yönelik hoş geldin kültürü: Aile desteği ve nüfus gelişimi” başlığı altında Türkiye siyasetini takip edenlere tanıdık gelecek bir söylemi tekrarlıyor:

“Yerleşik partiler tarafından uzun süredir alternatifsiz kabul edilen nikahsızlık ve çocuksuzluğun dramatik bir şekilde artması ve normal, orta büyüklükteki ailelerin ortadan kalkması, yerli nüfusumuzun her sene hızla aşağı yukarı 250 bin kişi kadar azalmasına yol açıyor. AfD bu kendi kendini ortadan kaldırma eğilimine karşı koyuyor ve Almanya toplumunu aile ve çocuk dostu olarak yeniden şekillendirmek istiyor.”

AfD’nin ve AKP’nin erkek egemen aile politikaları birçok benzerliğe rağmen önemli bir fark arz ediyorlar: Nüfus politikasında göçün rolü. AKP’nin aksine (ve Türkiye’deki muhalefetin bir kısmına paralel olarak) AfD azılı bir göç karşıtı siyaset izliyor. Programın ana başlığındaki “hoş geldin kültürü” (Willkommenskultur) kavramı esasında Almanya’ya gelen göçmenlere yönelik icat edilmiş bir kelime. AfD’nin ters yüz ettiği kavram bu bağlamda “Göçmenlere değil çocuklara hoş geldin” diyor. AfD’nin nüfusu “öz kaynaklarla üretme” hedefi AKP’nin “3 çocuk + göç” politikasından bu açıdan ayrışıyor. Bu farkın çeşitli sebepleri var: Bir, Türkiye ve Almanya’nın uluslararası iş bölümündeki jeopolitik konumları bu iki ülkedeki milliyetçi muhafazakarlığın göçe ilişkin farklı konjonktürel politikaları benimsemesine sebep oluyor. İki, Türkiye toplu nikah törenleri, yeni evlilere mali destek, en yüksek makamlardan üç çocuk talepleri ve evlilik dışı her türlü tercihi kriminalizasyonu göç politikalarına ek olarak sürdürüyor, ancak bir türlü başarıya ulaşmıyor. Göç destekli nüfus politikası bu başarısız damızlık siyasetini ikame eden bir unsur olarak ortaya çıkıyor. Üç, Türkiye’de çeyrek yüzyıla yaklaşan AKP iktidarı karşısında AfD’nin yerleşik sistemin sınırlarını zorlayan siyasi konumu ve dayandığı toplumsal kesimlerin farklılığı. Dört, Almanya ve Türkiye’deki erkek üstünlükçü politikalar arasındaki göçe ilişkin farklılıklar iki ülke arasındaki mülteci anlaşmasıyla da örtüşüyor ve iki hadise de ilk noktada dile getirilen jeo-ekonomi-politik ilişkiye dayanıyor. Bu mukayeseyi detaylandırmayı başka bir yazıya bırakarak şimdilik AfD programına odaklanalım. Program, yukarıdaki girişten sonra iki somut teklifi kırmızıyla işaretliyor:
“Dolayısıyla aile politikası kendisiyle ilgili tüm siyasi alanlar, özellikle sosyal, mali politikalar ve eğitim politikası için ölçüt oluşturmalı.”
“Bu nedenle çocuk dostu bir toplum ve devlet milletinin (Staatsvolk) desteklenmesi devlet hedefi olarak anayasaya yazılmalı.”
Bu peşrevin ardından program yedi alt-başlık belirliyor:

1) “Çocukların baba ve anneye ihtiyaçları vardır: Tek başına yetiştirme ideal değildir.” AfD sadece diğer ebeveyni çocuğun eğitiminden dışlamayanlara “dayanışma cemaati” vasıtasıyla destek sunmayı vadediyor. Yalnız çocuk yetiştirmenin normal ve ilerici olduğu “Propagandasını yapan örgütlerin” mali desteğinin kesilmesini savunuyor.

2) “Babaları güçlendirmek”: Henüz hiçbir partinin erkek ve babaları hedefleyen bir siyaset benimsemediğinden yakınan program, mevcut hukuk çerçevesinde birçok babanın çocuklarıyla daha fazla vakit geçiremedikleri için mağdur olduğunu vurguluyor. Dolayısıyla babalık haklarını güçlendireceğini söylüyor.

3) Üç yaş altındaki çocukların ebeveynleri tarafından büyütülmeleri gerektiğini iddia eden program kreş ve bakıcıların yanında ebeveynlere doğrudan mali destek sözü veriyor.

4) Program kürtaja karşı çıkarken “doğmamış çocukların yaşama hakkını” savunduğunu iddia ediyor. Kürtajın bir insan hakkı olduğunu savunan her türlü düşünceyi reddediyor. 

5) Parti çocuk yapmayı cesaretlendirmek için nikah kredisi, konut desteği, genç aileler için eğitim teşviki geri ödemesinde indirim, eğitime erişim kolaylığı, ulaşım ve doktor maliyetlerinde destek, mesleki eğitimdeki gençlere ikinci konut vergisi için ek ödemeler gibi vaatler sıralıyor. Vergilendirmede sadece ebeveynlerin geliri değil çocuk sayısının da hesaba katılarak çocukların yoksulluk sebebi olmaktan çıkaracağı sözünü veriliyor. 

6) Parti, feminizm ve kuir teori gibi toplumsal cinsiyet eleştirilerini anayasa düşmanı bir ideoloji olarak tanımlıyor. “Toplumsal cinsiyet ideolojisi” olarak yaftalanan bu eleştirel düşüncelerin kadın ve erkek arasındaki “Doğal farkları marjinalize ederek” ve cinsiyet kimliğini sorgulayarak, klasik aileyi bir rol modeli olarak ortadan kaldırmayı hedeflediğini öne sürüyor. Partiye göre bu düşünce anayasanın koruma altına aldığı ve egemenliğin sahibi olan, devlet milletini üreten aile ve evlilik kurumlarına karşı çıkıyor. Parti sadece “baba, anne ve çocuklardan” oluşan bir aile kurumunu destekliyor.

7) Cinsiyetin toplumsallığı tezinin bilimle alakası olmayan ideolojik bir yaklaşım olduğunu öne süren parti, toplumsal cinsiyet araştırmalarına mali desteğin kesilmesini ve disiplinle ilgili tüm profesörlüklerin ilgasını talep ediyor.

Görüldüğü gibi bu program neredeyse birebir AKP’nin söylemiyle örtüşmekte. Ancak sadece AKP değil, dinden ziyade biyolojiyi öne çıkararak LGBTİ+ düşmanlığı yapan farklı çevrelerin taleplerini de kapsamakta. Bu haliyle sağıyla soluyla yeni bir hegemonik cephe tarif ediyor. Böylece aile politikasının “ideolojik tutkal işlevi” ekonomi-politik işlevini tamamlıyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa