31 Ağustos 2024 04:26

Hangi barış neyin savaşı

Antep'te 1 Eylül etkinliği

Fotoğraf: Evrensel

Paylaş

Yarın 1 Eylül, Dünya Barış Günü.

Savaşa karşı barışın, şovenizme karşı halkların kardeşliğinin, emperyalizme karşı bağımsızlığın, baskıya karşı özgürlüğün, ayrımcılığa karşı bir arada barış içinde yaşamanın ifadesi Barış Günü.

İsrail, Filistin’de insanlık suçu işlemeye devam ederken; savaş, kıvılcımlarını sıçratıp yayılırken, tüm dünyanın parçalanmış çocuk fotoğraflarına yüz çevirmeyi öğrendiği bu sene, haydi bakalım yaşasın barış.

Kontrolsüz göçten duyulan endişeyi nefrete çevirten politikalarının gölgesinde, “Ama Suriyeliler” kalıbı altında hedefinden şaşmış, zengin Arapları memnun etmek için hizmet sektöründen çok hizmetçiye çevrilmişken kör, çaresize karşı şiddete meyilli ayrımcılılık her eve sinmiş, yaşasın bakalım barış.

Komşusu açken tok yatamayanların masal tekerlemesinde kaldığı bu memlekette, sermayeye karşı durmak yerine yanındakini lokmasını saymayı maharet bilenlerle, yakınmayı tepki sananlarla nasıl olacaksa bakalım yaşasın barış.

Barış; soyut bir kavram gibi gelse de kulağa, o kadar elle tutulur, gözle görünür, öyle karın doyuran, yanağa al bastıran bir şey ki aslında. Özellikle bugünün anlam ve önemi nezdinde.

Barış hafiflik hissidir bu sırtımızdaki dünya yükü karşısında.

Peki barış negatif anlam taşır mı? Taşır.

Dikkatli de kullanmak icap eder aslında.

Mesela barışmayı başardığın tek şey çaresizliğin olursa…

“Amacımıza ulaşmak, şu yeryüzüne sonsuz bir barış ve mutluluk getirmek için katliama ve yıkıma zorunlu olan biz zavallı insanlar.”

Böyle demişti Jack London Demir Ökçe’de.

Barış paradokstur bazen böyle de.

Savaşın taktik ve yöntemlerinin dışında kalarak tahsis edilemiyor yerine göre.

Ya da insanlık yeterince kafa yormuyor barış üzerine. Çünkü barış, yalnız halklar için faydalı, savaş ise iktidarlar için kârlı.

Barış için kitlesel bir talep gerekiyor, savaş muktedirlerin iki dudağı arasında.

Barış, büyük bir savunu istiyor.

Savaş, akışına bırakınca çığ gibi yayılabiliyor.

İki kavram da net ve tek anlam taşımıyor.

Herkes güya barışı savunuyor, herkes güya savaşa karşı.

Barış ahlak gibi. Herkes kendinde olduğunu iddia ediyor ve savunuyor.

Savaş küfür gibi, herkese göre ayıp, herkes kullanıyor. Herkes savaşa karşı, herkesin “ama” ile açıklayıp alkışladığı bir savaşı var.

Savaş’ın pozitif anlamı olur mu?

Olur aslında.

Cehaletle ve yılgınlıkla mücadele kesmiyorsa savaşırsın, yayıldığı tüm yolları keser, dogmaları devirir, tabuları yıkarsın mesela.

Kimmiş, nereliymiş, neciymiş, kimciymiş, kime oy vermiş verisinden süzmeden hak savunamadığımız şu dönemde, bir şeyci olma şansı bulunmayan hayvanların hakkı için miting olacak 1 Eylül’de.

İnsanlık ve doğa arasında olması gereken barışı defalarca bozduk. Kepçelerle ormana savaş ilan etti bu iktidar, maden şirketleri bombalarla saldırdı dağlarımıza, rant uğruna ateş topları yağan tepelerde ceylanları, tavşanları, kaplumbağaları yaktılar, kül eylediler.

Gün geldi, güvercinler can verdi biber gazlarından.

Şimdi belki de her zaman söylediğimiz gibi “Mağdurun yanında bir kez daha hizalanmak”tan öte, en güçsüz ve savunmasızı bile katletmeye kalkan bir zihniyetle savaşmak adına, insanlığımızla barışabilmek için 1 Eylül’de Yenikapı’da!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa