01 Eylül 2024 04:38

Barış mücadelesi daha önemli hale geldi

İstanbul'daki 1 Eylül etkinliği

Fotoğraf: Eylem Nazlıer/Evrensel

PAZAR
Paylaş

Bugün 1 Eylül, Dünya Barış Günü! 1 Eylül’ün tarihe çok kalın harflerle geçirilmesinin nedeni 1 Eylül 1939’da Nazi Almanya’sının ordularının Polonya’ya saldırdığı, dolayısıyla da insanlığını gördüğü en kanlı savaş olan 2. Dünya Savaşı’nın resmen başladığı gün olması.

En kanlı savaşın başladığı günün “Dünya Barış Günü” ilan edilmesi ilk bakışta ironik. Ama eğer barışı, barış içinde bir insanlık dünyası amacıyla emperyalizmin sömürü ve halkların birbirini boğazlatılması üstüne kurulmuş emperyalist sisteme karşı bir mücadele alanı olarak görürsek, 1 Eylül’ün Dünya Barış Günü olması ironik görülemez.

SSCB ve sonradan Varşova Paktına üye olacak ülkeler 1946 yılında Birleşmiş Milletlere başvurarak 1 Eylül’ün “Dünya Barış Günü” olarak ilan edilmesini istedi. Ancak bu önerge BM tarafından kabul edilmedi; ama o tarihten itibaren her ülkeden barış güçleri giderek daha çok ülkede 1 Eylül’ü Dünya Barış Günü, barış mücadelesinin muhasebesini yaptıkları bir mücadele günü olarak kutlamaya devam ettiler, edecekler de!

İNSANLIĞIN BARIŞA DAHA ÇOK İHTİYACI VAR!

Son yıllarda Dünya Barış Günü’nde yazılan makalelere, yapılan konuşmalara baktığımızda değişmeyen vurgu, “Bu yılın önceki yıllara göre barışa daha çok ihtiyaç olduğu” saptamasıdır.

Bu saptama ne muhalefet ne de insanları korkuya sevk ederek kafasını karıştırmak içindir. Tersine bu saptama pek çok popüler saptamadan çok daha fazla gerçeği ifade ediyor.

Nitekim geriye baktığımızda, emperyalistlerin ve yerel iş birlikçilerinin dünyanın hassas bölgelerindeki gerilimleri artırmak, çatışmaları bir savaşa dönüştürerek çıkarlarını gerçekleştirmeyi sağlayacak biçimde genişletmek için ellerden geleni yaptıklarını görüyoruz.

Nitekim 1 Eylül 2023’te dünya barışını tehdit eden bir gelişme olarak Rusya-Ukrayna savaşından söz ediyorduk. Ama bu yıl bir değil her an daha da yayılma ihtimali olan İsrail’in Filistin’e karşı başlattığı ve soykırıma varan bir vahşetle sürdürdüğü ikinci bir savaştan da söz ediyoruz. Ki her iki savaşın arkasında ve önünde Batı emperyalizminin lider ülkeleri ABD ve İngiltere ile Türkiye’nin de içinde oluğu 32 üyesi ile NATO var!

Batılı emperyalistler Rusya’nın Ukrayna’ya saldırması için provokatif girişimler yaptılar. Rusya emperyalizmi ise “Lenin’in hatası sonucu kurulmuş ve meşruiyeti olmayan bir devlet” olduğunu öne sürdüğü Ukrayna topraklarının bir bölümünü açıkça ilhak edip işgal etmeye kalkarak bu savaştan Batılı emperyalistler ve Ukrayna hükümeti kadar sorumlu olduğunu göstermiştir.

YENİ SAVAŞLAR SÜRPRİZ OLMAZ!

7 Ekim 2023’ten, yani yaklaşık 11 aydan beri İsrail Hamas’ın saldırısını bahane ederek Filistinlilere karışı bir soykırım sürdürüyor. Bu vahşi savaşı İsrail sürdürüyor görünse de tıpkı Ukrayna’da olduğu gibi arkasında ABD, İngiltere ve NATO vardır. Ki burada Ukrayna’dakinden farklı olarak İsrail’e yönelik hava saldırıları söz konusu olduğunda ABD, İngiltere ve Fransa savaş uçakları, savaş gemileri, özel kuvvetleri ve istihbarat örgütleriyle fiilen İsrail’in yanında savaşa katılmaktadır.

Dünyanın dikkati Ukrayna-Rusya ve İsrail’in Filistinlilere karşı yürüttüğü savaşta ama Batılı emperyalistler Çin ve Rusya’yı açıkça düşman etmelerinden beri Asya-Pasifik bölgesindeki girişimlerini de artırarak sürdürüyorlar. G. Kore, Japonya, Avusturalya NATO zirvelerine katılıyorlar ve bir Asya NATO’su oluşturmak için ısınma hareketleri yapıyorlar.

NATO ülkelerinin savaş bütçeleri artırılıyor; silahlanma ve savaş sanayisinde yatırımlar soğuk savaş döneminden beri görülmedik biçimde artırılıyor. Bu kadar silah sahnedeyken emperyalist sistemin yüksek tansiyonunun sadece Ukrayna-Rusya savaşı ve Filistin’deki savaşla sınırlı kalması çok mümkün görünmüyor. Bu yüzden “İsrail-Filistin savaşı bir bölgesel savaşa dönüşür mü?”, “Rusya nükleer silah kullanabilir mi?”, “3’üncü dünya savaşına mı gidiyoruz?”… soruları giderek daha çok gündem  oluyor.

FETİH, SAVAŞ VE MİLİTARİZİM SINIR TANIMIYOR

Hiç kuşkusuz barış mücadelesi enternasyonalist bir mücadeledir ve bütün ülkelerdeki barış mücadelesinin ortaklaştırılması barış mücadelesinin önemli bir yanıdır. Ama bir ülkedeki barış hareketinin birinci görevi kendi hükümetlerinin ülkede, bölgede ve dünyada izlediği savaşçı, fetihçi, militarist politikalara karşı mücadeledir.

Bu açıdan aktif iki savaş bölgesi arasındaki coğrafyada konumlanmış ülkemizde tek adam rejimi bir yandan NATO’da Batı emperyalizminin müttefiki olarak açıkça ve dolaylı yollardan her iki savaşta Batılı emperyalistlerden yana taraf olurken öte yandan Ukrayna da “ara bulucu”, Filistin’de ise İsrail’le açıkça ticaretini sürdürürken bile Filistinlilerden yana, İsrail’e cepheden karşıymış gibi görünen bir politika izlemiştir, izlemektedir de! Bu yüzden de tek adam yönetiminin ikiyüzlü dış politikasına karşı mücadele barış mücadelecilerinin ilk görevidir.

Bu hafta açıklanan 2023 yılı vergi rekortmenleri arasında iki silah üreticisi kardeş yılların rekortmeni Rahmi Koç’un da önüne geçerek 1. ve 2. sırayı aldılar. Bu kişilerden birinci sıradakinin Cumhurbaşkanının damadı; diğerinin ise onun kardeşi olması tartışıldı ama burada asıl tartışılması gereken; bir silah ve savaş araçları üreten firma sahiplerinin böyle öne fırlamasının arkasındaki siyaset ve bu siyasetin “yerlilik ve millilik” adına CHP ve öteki burjuva siyasi partiler tarafından da desteklenmesidir. Ve yine aynı şekilde son yıllarda Malazgirt Savaşı’nın yıl dönümü etkinliklerinde zirveye çıkarılan fetihçilik, militarizm, milliyetçilik ve savaş seviciliği etrafında yürütülen propaganda; kuvvet komutanı generallerin de resmi elbiseleriyle Cumhur İttifakı partilerinin liderleriyle birlikte sahneye çıkarılıp poz vermelerine kadar gelmiştir.

Ve tabii Kürt sorunun demokratik çözümü terör ve teröre destek ilan edilerek; sorunu silah ve şiddetle çözmede ısrar sadece ülke içinde değil, diğer bölge ülkelerinin sınırlarını da değiştirmeye varan girişimlerle bölge barışını tehdit eden bir politika olarak tezahür etmiştir.

EMPERYALİZME KARŞI OLMAZSA OLMAZ

Tek adam rejimi ayağına iyice dolaşmış olmasına karşın bölgede barışı değil gerilim, çatışma ve savaşı kışkırtan politikalarına devam etmektedir.

Kısacası ülkemizde barış için mücadele;

  • Rusya ve ABD başta olmak üzere tüm emperyalistlerin bölgeye müdahalelerine son verilmesini,
  • Türkiye’nin NATO’dan çıkması ve ülkedeki ABD üslerinin kapatılması, halkların kendi kaderini tayin hakkına koşulsuz saygı gösterilmesini,
  • Filistinlilere tam destek sağlanması ve İsrail’le dolaylı ticarete de son verilmesini,
  • Kürt sorununun demokratik çözümünün gerçekleştirilmesini,
  • “Göçmenfobi”ye dönüşmüş olan göçmen karşıtlığına karşı sorunun işçi sınıfı enternasyonalizmi ışığında çözümünü,
  • Savuma amaçlı olmayan silahlanmaya ve komşuların silahlandırılması gibi girişimlere son verilmesini hedeflemeli, 
  • Irkçılık, milliyetçilik, dincilik-mezhepçilik yanında fetihçilik ve militarizm propagandasına karşı mücadele ile birleşmelidir.

Bugün Dünya Barış Günü (Haftası) bu talepler ve etrafındaki mücadelenin muhasebesi olduğu ölçüde anlamına uygun kutlanacaktır. Çünkü barış mücadelesi emperyalizme karşı mücadelenin olmazsa olmazıdır.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa