03 Eylül 2024 04:50

Türkiye'de emekçi sınıfın durumu

Bornova Belediyesi işçileri

Fotoğraf: Eda Aktaş / Evrensel

Paylaş

Engels’ in “1844 Yılında İngiltere’de İşçi Sınıfının Koşulları” isimli eserini yazdıktan 180 sene sonra okuduğumuz bir haber, Antalya’ da yaşayan 39 yaşındaki Tekstil İşçisi Sibel Baykara’nın durumu hepimizi ayağa kaldırmalı.

Kadın emekçi iki çocuğu ile yaşıyor. 17 bin 2 TL asgari ücret alıyor. Bu ücretin 7 in 500TL’sini ev kirası olarak ödüyor. 9 bin 502 TL ile kendisinin ve çocuklarının gıda, giyim, ulaşım ve kültürel ihtiyaçlarını karşılamaya çalışıyor. Hastalanıyor ve üç ay çalışamıyor. Üç ay çalışamayınca 17 bin 2 TL ücretini de alamıyor ve ev sahibine 22 bin 500 TL borçlanıyor. Muhtemelen o üç aylık dönemde akraba, yakın ve komşularının desteği ile yaşamını sürdürmeye çalışıyor. Ev sahibi 22 bin 500 TL borcunu ödemesini istediği gibi, kirayı da 13 bin TL’ye çıkarmasını istiyor. Sibel hem birikmiş borcunu ödeyemiyor hem de kirayı 13 bin TL’ye çıkardığında kalan 4 bin 2 TL ile diğer ihtiyaçları bir yana karnını doyurması bile mümkün değil. Ev sahibi icra aracılığıyla Sibel’ in ev ve kişisel ihtiyaçlarını sokağa çıkarıyor ve evi boşaltıyor. Haberin yayımlandığı gün Sibel 12 gündür sokakta yaşıyor. Eşyalarını bir komşusunun evinin duvarına yığmış. Islanmasın diye üzerine naylon örtmüş. Kanepenin üzerinde gündüz, gece oturuyor, yaşıyor. Komşuları yemek veriyor. Tuvalet ihtiyacını camide gideriyor.

Haberi okuyunca 180 sene önce yazılmış Engels’in kitabına bir daha göz attım. Çok fark var mı? Vahşi kapitalizm denilen dönemden bu yana ne fark etmiş?

SSCB kurulduktan sonra işçi sınıfının dünya çapında elde ettiği hakların önemli bir kısmı SSCB yıkıldıktan sonra geri alınmış. Sibel’in yaşadığı koşullar yaygınlaşmış. İngiltere’de 180 sene önce olduğu gibi işçi koğuşları oluşmuş pek çok ülkede, göçmen işçiler asgari ücretin de altında 180 sene önceki koşullarda çalıştırılıyor.   

25540 sayılı Asgari Ücret Yönetmeliği’nin 4. maddesi d) fıkrasında “Asgari ücret: İşçilere normal bir çalışma günü karşılığı ödenen ve işçinin gıda, konut, giyim, sağlık, ulaşım ve kültür gibi zorunlu ihtiyaçlarını günün fiyatları üzerinden asgari düzeyde karşılamaya yetecek ücreti,” tarif ediyor. İktidarlar günün fiyatlarını TÜİK gibi kurumları aracılığıyla gerçek rakamların altında göstererek olması gerekenden aşağıda gösteriyor. Enflasyon arttıkça bu nedenle asgari ücret düşüyor. Asgari ücret, çok azınlıkta verilmesi gereken bir ücretken, işçilerin yüzde altmışına asgari ücret veriliyor. Bunun altında da çalıştırılan çok işçi var.

İşsiz işçi oranları ve bu oranlara dahil edilmeyen göçmen işçilerin oranlarının yüksekliği asgari ücretle, hatta daha altındaki ücretlerle patronların işçileri çalıştırmasını olanaklı kılıyor.

Patronlar emek gücünün üretimi için asgari koşulları dahi işçiye çok görüyor. Çünkü ellerinde onlardan çok var. Emek gününün maliyeti ucuz.

Hastalanınca, işsiz kalınca sigorta sisteminden yeterli ve gerekli desteğin olmaması da işin cabası.

Bu koşullar 180 sene önce İngiltere’de olduğu gibi erken yaşta işçi ölümlerini, işçi intiharlarını, fuhşu, hırsızlığı, cinayetleri vb. arttıracak.

Tabii böyle durumlarda isyanlar da artar.

Vasıf Öngören’in Zengin Mutfağı isimli oyununda işçiler 1970 15-16 Haziran günleri sokağa döküldüğünde bazı patronlar korkusundan yurt dışına kaçar. Böyledir. Doğrudur. Kaçarlar, Köpeklerini beslerler. Korkarlar. “Hep biz ağladık” derler.

Şu an Tekstil İşçisi Sibel gibi kaç işçi var. Sibeller hep o kanepede oturmayacak sokakta. Kalkıp yürüyeceği gün de gelecek.  

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa