03 Eylül 2024 05:04

Sisi’nin ziyareti, İhvan ve Erdoğan

Tayyip Erdoğan

Fotoğraf: Utku Uçrak/AA

Paylaş

Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettah es-Sisi, yarın Türkiye’ye bir ziyaret gerçekleştirip Cumhurbaşkanı Erdoğan’la görüşecek. Erdoğan ve Sisi’nin bu görüşmede bölgenin en sıcak gündemi olan Gazze’nin yanı sıra iki ülke yönetimleri arasında anlaşmazlık konusu olan Libya ve Doğu Akdeniz başta olmak üzere çeşitli bölgesel sorunları ele alması bekleniyor.

Bilindiği gibi Erdoğan, AKP’yi ‘model’ olarak gören Müslüman Kardeşler (İhvan) yönetimini askeri darbe ile devirdiği için “darbeci”, “diktatör”, “katil” olarak niteleyip “Asla görüşmem” dediği Sisi ile 2022’de Katar’da düzenlenen Dünya Kupası sırasında bir araya gelmiş ve ardından bu yılın şubat ayında Mısır’da tekrar görüşmüştü. Öte yandan dönemin genelkurmay başkanı iken 2013 yılında İhvancı Mursi’nin baskıcı yönetimine karşı halkın kitlesel protestolarını yedeklemek üzere darbe yapan ve ardından düzenlenen seçimlerde cumhurbaşkanı seçilen Sisi de 12 yıllık iktidarı boyunca ilk kez Türkiye’yi ziyaret etmiş olacak.

Sisi’nin Türkiye ziyareti öncesinde dikkat çeken gelişmelerden biri de Müslüman Kardeşler örgütünün Londra’da bulunan Başkan Yardımcısı Hilmi el-Cezzar’ın örgütün siyasi faaliyetlerini durdurması karşılığında Mısır yönetiminin af ilan edip cezaevlerindeki üyelerini serbest bırakması teklifinde bulunmasıydı. Bu öneri her ne kadar örgüt içinde bir tartışma yaratsa da asıl olarak Katar ile birlikte en büyük destekçisi olan Erdoğan’ın İhvan konusunda Sisi ile pazarlık yapmasına olanak sağlıyor.

Ancak gerek İhvan’ın ve gerekse Erdoğan’ın bugün Sisi karşısında düştükleri pozisyon, bu güçlerin ‘Arap Baharı’ ile gördükleri rüyanın artık sonuna gelindiğini gösteriyor.

Arap Baharı, 2010 sonu ve 2011 başlarında önce Tunus diktatörü bin Ali ve ardından Mısır diktatörü Mübarek’in halk ayaklanmalarıyla devrilmesiyle başlamıştı. ABD ve Fransa’nın başını çektiği Batılı emperyalistler halkların değişim, demokrasi ve özgürlük taleplerini kendi bölgesel çıkarları temelinde yedeklemek üzere Libya’da harekete geçmiş ve NATO’nun hava desteğiyle İslamcı güçler Batılı emperyalistlerin ‘güvenilmez’ bulduğu Kaddafi yönetimini devirmişti. Ardından ‘bölgesel liderlik’ hevesiyle Suriye yönetimini devirme girişiminin öncülüğüne de Erdoğan iktidarı soyunmuştu. Böylece Arap Baharı, Ortadoğu ve Kuzey Afrika’nın Batılı emperyalistler ve Erdoğan iktidarı gibi bölgesel iş birlikçilerinin çıkarları temelinde dizayn edilmesine yönelik bir sürece dönüştürülmüştü.

1928’de Mısır’da kurulan ve ardından birçok Arap ülkesinde örgütlenen Müslüman Kardeşler örgütü, ayaklanmaların yaşandığı ve müdahalelerin gerçekleştirildiği ülkelerde sahip olduğu sosyal yardımlaşma ağları ve camilerdeki örgütlülüğü üzerinden bu yeniden dizayn etme sürecine en hazır güç konumunda bulunuyordu.

Tunus’ta yapılan seçimlerde İhvan’ın Tunus kolu olan Ennahda (Uyanış) Hareketi ve Lideri Gannuşi iktidara gelmişti. Ardından Arap coğrafyasının en önemli ülkelerinden biri olan Mısır’da İhvan’ın kurduğu ‘Özgürlük ve Adalet Partisi’ iktidara geldi ve Muhammed Mursi Cumhurbaşkanı oldu. İhvan’ın Libya kolu Adalet ve İnşa Partisi, Mısır ve Tunus’un desteği sayesinde Kaddafi’nin devrilmesinin ardından Libya’nın önemli siyasi aktörlerinden biri haline gelmişti. Suriye’de Erdoğan iktidarının öncülüğünde başlatılan müdahale sürecinde bu müdahalenin aracı olarak örgütlenen SUK (Suriye Ulusal Konseyi) ve ardından kurulan SMDK (Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Koalisyonu) içinde en etkili gruplardan biri de yine Suriye İhvanı idi. Bunların yanı sıra Fas’ta da Erdoğan’ın partisiyle aynı adı taşıyan ve aynı ideolojiye sahip parti (AKP), 2011’de koalisyon ortağı haline gelmişti.

Bu gelişmeler karşısında dönemin ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, “Müslüman Kardeşler ile diyaloğu memnuniyet ile karşılarız” açıklamasını yapmış, ABD emperyalizmi bu güçleri bölgenin yeniden dizayn edilmesinde ne kadar kullanabileceğini görmek istemişti. Ancak Türkiye’nin ‘model’ ve ‘lider ülke’ olacağı beklentisi nedeniyle bu süreç en çok Erdoğan iktidarını heyecanlandırmıştı.

Sonrası biliniyor: ABD ve Batılı emperyalistler, İsrail ve kendi bölgesel çıkarları bakımından yeterince güven verici adımlar atmayan İhvancı Mursi yönetiminin darbe ile devrilmesini desteklediler. Erdoğan ve Davutoğlu’nun Esad yönetimini 6 ayda devirme hesabı tutmayınca bu emperyalist güçler Suriye’de de 2014’ten sonra yeni arayışlara yöneldi.

Tunus’ta yine Ennahda’nın beklentileri karşılayamaması nedeniyle Batılı emperyalistler tarafından desteklenen Cumhurbaşkanı Kays Said, meclisi feshederek Ennahda’yı siyasi denklemin dışına itti.

Libya iç savaşına MİT, SADAT ve cihatçı militanlar üzerinden müdahil olarak İhvan’ın başını çektiği İslamcı güçleri destekleyen Erdoğan iktidarı, bu müdahaleden beklediğini alamayınca bu kez tıpkı Sisi gibi “darbeci” ve “katil” ilan ettiği Libya Ulusal Ordusu Lideri Halife Hafter ile diyalog kurmaya başladı (Hafter’in oğlu geçtiğimiz günlerde Türkiye’ye gelip Dışişleri Bakanı Fidan ile görüşmüştü).

Arap Baharı döneminde Kral 6. Muhammed’in iktidarını korumak için ‘anayasal monarşi’ ilan etmek zorunda kaldığı Fas’ta da İhvan çizgisinin temsilcisi AKP, ülkede 2021’de yapılan seçimlerde ciddi bir güç kaybına (395 kişilik temsilciler meclisinde üye sayısı 125’ten 12’ye düştü) uğradı.

Karşımızdaki tablo dün İhvan ve diğer İslamcı güçlerle kurduğu ilişki ve iş birliği üzerinden bölgesel liderlik hevesi peşinde koşan ve yeni Osmanlıcı hayallere kapılan Erdoğan iktidarının bugün neden BAE ve S. Arabistan’dan başlayıp Mısır ve Suriye ile devam eden ‘normalleşme’ arayışları içine girdiğini de açıklıyor. Bu yüzden Sisi’nin ziyareti, Erdoğan iktidarı için İhvan’ın tedavülden kalkışının ve bölgede zorunlu olarak ABD-NATO ve bölgesel iş birlikçileriyle daha uyumlu bir politik çizgiye yönelişin adımı olarak anlam kazanıyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa