05 Eylül 2024 05:28

Sağın gücü ve işçilerin ‘kör noktası’

insanlardan oluşan piramit ve tepesinde tek insan

Görsel: Microsoft Copilot

Paylaş

Arjantin’de siyasal sığınmacı olarak bulunan ‘Eski Kızıl Tugaylar Üyesi Leonardo Bertulazzi, İtalya’da 44 yıl önce işlediği bir suç gerekçesiyle 44 yıl sonra, İtalyan ve Arjantin yönetimlerinin anlaşması sonucu, ilticası bir gün içinde iptal edilerek tutuklandı. Gözaltı işlemini İtalyan ve Arjantin polisinin birlikte gerçekleştirdiği haberlerde yer aldı. Bu iki ülkede faşist kimlikli yöneticiler işbaşında bulunuyor.

Almanya’nın Thüringen eyaleti ve Saksonya bölgesinde yapılan seçimlerde faşizan anlayışlarla bulaşık yabancı düşmanı ve ırkçı politikalara sahip partinin (AfD) yüzde 32.8 ve yüzde 30.6 oranında oy alması, sadece Almanya’da değil İngiltere ve ABD’deki kimi gazetelerdeki değerlendirmelerde de “felaket” olarak nitelendirildi.

Üzerine çok kişi tarafından çok kez ve çok sayıda makale yazıldığı üzere, sağ gerici ve faşist parti ve güçlerin, yoksulluk, işsizlik, yaşam koşullarının artan ağırlaşması, sağlık ve eğitim alanında sorunların artması, çeşitli bölge ve ülkelerde süren savaşlarla bağlantılı göçler ve onların yol açtığı yerli-yabancı ayrımcılığı gibi, tümü de burjuva parti ve güçlerinin bağlanıp savundukları kapitalist emperyalist sistemin ürünü sorunlara rağmen kitle desteği bulmasının “sırrı-kerameti”, ilgi ve merak konusu olmaya devam ediyor.

Öyle ya kimi solcu, devrimci ya da hatta kendini Marksist olarak niteleyen kişi veya örgüt-parti sözcüsünün yorum ve irdelemelerinde, yüzeysel bir bakış açısıyla ileri sürdüğü görüşe bakılırsa, normal olarak bu gibi ağır iktisadi ve sosyal koşullarda, sömürülen ve ezilen kitlelerin düzen savunucusu parti ve güçlere değil, düzen karşıtı örgüt, parti ve oluşumlara yönelmeleri gerekirdi. Oysa, süreç içinde bazı dalgalanmalar olsa dahi, halihazırda hemen tüm ülkelerde, kapitalist sömürü sistemini benimseyip savunan ve burjuvazinin egemen sınıf konumunda bulunduğu toplumsal yaşam koşullarını sürdürmek için birbirleriyle hem bir yarış içinde hem de sistem çıkarları gerekli kıldığında birlikte hareket eden partiler, siyasal etkiyi sürdürmekte, dahası onlardan biri değilse de diğeri ya da diğerleri kitle desteği görürken, devrimci-sosyalist parti ve örgütlere ciddi bir yöneliş olmamaktadır.   

Bu durumu teorileştirip sömürüsüz toplumsal koşulları hedefleyen politikaların başarısızlığa mahkum olduğunu söyleyenlerin giderek arttığı biliniyor. Durumu, yani işçi ve emekçilerin kendilerini sömüren ve baskı altında tutan sermaye-burjuva aygıtının çeşitli unsur ve güçleri, kurum ve oluşumları arasında gel git destek değişimini, insanın karakteristik bencil benliğiyle bağlı kaçınılmazlık olarak gösterenler, bu durumun sistemin işleyişiyle bağını ne denli hesaba kattıkları çok açık değildir. Yüzyıllardır özel mülkiyet-çıkar ilişkilerince belirlenen insan ve sınıf ilişkilerinin sömürüleni de sömüreni de belirli düşünsel ve davranışsal seçiş ve kalıplar içine sürüklediği ve şekillendirdiği inkar edilemeyecek bir gerçektir. Devrimci değişimin, bazı saldırı politikaları görüldüğünde kitlesel boyutlu ve kolayca-kendiliğinden ve hemen gerçekleşeceğini sananların, onca yoksulluk, işsizlik, açlık, çatışma ve savaşların yol açtığı yıkıma rağmen kitlelerin düzen partilerine yandaş olmalarını şaşkınlıkla karşılamaları, elbette abesle iştigal sayılmaz.  

Ne ki bırakalım büyük ve temelli değişimleri, küçük ölçekli değişimler bile kimi zaman önemli direnişleri ve birleşik güç kullanımını gerektirdiği; bunun da belirli bir neden-sonuç ilişkisiyle bağlı bilinci gerekli kıldığı da toplumsal yaşam ve tarihi tarafından gösterilmiştir.

Burjuva partileri mevcut sistemin kurulu mekanizmasıyla ilişkili ve mali-ekonomik olanakları zemininde politika yapmaktadırlar. Tümü egemen sınıf çıkarlarının ifadesi olan görüşleri ortak payda alır ve farklı versiyonlarıyla bu görüşler zemininde yönetimde etkili olmaya çalışırlar. Propagandalarına bakılırsa tümü ülkenin ve milletin hizmetinde, halk kitlelerinin daha iyi koşullarda yaşaması için çalışan partiler ve kurumlardır. Kimi zaman birbirlerini “Ulusa ve ülkeye ihanet etmek”le suçlasalar da liberal ve reformistinden faşistine hepsi, kritik zamanlarda “Ülke partisi olarak hareket etme”den geri durmazlar. Türkiye dahil bazı ülkelerde olduğu üzere iktisadi sosyal ve kültürel gelişmişlik düzeyine bağlı olarak daha ilkel olandan daha moderne davranış kalıplarını; giyim-kuşam, inanç ritüelleri, gelenek olarak gösterilenlere bağlılık derecesi ve benzerini öne çıkararak oluşturdukları “karşıt kamplar”da, yığınsal birikim ve etki sağlamayı önemserler. Ekonomi, siyaset ve sosyal yaşam alanında gündeme getirip birbirlerinden farklı olarak uygulamayı vadettikleri sonuçta koşulların şu ya da bu kadar “iyileştirilmesi”dir! Pratik sonuçların emekçi kitlelerinin aleyhine olması ayrı bir sorundur ve onu da şu ya da bu muhalif güçlerin tutumuyla, iç ve dış ilişkilerdeki değişimle, ülkedeki ve uluslararası alandaki gelişmelerle açıklarlar.

Asıl saklanan bu ilişki, gelişme ve değişimlerin mevcut düzen zemininde gerçekleştiğidir. İşçiler başta olmak üzere sömürülüp ezilen halk kitleleri yönünden denebilir ki ‘kör nokta’yı oluşturan tam da bu durumdur. Durumu kötüleşen işçi ve emekçilerin asıl sebebi görecek şekilde olay ve gelişmelerin aynasına bakamaması, kazaların birbirini izlemesine yol açmakta; seçim ya da tercih şu ya da bu düzen partisi yönünde yapılmaktadır. Sadece Türkiye’de, Ortadoğu ülkelerinde ya da Arjantin gibi Latin ülkelerinde değil, ABD, İtalya, Almanya, Danimarka, Hollanda, Fransa gibi kendilerini burjuva demokrasisinin kaleleri olarak reklam eden ülkelerde de sağ gerici, faşist, yabancı düşmanı partilerin halk kitlelerinin büyük çoğunluğunun desteğini alması, yüzyıllar boyu sürdürülen burjuva ve burjuva öncesi koşulların ürünü düşüncelerin etkisi ve bağlantılı olarak bu kör noktayı etkisiz kılacak bilinçli ve örgütlü proleter ve emekçi hareketinin güven verici şekilde ortaya çıkamamış olmasıdır.

İşçiler ve diğer emekçiler yaşam ve çalışma koşullarını iyileştirmek için mücadelede birleşmek zorundadırlar. Sermaye ve devlet güçleri, direnişin, grevin, taleplerin, eylemin gücü, kapsamı ve içeriğine bağlı olarak karşılarına dikilir; aldatı ve saldırıyla yedeklemeye ve etkisizleştirmeye çalışırken, daha fazla birleşme ihtiyacı zaten şarttır.

Gerekli olansa bunun da aşılmasıdır. İşçiler başta olmak üzere sömürülüp ezilenler, sermayenin tüm partilerinin tuzağından kurtulmadıklarında yaşam ve çalışma koşulları biraz iyileşir ya da kötüleşir ama sömürü ve zulüm devam eder. Sistem yönetim düzeyindeki egemen güçlerin politik-askeri kuvvetlerinin nöbet değişimlerini de üreterek sürer.

İşçilerin sorunu sadece ücretlerini artırmak, çalışma koşullarını biraz iyileştirmek olsaydı -ki bu ücretli köleliğin sürüp gitmesi demektir- yine de bugünün örgütlenme ve bilinç düzeyi yetersiz kalırdı. Sorunların kaynağı kapitalist sömürü ve burjuva devlet düzeninin varlığında değil ama göç ve mülteci akınında, yetersiz milliyetçilikte, kötü ekonomi politikalarda görüldüğünde, AfD, MHP-ZP gibi partilerin şoven milliyetçi ve faşizan politikalarının destek bulması mümkün olur. İşçi ve emekçilerin bir kısmı bu gibi partilere ya da diğer burjuva partilerine destek vermeyi sürdürürken diğer partilerin destekçisi emekçileri ve diğer ülkelerin emekçilerini rakip ve hatta düşman olarak görürler. Bu ise emekçiler açısından temel önemde bir handikaptır ve aşılması kesin şarttır.

‘Kör nokta’nın yol açtığı ve devamlılık gösteren kazaların aşılması için bir yandan devrimci sınıf partisi ve devrimci örgütlerin daha etkin bir mücadelesi, gerçeklerin geniş kesimler içinde açıklanması, diğer yandan işçi ve emekçilerin bugüne dek yaşananlardan sonuçlar çıkararak burjuva partilerini terk edip kendi devrimci örgütlerinde birleşme çabalarını artırmaları gerekmektedir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa