05 Eylül 2024 04:58

Kısır döngü

araniyor gerçek enflasyon rakamları dövizi

Fotoğraf: Hilal Tok/Evrensel

Paylaş

Türkiye’nin temel ekonomik sorunları arasında yer alan yüksek enflasyon, hayat pahalılığı, yoksulluk, işsizlik ve yüksek borçluluk oranları gibi yakıcı meseleler, ekonomide yaşanan olumsuzluklarla birleşerek her sorunun diğerini yeniden ürettiği bir ‘kısır döngü’ halini almaya başladı.

TÜİK’in son açıkladığı büyüme rakamları, ekonominin yavaşlamaya başladığını gösteriyor. Ülke ekonomisi büyürken de yavaşlarken de değişmeyen tek şey ise emeğin milli gelirden aldığı payın azalmaya devam etmesi. Ekonomide en azından bu konuda istikrarlı bir hükümet politikası olduğu anlaşılıyor. Ekonominin büyümesi, ancak geniş emekçi kitlelerinin bu büyümeden pay aldığı bir sistemle mümkün. Tamamen sermayenin çıkarlarına hizmet eden, işçi sınıfını ve emekçi halkı yok sayan mevcut politikaların daha fazla eşitsizlik ve sefalet yaratması kaçınılmaz.

Türkiye’de asgari ücret, milyonlarca emekçinin temel geçim kaynağı durumunda. Ayrıca asgari ücretin üzerindekiler de giderek asgari ücrete doğru yaklaşıyor. Asgari ücretin belirlenme biçimi ile gerçek alım gücü arasındaki uçurum ise giderek derinleşiyor. Günümüz koşullarında asgari ücretle çalışan bir işçinin temel ihtiyaçlarını karşılaması mümkün değil. Öyle ki dört kişilik bir ailenin, sadece açlık sınırının üzerinde gelir elde edebilmesi için aileden en az iki kişinin çalışması gerekiyor.

Barınma, gıda, ulaşım ve eğitim gibi temel harcamalar, sürekli artan enflasyon nedeniyle emekçilerin sırtındaki yükü ağırlaştırıyor. Öte yandan, ücretler aynı oranda artmadığından reel gelir erimeye devam ediyor. Özellikle son dönemde enerji fiyatlarına ve temel tüketim mallarına yapılan zamlar, geniş halk kesimlerini doğrudan etkiledi. Tarımsal üretimde yaşanması beklenen daralma nedeniyle gıda enflasyonunun yakın gelecekte düşmesi beklenmemeli.

Yüksek enflasyon karşısında ücretlerin yeterince artırılmaması, işsizliğin yeniden yükselmeye başlaması ve güvencesiz çalışma koşullarının yaygınlaşması, emekçi sınıfların yaşamını adeta kuşatmış durumda. Sadece ücretlerin düşük olması değil, iş güvencesi, işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemlerinin yetersizliği ve sosyal haklar konusunda yaşanan eksiklikler de işçilerin çalışma ve yaşam koşullarını zorlaştırıyor.

İktidarın uyguladığı ekonomik politikalar, sermaye sınıfının çıkarlarını gözeten bir çizgide ilerlerken, Erdoğan-Şimşek programının halk üzerindeki yıkıcı etkilerinden oldukça memnun oldukları görülüyor. Vergi yükünün daha çok emekçilerin sırtına binmesi geniş halk kesimlerinin yaşam koşullarını olumsuz etkilerken, sermaye çevrelerinin kârlarını artırıyor. Devlet bütçesinden sağlanan teşvikler, ihaleler ve kaynaklar belli başlı şirketlere aktarılırken, emekçilerin payına düşük ücretler, ağır çalışma koşulları ve her an işsiz kalma korkusu düşüyor.

Türkiye, uzun süredir OECD ülkeleri arasında ücretli emekçilerin vergi yükünün en ağır olduğu ülkeler arasında ilk sıralarda, milli gelirden alınan pay açısından ise son sıralarda bulunuyor. Başka bir deyişle, toplam iş gücünün üçte ikisinden fazlasını oluşturan ücretli emekçiler, ekonominin büyümesindeki rollerine rağmen zenginlikten en az payı alırken gelirlerine göre en çok vergiyi ödemeye devam ediyorlar.

Ekonomide yaşanan bütün olumsuzluklara rağmen, patronlar açısından henüz bir ekonomik krizden bahsetmek mümkün değil. Çünkü onlar, hükümete ve tamamen kendilerini koruyan yasalara sırtını dayayarak acımasız sömürü çarklarını döndürmeye devam ediyorlar. Ekonomik krizi uzun süredir iliklerine kadar hisseden milyonlarca emekçi açısından ise koşullar her geçen gün daha kötüye gidiyor. Bütün bu yaşanan olumsuzluklara karşı örgütlü ve güçlü bir karşı çıkış örgütlenmediği sürece, milyonların içine hapsedildiği bu kısır döngüden çıkmak hiç kolay olmayacak.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa