Türkiye'nin BRICS'e üyelik başvurusu ve 'eksen' tartışması
Fotoğraf: BRICS
Rusya Devlet Başkan Yardımcısı Yuri Uşakov’un geçtiğimiz günlerde Türkiye’nin Rusya ve Çin’in başını çektiği BRICS’e tam üyelik başvurusuyla ilgili açıklamaları, Türkiye ve ‘eksen’ tartışmasını yeniden başlattı. Basına yaptığı açıklamada Türkiye’nin BRICS'e tam üyelik başvurusu yaptığını ve bu başvuruyu değerlendireceklerini söyleyen Uşakov, aynı zamanda Rusya Lideri Putin’in 22-24 Ekim tarihlerinde Rusya'nın Kazan kentinde yapılması planlanan 16. BRICS Zirvesi’ne Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ı davet ettiği ve Erdoğan’ın bu daveti kabul ettiğini de ifade etti. AKP Sözcüsü Ömer Çelik de pazartesi günü basına yaptığı açıklamalarda “BRICS’e üye olmak istediğimiz talebi açıktır. Süreç devam ediyor, somut gelişme olursa paylaşırız. Türkiye’nin BRICS dahil önemli platformlarda yer almak istediğini Sayın Cumhurbaşkanımız ifade etmiştir” diyerek bu gelişmeyi doğruluyor.
Çelik’in “Süreç devam ediyor” dediği Türkiye’nin BRICS’e üyelik başvurusu konusunda açıklamanın Rusya tarafından yapılması da bu açıklamanın zamanlaması da dikkat çekicidir.
Öncelikle Ukrayna üzerinden ABD’nin başını çektiği Batılı emperyalistlerin savaş örgütü NATO ile dolaylı da olsa savaş halinde olan Rusya’nın, NATO üyesi Türkiye’nin BRICS’e üyelik başvurusunu gündeme getirmesinin NATO’yu oluşturan güçler arasındaki çelişkileri derinleştirme amacı taşıdığına şüphe yok.
Öte yandan bu açıklamanın Erdoğan iktidarının ABD, AB ve NATO eksenine daha fazla bağlanma yönünde adımlar attığı bir dönemde yapılması, Rusya’nın her şeye rağmen Erdoğan iktidarı ile ilişkileri bu güçlere karşı kullanma politikasını sonuna kadar zorlamakta kararlı olduğunu da gösteriyor. Çünkü Erdoğan iktidarı, İsveç ve Finlandiya’nın üyelik başvurusunu onaylayarak NATO’nun Ukrayna savaşını ‘genişleme stratejisi’ için bir dayanak olarak kullanma politikasına sadık bir tutum aldı. Yine İsrail’in Gazze’deki saldırganlığı üzerinden ‘bölgesel savaş’ ihtimalinin konuşulduğu bir dönemde Doğu Akdeniz’de ABD ile ortak tatbikat yaptı-ki, İsrail’e destek anlamı taşıdığı açık olan bu tatbikat da Türkiye tarafından değil, ABD tarafından açıklandı. Türkiye’nin son dönemlerde ‘batı ekseni’ ile ilişkileri bakımından önem taşıyan bir diğer gelişme de 5 yıl aradan sonra AB Dışişleri Bakanları gayriresmi toplantısına davet edilmesi ve Dışişleri Bakanı Fidan’ın bu toplantıya katılması oldu.
Türkiye’nin ABD-NATO eksenine bağlılık ilişkiler temelinde yeni adımlar atması karşısında Rusya’nın da Türkiye ve Suriye arasında ilişki ve iş birliğini geliştirmek için girişimlerini sürdürdüğü biliniyor. Bu bağlamda Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov’un geçtiğimiz günlerde yaptığı “Türkiye’nin Suriye’den asker çekmeyi görüşmeye hazır olduğunu” ve “normalleşme” amacıyla önümüzdeki dönemde yeni bir toplantı düzenleneceği yönündeki açıklamasını hatırlatmak gerekiyor. Bu gelişmelerin de bir devamı olarak geçtiğimiz günlerde Türkiye ve Rusya, Suriye’de ‘Soçi Mutabakatı’ çerçevesinde ortak devriye faaliyetini yeniden başlatmıştı.
Türkiye’nin BRICS’e üyelik başvurusunun Batılı emperyalistler ve NATO’ya bağımlılık ilişkileri bakımından bir eksen kayması anlamına gelip gelmediği konusunda şu noktalara dikkat çekmek gerekiyor:
2006’da Rusya, Çin, Hindistan ve Brezilya arasında kurulan ve 2010’da Güney Afrika Cumhuriyeti’nin katılımı sonrasında BRICS adını alan bu oluşumun esas olarak ABD’nin başını çektiği batılı emperyalistler ve onların finans kuruluşlarıyla ekonomik alanda mücadele etmeyi hedeflediği söylenebilir. Bu anlamda BRICS’in emperyalist paylaşım mücadelesinde daha öne çıkmak isteyen Rusya’nın ama özellikle ABD emperyalizmi ile en büyük emperyalist güç olma yarışı içindeki Çin’in dünyanın yeniden paylaşımı mücadelesindeki araçlarından biri olduğu açıktır. Ancak Rusya Lideri Putin’in, Güney Afrika Cumhuriyeti’nin de taraf olduğu Uluslararası Ceza Mahkemesinin hakkındaki tutuklama kararı nedeniyle geçtiğimiz yıl Güney Afrika Cumhuriyeti’nde yapılan BRICS zirvesine katılmaması/katılamaması bile bu birliğin sınırlarının anlaşılması ve emperyalistler arasındaki egemenlik mücadelesinde güvenlik-askeri anlamında bir işlevinin olmadığının görülmesi bakımından önem taşıyor. Yine mesela bu birliğin kurucuları arasında yer alan Çin ve Hindistan arasında ciddi sınır anlaşmazlıkları bulunuyor ve Asya-Pasifik içindeki bir savaşın bu güçleri karşı karşıya getirme potansiyeli bulunuyor.
Çin üzerine yaptığı çalışmalarla bilinen ve Gazetemiz Yazarı Ceren Ergenç, dün Kübra Kırımlı arkadaşımıza Türkiye’nin üyelik başvurusu konusunda “Rusya, BRICS, ŞİÖ gibi ortak oldukları bölgesel örgütlerde kontrolü tamamen Çin’e kaptırmamak için Türkiye’yi üyeliğe davet etmek gibi adımlar atıyor” değerlendirmesini yapmıştı. Bu değerlendirme, hem BRICS’in başını çeken güçler arasındaki çelişkilerin görülmesi ve hem de bu oluşum eksen tartışmaları içinde belirleyici bir konumda olmadığının anlaşılması bakımından önem taşıyor.
Bu noktada Erdoğan’ın yine Türkiye’nin üye olmayı hedeflediğini söylediği açıkladığı Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) ile BRICS arasındaki ayrıma da dikkat çekmek gerekiyor. Çünkü ŞİÖ, en başından Rusya ve Çin’in kendi bölgelerinde güvenlik ve askeri iş birliği hedefi etrafında kurdukları bir örgüt olarak öne çıkıyor. Başka bir ifadeyle ŞİÖ, Batılı emperyalistlerin savaş örgütü NATO’nun Rusya ve Çin’in etki ve egemenlik alanlarına girmesine karşı askeri bir oluşum olmasıyla BRICS’ten ayrılıyor. Bu nedenle Kremlin Sözcüsü Peskov, Türkiye’nin ŞİÖ’ye üyelik başvurusu konusunda “Türkiye’nin ŞİÖ’ye katılmak istediğini biliyoruz. NATO üyesi olarak Türkiye'nin temel yükümlülükleri ve pozisyonu ile ŞİÖ'nün temel belgelerinde yer alan dünya görüşü arasında bazı çelişkiler bulunuyor” açıklamasını yaparak, NATO üyesi bir ülkenin bu örgüt için yaratması muhtemel tehditlere dikkat çekerek bu konudaki çekincelerini ortaya koyuyor.
Özetle Rusya, Türkiye’yi ABD ve AB ile ilişkileri ve NATO içinde olabildiğince problemli bir noktada tutmak için elinden geleni yapıyor. Ancak Türkiye’nin batılı emperyalistler ve NATO ekseni içinde olduğunu da unutmadan Erdoğan iktidarının ŞİÖ için üyelik başvurusuna çekince koyma örneğinde olduğu gibi atılacak adımların bir bumerang gibi kendisine dönecek sonuçlar doğurmasının önüne de geçmeye çalışıyor.
Sonuç olarak, Şimşek programıyla ekonomik ve NATO içindeki rolüyle askeri olarak batılı emperyalistlere bağlılığını açıkça ortaya koyan Erdoğan iktidarının BRICS’e üyelik başvurusu bir ‘eksen kaymasına’ işaret etmiyor. Bu temelde Erdoğan iktidarının ticaret yolları rekabeti ve bölgenin yeniden paylaşımı mücadelesinin kızıştığı bir süreçte kader birliği yaptığı tekelci burjuva gericiliğin bu paylaşım mücadelesinden alacağı payı büyütmek için var olan çelişkileri kullanmaya çalıştığını söyleyebiliriz. Ancak bu çelişkileri kullanma politikası, asıl olarak emperyalistlerin Türkiye’deki iktidarın yayılmacı emellerini ve Kürt sorunu gibi çelişkilerini kendi politikaları doğrultusunda kullanmalarına ve Türkiye’yi yeni tehditlerle yüz yüze bırakmasına yol açıyor. Bu nedenle ülkeyi bu kuşatmadan kurtaracak yeni bir eksen, ancak emperyalizm ve iş birlikçi iktidara karşı işçi sınıfı ve halkların mücadelesi ile mümkün olacaktır.
- Yeni ‘süreç’: Demokratik siyasete kurt kapanı 01 Kasım 2024 05:03
- Putin’e ‘Esad’ ricası ve Kürt sorununun çözümü 29 Ekim 2024 12:34
- Bahçeli’nin açıklamaları, TUSAŞ saldırısı ve Öcalan’ın mesajı 25 Ekim 2024 15:04
- Fethullah Gülen: Emperyalizm ve iş birlikçi gericiliğe adanmış bir yaşam 22 Ekim 2024 04:34
- Irak Kürdistan seçimleri ve bölgesel etkileri 18 Ekim 2024 05:00
- İktidarın "Savaş vergisi" barış ve güvenliği sağlar mı? 14 Ekim 2024 04:51
- 'Cumhur'un eli ve siyasi dizayn 11 Ekim 2024 05:00
- Bölgedeki ateş çemberi ve pergelin sivri ucu 08 Ekim 2024 04:49
- Erdoğan’ın ‘Filistin davası’ ve hamasetin örtemediği gerçekler 07 Ekim 2024 04:57
- Ortadoğu'daki ateş Türkiye'ye barış getirir mi? 04 Ekim 2024 04:51
- Nasrallah’ın öldürülmesinin direniş eksenine ve bölgesel gelişmelere etkisi 30 Eylül 2024 04:58
- Erdoğan’ın BM konuşması, sivil anayasa ve ‘bilinmeyen dil’! 28 Eylül 2024 05:58