06 Eylül 2024 05:41

Halaydan büyük meseleler

Van'da gerçekleştirilen eylemde halay çekenler.

Fotoğraf: MA

Paylaş

1 Eylül Dünya Barış Günü’nde Adana’da yapılan yürüyüş ve basın açıklamasının ardından müzik eşliğinde halay çeken kitleye polis müdahale etti. İHD şube yöneticilerinden ikisi hastanelik oldu, birçok kişi darbedildi.

Birkaç aydır nerede şarkı söyleyip halay çeken insanlar varsa devletin kolluk gücü işi gücü bırakmış kına gecesi, düğün, basın açıklaması, sahil eğlencesi demeden başlarında bitiyor. Gaziantep, Mersin, İstanbul, Ağrı, Batman, Siirt ve Hakkâri’de ve basına yansımayan bir dizi durumda halay, yasada olmayan ama fiilen müdahale edilen kriminal bir mesele haline getirildi.

Siirt’te vali halay çeken kadınların halkın huzurunu kaçırdığını iddia edebildi. İstanbul’da üç kişi "Beritan" şarkısı eşliğinde halay çekerken örgüt propagandası yaptıkları gerekçesiyle tutuklandı. Moda’da ve Tuzla’da halay çekerek eğlenen gençlere müdahale edildi. TGRT 9 kişinin adliyeye sevk edildiği Mersin’deki olayla ilgili yaptığı yayında ‘terör halayı’ ifadesini kullandı.

Bölgede Kürtçe trafik işaretlerinin silinmesi de göz önüne alınırsa; DEM Parti yetkililerinin deyimiyle olup bitenler Kürtlerin kültür ve dilini baskılamaya yönelik keyfi uygulamalar. Doğal olarak etki tepkiyi doğuruyor ve halay bu kültür kıyımına karşı, aşırı yüklenmiş bir simgesel direniş konusu haline geliyor. Devlet terörü halayda, düğünde, eğlencede aradıkça halay da doğal olarak keskinleşiyor.

Gündelik hayatın; düğünlerin, kına gecelerinin, hasadın, bağbozumunun, asker uğurlamaları ve eğlencelerin neredeyse kuşatma altına alınması, ‘büyük birader’in gözünün sürekli bir mobese kaydı alarak her hareketi güvenlik bağlamına yerleştirmesi normal koşullarda anlaşılır bir şey değil. Ama memlekette normal olan bir şey olmadığı için iktidar ne yaparsa normal oluyor.

Kürtlerin eşitlikçi ve demokratik bir çözüm, anadiline yönelik yasak ve kısıtlamaların kaldırılması beklentisi varken iktidarın geleneksel bir dansın eşlik ettiği gündelik hayat ritüellerini kuşatma altına alması; bunca yıllık demokratik mücadele birikiminin, kazanılmış hakların, fiili gelişme düzeyinin en gerideki mevzilere zorla çekilmesinden başka bir anlama gelmiyor.

Bu, iktidarın epey mahir olduğu suni gündem yaratma çabasından çok, eski korkulardan damıtılmış bir refleks.

Türkiye 2019’dan bu yana sürdürdüğü Pençe-Kilit operasyonlarını Irak yönetimiyle Kalkınma Yolu projesi için mutabakata varıldıktan sonra bir üst boyuta taşıdı. Irak hükümetinin kabulüyle proje güzergahının güvenliğini Türkiye üstlendi. Bu güvenlik konusundan Irak’ın anladığı ile Türkiye yönetiminin anladığı birebir örtüşmese de bizdeki iktidar kervan yolda düzelir umuduyla anlaşılmayan konuları zamana ve fiili durumlara bıraktı.

Türkiye elindeki terör kartıyla Kuzey Irak’taki bir dizi bölgeye, kamplara operasyon düzenlemeye çalışıyor. Ancak Irak gibi her birinin siyasi pozisyon da talep ettiği etnik çeşitliliği olan bir bölgede Irak yönetiminin verdiği harekat vizelerinin geçerliliği fiiliyatta bir dizi faktöre bağlı. Geçtiğimiz günlerde bir Türk SİHA’sının Kerkük üzerinde uçarken düşürülmesi bunu açıkça gösterdi. Ortalık biraz karışık KYB, kendi bölgesindeki operasyonlara sıcak bakmıyor mesela.

Şimdi biraz geriye dönelim; 2015’te IŞİD saldırısı altındaki Rojava’nın ‘düştü düşecek’ olmasını beklerken içeride başka sorunlarla uğraşmak zorunda kalan iktidar, Suriye kapısının o kadar kolay açılmadığını da görmüştü. O zamanlar sınırın bu tarafında öz yönetimler ilan edilmiş, hendekler ve barikatlar kurulmuş ve Kürt bölgelerinde yeni bir realite ortaya çıkmıştı. Devletin, adını hendek savaşları koyduğu müdahaleler yerel halka epey ağır bedeller ödetti. Günlerce sokağa çıkma yasağı altında tutulan yerleşim yerlerinde, keskin nişancılar hareket eden her şeyi hedef aldılar; çok sayıda insan öldü, bina yandı.

Bu geçmiş unutulacak kadar eski değil. Şimdi Irak sınırının ötesinde de 30 km güvenli bir tampon bölge oluşturma hedefiyle operasyonları sürdüren ve bu operasyonları daha da genişletmeyi hedefleyen iktidarın içeride terörün sosyal tabanı olarak etiketlediği Kürt nüfusa, hem de tek tek, düğün düğün dikkat kesilmesi anlamsız değil. Operasyonların selameti içerideki sessizliğe ya da yönetilebilen kadar çıkan sese bağlı. 

Irak’ta hem Kerkük petrollerine hem Kandil, Mahmur ve Şengal’e göz dikmiş olan Türkiye yönetimi elbette yeni bir hendek savaşı potansiyelinin ve dinamiklerinin olmadığını biliyor. 9-10 yıl önce Rojava’ya ilham veren siyasi tezlerin içerideki etkisini ‘sosyal tabanı’ kuşatıp ezerek kırmayı hedefleyen müdahaleler, bugün aynı tabanı en asgari taleplere çekerek siyaseten şekillendirmeye çalışıyor; sürekli gözetim, sürekli müdahale, nedensiz ve keyfi abluka. Konjonktür neye müsaitse ona.

Tuzla’da geçen cumartesi günü sahilde halay çekip eğlenirken polis müdahalesine maruz kalan Kürt gençlerden biri Evrensel’e olayı anlatırken şunları söylüyor: “Türk kardeşlerimiz var ötede müzik çalıp oynuyor biz de kendi yöre müziklerimizi çalıp oynuyoruz. Yunuslar geldi, ben sordum sahilde bütün müzikler yasak mı? O da evet dedi.  Ben ötede şarkı söyleyenleri gösterdim. İteleyip kakalayıp sen gel hele bir senin derdin ne diye çekiştirdi. Demek ki neymiş her zamanki gibi Kürt’müş her zamanki gibi ayrımcılıkmış.”*

Yani mesele halay değilmiş!

* https://www.evrensel.net/haber/493724/polis-sahilde-kurtce-muzik-esliginde-halay-ceken-genclere-engel-oldu

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa