07 Eylül 2024 06:20

Kent hakkı ne değildir?

Yıkıntıların önünde koltuklarda oturan üzgün kadın. Önünde de dikiş makineleri var.

Fotoğraf: Eylem Nazlıer/Evrensel

Paylaş

Mart ayından bu yana, Cumartesi günleri bu sayfada kent hakkını ve bu hakla ilgili vakaları mesele ediyorum. Bu hafta ise, tersten bir yazı kaleme alacağım. İşaret ettiğim kent hakkının ne olmayacağına, daha doğrusu nasıl olamayacağına değinmeye çalışacağım. Mevzuyu bu şekilde negatif bir başlıkla, neredeyse olumsuzlayan bir yerden ele alma nedenim de, gerek anaakım gerekse de muhalif ortamlarda olagelen kent hakkı ifadelerini biraz daha tartışmaya açabilmek...

Ağırlıklı olarak Henri Lefebvre’e atıfla kullanılan kent hakkı, kent kaynaklarına erişim ve kent kararlarına katılım ile sınırlı bir hak olarak tanımlanmıyor. Kent hakkı sermaye birikimi lehine hizmet eden bir kentleşmeye karşı mülkiyetten bağımsız, işgal-kendine mal ederek, kentin kullanım değeri odaklı dönüşümüyle birlikte bireylerin kendilerini dönüştürme haklarını da içeren ortak ve çok katmanlı bir hak karşılığını taşıyor. Bu hak Birleşmiş Milletler (BM), Avrupa Birliği (AB) vb. kurumların vardırdığı gibi, kapitalizmin bekasına yarayan bir boş gösterene dönüşen reformcu bir hak talebini de işaret etmiyor. Nitekim adı geçen kurumlar kent hakkını genel olarak kentli hakkı olarak ifade ediyor ve bir talep siyasetine indirgiyor.

Hossein Sadri’nin “Kent Hakkından Kentte İnsan Haklarına” başlıklı makalesi, “kentte insan hakları” başlığı ile BM, AB gibi kurumların; “kent hakkı” başlığında da Henri Lefebvre’in yaklaşımını gayet net bir biçimde tablolaştırıyor (1). Tabloyu şöyle açalım;

kentte insan hakları; insanları belli gruplar üzerinden ele alan bir haklar zinciri iken,

kent hakkı; radikal bir paradigmayı amaçlayan kolektif bir haktır.

kentte insan hakları; güç ilişkilerini hukuki bir çerçeve ve ahlaki taahhütlerle sınırlandırırken,

kent hakkı; güç ilişkilerini yeniden yapılandırmayı hedefler. Zira kentsel mekânı güç ilişkileri biçimlendirir.

kentte insan hakları; mekânın denetimine kentte yaşayanları katmayı ifade ederken,

kent hakkı; mekânın denetimini sermaye ve devletten alıp kentte yaşayanlara teslim etmeyi hedefler.

kentte insan hakları; kentlilerin yaş, cinsiyet, cinsel yönelim, dil, din, etnik köken, gelir düzeyi vb. nedeniyle ayrımcılığa uğramaması gerektiğini ifade ederken,

kent hakkı; kentlilerin farklılıklarının ortaya koymayı ve bunlarla yüzleşmeyi hedefler.

kentte insan hakları; kırılgan ve dezavantajlı gruplara yönelik önlemler almayı ve pozitif ayrımcılığı öncelerken,

kent hakkı; hâkim sınıf tarafından üretilen sosyal, ekonomik ve politik düzene karşı koymak için bireylerin kolektif eylemler oluşturma kapasitesini önceler.

kentte insan hakları; karşılıklı toleransı arzu eder,

kent hakkı; farklı olma hakkıdır.

kentte insan hakları talebi, insan haklarının her insan için minimum standartlar seviyesinde olmasıyla sınırlıdır ve mağduriyetleri gidermeyi amaçlar.

kent hakkı bir haykırış ve bir politik dönüşüm talebidir.

kentte insan hakları; kent imkânlarına eşit erişimi hedefler,

kent hakkı; kenti değiştirme hakkıdır.

Kenti değiştirme, kentin fiziki mekânsallığının değişimi yoluyla, kentsel yaşamdaki tüm ilişkileri de değiştirme çabasını içerir. Oysa ki halihazırda uygulanan ve Türkiye’de ağırlıkla “kentsel dönüşüm” olarak ifade edilen değişim modeli, yapıları yıkıp yeniden inşa etmeyi, bu süreçte doğal dokuyu bir kez daha tahrip etmeyi ve fakat geri kalan her şeyi de olduğu gibi sürdürmek yoluyla uygulanmaktadır. Bilhassa deprem vb. doğal olaylar sonrasında ifade edilen “kentsel dirençlilik” ifadesi ise, kentleri fiziki olarak güçlü kılmayı önerirken, kentsel mekânsallaşma yoluyla mütemadiyen üretilen eşitsizliği merkeze almamaktadır.

İlk haftanın sözlerine geri döneceğim; işte tam da bu çerçevede kent hakkı bir talep siyaseti aracı değil bir mücadele zeminini işaret ediyor. Kent hakkı mücadelesi devrimci bir eylem olarak anti-kapitalist bir içerik taşıyor. Bu nedenle de teorik olarak radikal olması yetmiyor, sahadaki somut mücadeleler ile birlikte yürütülüyor. Aksi takdirde sağa kayan boş gösterenliği pekişiyor. Söz gelimi egemenlerden kent hakkı talep edilemez. Zira dünya tarihinden bildiğimiz üzere, egemenler ezilenlere hak vermezler. Aksine hakları gasp ederler. Hukuk dediğimiz şeyin de esasen egemenlerin bahşettiği bir araç olduğunun farkındaysak, hakları hukuki yolla da almanın güçlüğünü görebiliriz. Yine dünya tarihine bakarsak tüm haklar mücadeleyle alınmıştır. Kent hakkı da böylesi bir mücadeleyi gerektirir.

Öyleyse mekânı demokratikleştirmeye yönelik her türlü eylem mevcut ilişkileri dönüştürmek için de bir imkândır. Bu nedenle başka bir dünyayı hayal etmek, başka bir mekânı tahayyül etmekten de geçer. İlerleyen haftalarda kent hakkının ne olup olmadığını somut örnekler üzerinden tartışmaya devam edeceğiz…

1.https://www.researchgate.net/publication/278685443_Kent_Hakkindan_Kentte_Insan_Haklarina

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa