14 Eylül 2024 05:27

Narin’in köyü ve AKP

Diyarbakır'da kaybolan Narin'i arama çalışması

Fotoğraf: DHA

Paylaş

Narin Güran… 8 yaşında, okulda olması gerekirken toprak altında. Haftalardır Türkiye’nin, hatta dünyanın gündemindeydi. 21 Ağustos’ta kayboldu, 19 gün güya karış karış arandı köy ve çevresi ancak bir ihbar üzerine 8 Eylül’de köy içindeki derede bulundu küçücük cansız bedeni. İnsanlık onun için ağladı, başta kadın örgütleri ülkenin dört bir yanında sokaklara çıkıldı, Narin’in katillerinin bulunması istendi.

Yer, Diyarbakır’ın Merkez Bağlar ilçesi Tavşantepe Mahallesi ama köy deniliyor. Köydeki neredeyse herkes akraba… Herkes Narin’e ne olduğunu ilk günden beri biliyor ama susuyor. Büyük bir suskunluk var, adeta yemin ettirilmişler, “Kur’an’a el bastırılmışlar”… Hatta içlerinden biri tanıklık yapınca sonra onu da susturdular, ifade değiştirdi. Köyde neler olduğu tam bir muamma, çünkü Narin’den önce de şüpheli ölümler, şüpheli intihar olayları var dillendirilen. Ama bütün bir köy adeta dilsiz, sus pus içinde. Neden? Kim susturuyor onları? Korku mu, koruma mı? Ne?

Aile adına yapılan açıklamada kullanılan dil, satır aralarında verilen mesajlar da dikkat çekici. Hele "Koca bir ailenin karalanmasını bir takım dış güçler ve onların yerli uzantılarına bağlamaktayız" ifadesi ki bizlerin hiç de yabancısı olmadığımız bir ifade. Zira başta Erdoğan ve Cumhur İttifakının sık sık kullandığı “dış güçler” Narin’in köyüne de göz dikmiş!

Mine Söğüt T24’de “Suskunluğun Dayanılmaz Hafifliği” başlıklı yazısında, “O köydekilere her şeyi bilip de sustukları için kızıyorsunuz ya… Hiç kızmayın.

Siz de her şeyi biliyorsunuz ve susuyorsunuz.

Aile sistemin en küçük ve en korkunç, devlet de en büyük ve en korkunç birimidir. Bu iki birimin maddi ve manevi değerlerini belirleyen her türlü dini inanç da her çağda ve her coğrafyada öldüresiye zehirlidir.

Bu gerçeği mesela, çoğunuz gayet iyi biliyorsunuz ve susuyorsunuz” diyor ya ne kadar haklı.

Bir hukukçunun dediği gibi, “Masumlara cehennem olmuş bir köy”, 24 kişi gözaltında tutuldu kaç gün boyunca, “Şöyle uzmanlar sorguluyor, böyle uzmanlar çapraz sorguya alıyor” açıklamaları yapıldı ama sonuç ne? Narin’i kim veya kimler, neden öldürdü, köylü neden susuyor, öncesinde köyde neler yaşandı? Bu köy neden stratejik? Yanıtları yok.

Tıpkı Türkiye’de yaşananlara dair herkesin her şeyi bilip susması gibi... Tıpkı AKP’lilerin de Erdoğan’a karşı büyük bir suskunluk içinde olmaları gibi…

***

“Narin’in köyü ve AKP” başlığına gelince… Öncelikle Narin’in öldürülmesiyle ilgili AKP Diyarbakır Milletvekili Galip Ensarioğlu’nun bilip susması… Ne dedi Ensarioğlu, “Bizlerin bazen bilmediği, bazen de bilip söylemememiz gereken şeyler var çünkü aile, bizim dostlarımızdır.” Tepkiler üzerine bu sözlerinin yanlış anlaşıldığını ileri sürerek yalanladı. Sonrasında birbiri ile çelişen, kendi kendisini yalanlayan açıklamaları da oldu Ensarioğlu’nun. Ama ne bir savcı ne de “Bu hunharca cinayetin sonuna kadar takipçisi olacağım. Masum yavrumuzu hayattan koparan katillerin adalet önünde en ağır cezaya çarptırılması için gereken her adım atılacak" diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bildiğin ve sustuğun şey nedir?” diye sordu.

“Biliyorum ama söylemem, söylersem yer yerinden oynar” ya da “Bir tuğla çekersem duvar muvar kalmaz, yıkılır” gibi sözler her dönem devleti yönetenlerin başvurduğu ifadeler olmuş ancak o tuğla bir türlü çekilmemiş, o bilinenler bir türlü açıklanmamıştır. Tıpkı, Ankara Büyükşehir Belediye Eski Başkanı Melih Gökçek için Bülent Arınç’ın, “Ankara’yı parsel parsel nasıl sattığını biliyorum” deyip susması ya da susturulması gibi…

***

Yerel seçimlerde ikinci parti durumuna düşen, kendi seçmeninde bile sorgulanır hale gelen AKP içten içe kaynıyor, “tek adam”a karşı zaman zaman bireysel de olsa tepkiler yükseliyor. Ancak “susmak” geleneklerinde var galiba ki büyük bir suskunluk var hâlâ.

Suskunluğun bozulduğu bir konu teğmenlerin diploma ve yemin töreninde kılıç çekmeleri oldu AKP’liler açısından. AKP Sözcüsü Ömer Çelik, teğmenlere sahip çıkarak, "Teğmenlere hakaret edilmesi de kabul edilemez. İşte 'Hükümet Türkiye'yi şöyle şöyle kapatmaya çalışıyordu, AK Partiye buna karşı bir direniş kılıcı çekildi' gibisinden üslupla konuşmaları, asıl bunların yaptığı şey işte o eski vesayet anlayışının diriltilmeye çalışılması meselesidir" açıklaması yaptı.

Cumhur İttifakı ortağı MHP’li yöneticiler de teğmenleri destekler türü açıklamalar yaptılar, ta ki Devlet Bahçeli, “…İkinci yemin hadisesinin her bakımdan netliğe kavuşması zorunludur" diyene kadar.

Erdoğan da ortağının ne diyeceğini beklemiş olacak ki uzunca bir süre suskun kaldıktan sonra, “…Ancak ordumuzun disiplinine, insicamına ve itibarına gölge düşürecek her türlü girişimin de karşısındayız. Demokratik denetim mekanizmaları çerçevesinde gerekli tahkikatı büyük bir hassasiyetle ve çok boyutlu bir şekilde yürütüyoruz. Kahraman ordumuzun yıpratılmasına da ordumuz üzerinden siyasi hesap görülmesine de hiçbir surette müsaade etmeyiz” açıklaması yaptı.

Daha önce teğmenlere sahip çıkan Ömer Çelik ise adeta 180 derece dönerek, “Buradaki disiplinsizlik unsurlarının tespit edilmesi için bu soruşturma açılıyor" dedi. Çelik’in teğmenlere sahip çıkan açıklamasına Cumhurbaşkanı danışmanlarından Yiğit Bulut X hesabından destek verirken, bu kez Eski Milletvekili Mehmet Metiner karşı hamle yaptı. Sosyal medya üzerinden hakarete varan ifadeler ile birbirlerine giren ikilinin tartışmasına Eski AKP MKYK Üyesi Mücahit Birinci de dahil oldu. Birbirlerine ağır ifadeler kullanan, hakaretler yağdıran AKP’liler, aslında parti içindeki dışa vurulamayan kaynamanın da bir göstergesi… Bu tartışma ve kavgaların hedefi şimdilik Erdoğan değil ama önümüzdeki kurultay sürecinde neler yaşanacağının da işareti gibi…  Yaşayıp göreceğiz.

***

Erdoğan 27 Şubat 2015’te Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nda düzenlenen valiler buluşmasında Süleyman Şah Türbesi'nin bir operasyonla yerinin değiştirilmesini eleştirenlere verdiği yanıtta, “vatanı satmanın” ne demek olduğunu anlatıyor. Erdoğan’ın bugüne çok da denk gelen o sözlerini verip, yorumu siz değerli okurlarıma bırakıyorum:  

“Vatanı satmak nasıl olur biliyor musunuz? Vatanı satmak yüksek faizle, yüksek enflasyonla kötü yönetimle ülkenin ve milletin kaynaklarını heba etmekle olur. Vatanı satmak kendi dirayetsizliğiniz, kendi iş bilmezliğiniz yüzünden ülkeyi kriz üzerine krize sokmakla olur. Vatan satmak, bu topraklarda bin yıllık ortak geçmişi olan insanların birliğini beraberliğini, kardeşliğini sağlayamayarak, ülkenin maddi, manevi kayıplara uğramasına göz yummakla olur. Enflasyonu ve faizi düşürerek, lobilere aktarılan kaynağı ülkeye ve millete hizmet için yatırıma dönüştürmek vatana hizmet etmektir.”

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa