Şampiyonlar Ligi: Yaş 70, iş bitmiş mi?
Fotoğraf: Nationaal Archief Fotocollectie Anefo CC BY-SA 3.0 NL | Renk düzenlemesi: Sporting
Futbol topu bazen dünyanın aksi yönünde döner.
1955, Avrupa’nın bir araya gelmesi için ideal bir yıl değildi. II. Dünya Savaşı biteli henüz on yıl olmuş, kıta doğu ve batı olmak üzere ikiye ayrılmıştı. Avrupa Birliği’nin öncülü olan Avrupa Ekonomik Topluluğu'nun kurulmasına daha iki sene vardı. Dağınık kıtayı birleştirmek için futbol devreye girdi.
Aslında Şampiyon Kulüpler Kupası da bir psikolojik savaşın ürünüydü. 1950’lerin başında Ada'da fırtına gibi esip denizaşırı dostluk maçlarında art arda zaferler kazanan Wolverhampton Wanderers’ın hocası Stan Cullis takımını “dünya şampiyonu” ilan edince, Fransız L’Équipe gazetesinin editörü Gabriel Hanot İngiliz kibrine daha fazla dayanamadı. UEFA’yı kıta çapında bir kulüp turnuvası düzenlemeye ikna etti. İlk örnek ise 1948 yılındaki Güney Amerika Şampiyonlar Şampiyonası’yla yeni kıtadan gelmişti.
BULUŞMANIN BÜYÜSÜ
Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası 1955-56’da başladı ve ilk beş yıl Real Madrid hegemonyasıyla geçse de büyük ilgi gördü. Soğuk Savaş’ta ABD ile çekişen Sovyetler Birliği 1966’dan itibaren kulüplerine Avrupa kupalarına katılma izni verince rekabet genişledi. Katılımcı sayısı arttı.
1960-1992 arası dönem çeşitlilik festivaliydi. Steaua Bükreş (1986) ve Kızılyıldız (1991) gibi Doğu Bloku kulüpleri şampiyonluğa uzanırken Dinamo Kiev ve Dinamo Moskova iz bıraktı. Genişleme sadece doğuya doğru yaşanmadı. Benfica, Porto, Celtic, Feyenoord, Ajax ve PSV Avrupa’nın bugünkü beş büyük liginde yer almasalar da zirveye çıktılar. Panathinaikos, Malmö, Partizan, Club Brugge gibi benzerleri final gördü. Kulübelerindeki Viktor Maslov, Valeri Lobanovski, Rinus Michels, Ernst Happel, Guus Hiddink gibi hocalar oyunun rotasını çizerken Lev Yaşin, Eusébio, Johan Cruyff gibi ustalar sahayı aydınlatıyordu.
‘THESE AREN’T THE CHAMPIONS’
Şampiyonlar Ligi 1992 yılında – Premier Lig ile aynı sene – bu miras üzerine kuruldu. George Frideric Handel’in 1727 tarihli “Rahip Zadok” operasından uyarlanan marş, bol yıldızlı logo, özel top ve yeni format 1990’ların oyuncak tutkusuna fazlasıyla hitap ediyordu. Yeni organizasyonun doğuşundan bir yıl önce “sıkıcı” Sovyetler Birliği ve Doğu Bloku yıkılmış, “eğlenceli” kapitalizm boş kaleye doğru topla ilerlemeye başlamıştı.
Ama tek-kutuplu dünyanın vaatleriyle gerçekleri arasındaki fark kısa sürede kendini gösterdi. Futbol kalitesi ve markasıyla kendine haklı bir kültür yaratan Şampiyonlar Ligi’nin kapsayıcılığında defolar belirdi. 1997’den itibaren büyük liglerin şampiyon olmayan takımları da turnuvaya dahil edilmeye, küçük liglerin şampiyonları ön elemelerle dışarıda kalmaya başladı. 1999’dan bugüne Manchester United, Real Madrid, Milan, Liverpool, Barcelona ve Chelsea gibi devler bir önceki sezon yerel liglerini zirvede bitirmemelerine rağmen Şampiyonlar Ligi şampiyonu ünvanı alarak hakikat-sonrası dünyanın ilk sembollerinden biri oldu.
Grup sayıları ve takım mevcudu sürekli artarken kapsayıcılık söylemi yerini zenginleri daha fazla içerecek şekilde sürekli büyüme iştahına bıraktı. Neoliberal futbol eğlenceli olduğu kadar pahalıydı ve zengin işiydi.
İSVİÇRE MODELİ, AMERİKAN USULÜ
Kupa 1’de 70. sezon yeni formatıyla bu akşam başlıyor. İlk kez 1895 yılında Zürih’teki bir satranç turnuvasında kullanıldığı için “İsviçre modeli” olarak anılan yeni sistemde takım sayısı 32’den 36’ya çıkarıldı ve hepsi tek bir tabloda birleştirildi. Yeni ligde her takım 6 yerine 8 maç oynayacak ve aynı rakiple sadece bir kez (kuraya göre içeride veya deplasmanda) karşı karşıya gelecek. Dolayısıyla aynı ligde yer alan takımların büyük çoğunluğu hiç rastlaşmayacak.
Sekiz maç sonunda ilk 8 sırayı alanlar doğrudan üst tura yükselirken geri kalan sekiz ekip 9-16 ile 17-24. basamaklar arasındaki çift maçlı play-off turuyla belirlenecek. Ardından 16 takım bildiğimiz iki maçlı eleme ve tek maçlı final usulüyle kupaya koşacak.
Amaç daha çok maç oynatıp yayın gelirini şişirmek. Neticede birbiriyle hiç oynamamış iki takım, birbirinden tamamen bağımsız maçların skoruna göre sıralanıp biri üst tura ilerlerken diğeri elenecek. Obur devlerin NBA tarzı sabit katılımcılardan oluşan Avrupa Süper Ligi hayali gerçek olmaya bir adım daha yaklaşıyor. Maç sayısı arttığından sürpriz ihtimali düşerken büyük liglerin kontenjanı da giderek yükseliyor.
KORKAK YENİ DÜNYA
Savaş sonrası iyimserlik arayan Avrupa’nın tutunduğu dallardan biri de futboldu. Soğuk Savaş döneminde Demir Perde’nin iki tarafı bazen paranoya, bazen rekabet, bazen eğlence yüklü eşleşmelerle bir araya gelirken kıtada erken modernizmi hatırlatan bir dinamizm ve iyimserlik vardı.
Şampiyonlar Ligi ise hakiki küreselleşme idealinin cilalı versiyonu olarak oyunun yüksek modern dönemine uygun düştü. Ama zamanla her küreselleşme miti gibi bunun da aslında iktidar konsantrasyonuna, yani paranın ve gücün tek -veya çok az sayıda- elde toplanmasına hizmet ettiği ortaya çıktı. Sovyetler sonrası ortaya saçılan Rus oligarkların Amerikalı milyarderler ve körfezli petrol kralları ile birlikte bu dönemde başrol oynaması ironikti.
Bugün beş büyük ligin kodamanları hariç gerçekçi bir şampiyon adayı yok. Türkiye ve benzer seviyedeki ülke kulüplerinin tek derdi “ayak bastı parası” ve kazanılacak puanlardan elde edilecek gelir. Turnuvanın onlara bakışı da farklı değil. Sosyal medyada UEFA resmi hesaplarından Gheorghe Hagi veya Alex de Souza’nın güzel golleri paylaşılarak “fasulye” değillermiş gibi yapılıyor, gönülleri alınıyor. Medeniyetler bırakın çatışmayı, birbirini pek görmüyor bile.
Şampiyonlar Ligi yaklaşık 30 yıldır futbol kalitesi açısından rakipsiz. Özellikle çeyrek ve yarı final eşleşmeleri oyunun en ileri örneklerini sunarak turnuvayı ayakta tutmayı ve cazip kılmayı sürdürüyor. Ancak birkaç kulübün de “rakipsiz” hale gelmesi futboldaki en güzel organizasyonu öngörülebilirlikten ve çeşitlilikten yoksun bırakarak tatsızlaştırıyor.
Yeni formatın uzun ömürlü olacağını sanmıyorum. Ama tekelleşmeye hizmet ettiği sürece bu veya benzer tuhaf versiyonlar yürürlükte kalacak gibi görünüyor.
Maalesef artık futbol topu da çoğu zaman dünyayla aynı yönde dönüyor.
- Avrupa Avrupa duy kokumuzu! 08 Ekim 2024 04:40
- Son topçu Jamie Vardy 03 Eylül 2024 04:00
- Transferizm: Değiştireyim ki değişmeyeyim 20 Ağustos 2024 03:30
- Mülteci Olimpiyat Takımı'nın madalyasına sevinilir mi? 06 Ağustos 2024 04:50
- Fıkralarla Türkiye, kuklalarla TFF 25 Temmuz 2024 12:25
- YouTube spor kanalları nasıl ana akım oldu? 09 Temmuz 2024 04:34
- Murat Yakın kendine inanmaya devam ediyor 02 Temmuz 2024 04:37
- EURO 2024'te ilk 10 günden 10 not 25 Haziran 2024 04:43
- Milli Takım'ı tutmak mı zor tutmamak mı? 18 Haziran 2024 04:50
- Didier Deschamps nasıl görünmez oldu? 11 Haziran 2024 04:10
- Halikarnas futbolcusu 04 Haziran 2024 04:42
- Kırmızı, yeşil! En büyük, Portekiz! 28 Mayıs 2024 04:07