19 Eylül 2024 04:33

Derin sessizlik

Fotoğraf: Damla Kırmızıtaş/Evrensel

Paylaş

Türkiye’de emekçiler, uzun süredir artan hayat pahalılığı, düşük ücretler, güvencesiz çalışma koşulları ve işçi haklarının geriletilmesiyle mücadele ederken, bireysel tepkilerin örgütlü tepkilerden daha fazla öne çıkması yaşanan sorunların artmasına ve derinleşmesine yol açıyor. Özellikle asgari ücretin yetersizliği, enflasyon karşısında eriyen ücretler maaşlar, esnek, güvencesiz ve angarya çalışma uygulamalarının artması emekçilerin yaşamını ciddi anlamda tehdit ediyor. Bu sorunlar karşısında sendikaların sergilediği pasif tutum nedeniyle işçi haklarının geleceği açısından endişe verici bir durum ortaya çıkıyor.

Birçok sektörde işçiler, yaşadıkları temel sorunları gündeme getirmek için seslerini duyurabilecek bir mücadele platformu bulmakta zorlanıyorlar. Az sayıda istisna dışında, işçi sendikaları özellikle güvencesiz ve düşük ücretli işlerde çalışan emekçiler için güçlü bir dayanışma pratiği oluşturamıyor. Bu durum işçi haklarında geçmişe oranla daha fazla geriye gidişin yaşanmasına neden oluyor. Örneğin, kamuda çalışan taşeron işçilerin kadro talepleri ya da özel sektördeki düşük ücret ve ağır çalışma koşullarına sendikalardan göstermelik birkaç eylem dışında etkili bir tepki gelmedi. Bu tehlikeli durum, bir taraftan sendikalara olan güveni daha da azaltırken diğer taraftan iş yerlerinde yaşanan baskıların artmasına neden oluyor.

Sendikaların içine girdiği derin sessizlik, hükümeti işçi haklarının gasbı konusunda daha da cesaretlendirmiş durumda. Dikkat edilirse hükümet, işçi haklarını koruyan düzenlemeleri güçlendirmek bir yana, çalışma yaşamını daha esnek ve güvencesiz hale getiren adımlar atmaya devam ediyor. Yetmiyor, önümüzdeki üç yıl boyunca emekçilere nasıl ve nerelerden saldıracağını açık açık tarif eden orta vadeli programı açıklıyor. Ancak tüm bu politikalara karşı örgütlü ve güçlü bir tepki gösterildiği söylenemez.

İşçinin ücretle bağını kesen ve istihdam edilen işçilere “cep harçlığı” ödemeyi düzenleyen İşgücü Uyum Programı (İUP) gibi kısmi çalışmayı yaygınlaştıracak uygulamalar, özellikle kadın ve genç emeğini kullanmayı hedefleyerek işsizlik rakamlarını düşük tutmaya hizmet ediyor. Bu tür politikaların işçiler üzerindeki olumsuz etkilerine karşı sendikalardan hâlâ etkili bir tepki gelmemesi dikkat çekici.

Uzunca bir süredir herkesin şikayet ettiği fakat bir türlü harekete geçmediği sessizlik durumu, sadece sorunların büyümesine neden olmuyor, aynı zamanda mücadeleye hazır olan işçilerin moralini de zayıflatıyor. Emekçilerin birçoğu, seslerini duyurabilecek bir sendikal yapının olmaması nedeniyle umutsuzluğa kapılıyor. Bu umutsuzluk, örgütlenme ve mücadele etme iradesini zayıflatırken, aynı zamanda işçilerin bireysel çözümlere yönelmesine neden oluyor. Sendikal mücadelenin eksikliği, işçileri bireysel çözümlere yönlendirerek örgütlü hareketin gücünü kırıyor ve işçileri daha zayıf ve savunmasız hâle getiriyor.

Sendikalar, tarihsel olarak işçilerin haklarını savunmak ve geliştirmek için var olmuş kurumlardır. Ancak bugün sendikaların yaşadığı bu sessizlik, işçiler arasında sendikalara olan güveni tükenme noktasına getirmiş durumda. İşçilerin sendikalara güven duymaması ve bu kurumları etkisiz olarak görmesi, sendikal bürokrasinin uzun süredir tepesine çöreklendiği sendikal hareketin ve örgütlü mücadelenin etkisizleşmesine yol açıyor.

İşçi sınıfının sorunları derinleşirken örgütlü mücadelenin eksikliği çalışma yaşamının her alanında kendini hissettiriyor. Sendikaların tarihsel rollerine uygun olarak harekete geçmesi, işçilerin sorunlarına çözüm üretmesi ve işçi sınıfının kolektif mücadelesini güçlendirmesi için daha neler yaşanması gerekiyor? Sendikaların, içinde bulunduğu pasif tutumdan çıkarak emekçilerin haklarını savunmada aktif rol alması, hükümet ve patronları memnun eden değil, rahatsız edecek bir mücadelenin örgütlenmesi gerekiyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa