İsrail’in kirli savaşı
Fotoğraf: Ali Jadallah/AA
Lübnan’da Hizbullah mensuplarının kullandığı cihazlara İsrail’in yerleştirdiği patlayıcılar 37 kişinin ölümüne, üç bin kişinin yaralanmasına neden oldu. Aralarında çocuklar da var. Hizbullah Lideri Nasrallah’ın, İsrail’in telefon dinlemelerinden kaçınabilmek için telefonlarınızı ‘gömün’ çağrısı yapmasından sonra Tavyan’dan sipariş edildiği söylenen çağrı cihazlarına sızan Mossad, seri patlamalarla şok etkisi yarattı. Bu patlamaların ardından İsrail’in Gazze’de kullandığı; 20 bin civarında asker, komando ve paraşütçülerden oluşan bir tümenin ülkenin kuzeyine gönderildiği haberi paylaşıldı.
Ortadoğu’nun jandarması, savaşı her türlü kirli yöntemi uygulayarak yaymaya çalışıyor. Suikasttan, siber saldırılara, sivil katliamlarından biyolojik silahlara kadar, teknolojik gelişmenin el verdiği bütün kozlarla, henüz iptal edilmediği için yürürlükte kalan uluslararası savaş hukukunun sınırlarını ve yaptırımlarını takmayarak, arkasını kollayan ABD’nin de sırt sıvazlamaları eşliğinde Ortadoğu’daki güçler ilişkisinin haritasını şiddetle çizmeye çalışıyor.
İsrail’in siyonist-faşist rejimi bölgede, irini giderek biriken bir çıban başı haline gelmiş durumda. Bir devlet ya da bir ülke olarak kabul edilmeyen Filistin’de yaptığı katliamları onaylayarak veya onaylamadan seyreden devletler, Lübnan’a askeri güç transferinin yolunu açan patlamalardan sonra sadece Ortadoğu’nun değil dünyanın dengelerinin de değişmesinden sorumlu olacaklar. Ne yazık ki bunların birçoğu üçüncü dünya savaşının neredeyse içinde yaşandığı gerçeğinden hem hoşnut hem kışkırtıcı. Aşırı silahlanmayla ordularını ve halklarını kaçınılmaz sona hazırlıyorlar. Düşmanın ezileceğini kendilerinin bu kıyametten sağ çıkacaklarını düşünenlerin geçmiş iki dünya savaşında başlarına neler geldiğini unutmamaları ellerinden gelen bir şey değil. Çünkü yeniden paylaşım itkisinin ve rekabetin şiddeti IQ seviyesiyle sınırlanmıyor.
IQ savaş tekniklerinin, yöntemlerinin savaş ile ilgili olarak halkla iletişim kuramlarının değiştirilmesi için çalışıyor, çalıştırılıyor. İsrail’in Lübnan’da cihaz patlatma sabotajına kadar kimin kazandığı belli olmayan zamana yayılmış savaşları, kimin haklı kimin haksız olduğunun bu uzun zamanda unutulduğu kesintili muharebeleri, insan öldürmediği iddia edilen Patriot saldırılarını, kullanan ülkeye ‘cenaze getirmeyen’ İHA savaşlarını, şirketleşen orduları, bir karışıklık bölgesinden diğerine transfer edilen paralı askerleri, vekalet savaşlarını gördük. Bir savaşın başlatılması için ‘Avusturya veliahdının bir Sırplı tarafından öldürülmesi’ gibi efsane niyetine bile kullanılsa kesinleşmiş tarihlere ve gerekçelere, savaş ilanlarına ihtiyaç duyulmuyor. Gücü olanın tehdit algılaması yeterli!
İsrail’in İran’da konuk bulunan Hamas liderlerinden Haniye’yi ev sahibi hukukunu delerek öldürmesi hayretten başka bir refleksle karşılaşmamıştı. Suudi Arabistan bir gazeteciyi Türkiye Konsolosluğunda katlettikten sonra gösterilen refleks de bundan farklı değildi. Küreselleşme mimarları ’90’lı yıllarda ulusal sınır ve devletlerin hükümsüz kaldığı propagandasını yaparken bunun sadece bir ülkenin sınırları içindeki toprağın diğerleri tarafından pazar olarak kullanılabileceğini düşünmüşler ve yerli pazarlardaki uluslararası sermayenin rekabetini engelleyen her şeyi bertaraf etmeye çalışmışlardı. Ne var ki o pazarlarda eşyanın tabiatı gereği tırmanan ve şiddetlenen rekabet dünya devlerinin bloklarını karşı karşıya getirdi.
Amerika Eski Savunma Bakanı James Norman Mattis 2018’de ‘Yeni stratejimize göre Washington'un önceliği artık “terörizm değil Çin ve Rusya gibi güçlerle rekabet”tir diye boşuna söylememiş; NATO son iki zirvesinde de bu rekabetin öznelerine Çin ve Rusya diye boşuna işaret etmemişti.
İran ve bölgedeki aktörü Hizbullah’ı savaşa sürükleyerek, Ukrayna’yı silaha boğarak küresel bir Hannibal kuşatması uygulayan ABD ve müttefiklerinin vekil gücü, paralı askeri, koçbaşı ve suikast şövalyesi İsrail sahip olduğu ve sahip ettirildiği donanımla dünyanın kuyusunu sermaye devleri için iştahla kazıyor. Ama giderek kimsenin geride kalmak istemediği, bir biçimde çekimine kapıldığı bir süreç bu. Ortadoğu’da az çok palazlanmış her devlet, büyük güçlerin kapışmasında açıkta kalan, arta kalan ganimetin peşinde. Kimse sürecin dışında kalmak istemiyor. Mesela Türkiye bu ülkelerden biri. En son Sisi’yle barışıp sarıştıktan sonra Mısır’ın, Türkiye’nin gözdelerinden Somali’ye askeri yığınak yapmasını bu kodlarla okumak gerekir bir de; paylaşım eksenli barışmalar böyle bir şey çünkü.
Dünya patlama noktasında ama savaşın eskisinden farklı dinamikleri ve düzeni var artık. Üçüncü dünya savaşının alanı artık bütün dünya haline gelmiş durumda. Savaş artık iki barış arasındaki dönem değil; böyle bir ayrım kayboldu. Barış hali ile savaş hali iç içe. “Düşmanın irademize boyun eğmesi için onu kendisinden istediğimiz fedakarlıktan daha elverişsiz duruma sokmak gerekir” diyen Clausewitz’in buyruğu, yaşadığımız tuhaf barış döneminin kuralı nihayetinde. Yöntem ne olursa olsun, ne kadar insanlık ve hukuk dışı olursa olsun.
- Kürtler Türkler birbirini sevsin! 01 Kasım 2024 05:02
- ‘Çözüm’süz süreç 25 Ekim 2024 15:05
- Hiçbir şey olmamışsa da bir şeyler oluyormuş gibi çözüm süreci 18 Ekim 2024 05:07
- Yenikapı ruhu 2.0 11 Ekim 2024 04:50
- Kimin yanında, kimin karşısında? 04 Ekim 2024 04:55
- Narin'in katlinden polis cinayetine 27 Eylül 2024 06:05
- Narin'in gerçek sırrı 13 Eylül 2024 05:23
- Halaydan büyük meseleler 06 Eylül 2024 05:41
- SETA'dan gelen imdat 30 Ağustos 2024 04:55
- İzmir yangınının anatomisi 22 Ağustos 2024 05:00
- Yalvar yakar kredi, yalvar yakar yatırım 16 Ağustos 2024 04:23
- Dolar karpuzdan ucuz! 09 Ağustos 2024 04:15