20 Eylül 2024 05:00

İsrail devlet terörü ve işgalin kalıcılaştırılması planı

Beyrut’ta Hizbullah üyelerinin cenaze töreninin yapıldığı alanın yakınlarında patlama sesi duyuldu

Fotoğraf: Houssam Shbaro/AA

Paylaş

Lübnan’da Hizbullah üyelerinin kullandığı binlerce çağrı cihazı ve telsizi patlatan İsrail, savaşı bölgeye yaymaya yönelik terör saldırıları ve provokasyonlarını yeni bir boyuta taşıdı. 20’den fazla insanın yaşamını yitirdiği ve yüzlerce insanın yaralandığı bu saldırıdan sonra yapılan tartışmalar daha çok bu saldırıların nasıl gerçekleştirildiği, dijital iletişim araçlarının ne kadar güvenilir olduğu soruları etrafında sürdürülüyor. Ancak İsrail Savunma Bakanı Gallant’ın bu saldırılardan sonra yaptığı “Savaşta yeni bir aşamanın başlangıcında olduğumuz” açıklaması, asıl olarak bu saldırılarla neyin hedeflendiği noktasına odaklanmak gerektiğini gösteriyor.

Saldırının nasıl gerçekleştiği konusunda İsrail istihbarat servisi MOSSAD’ın patlatılan çağrı cihazlarına patlayıcı yerleştirmesi olasılığı ağırlık kazanıyor. MOSSAD’ın, Tayvanlı Gold Apollo şirketine ait çağrı cihazlarına Macaristan’da BAC Consulting KFT adlı taşeron firma tarafından üretim sürecine müdahale ederek patlayıcı yerleştirdiği ihtimali üzerinde duruluyor. Kesin olan şu ki Lübnan halkı üzerinde korku yaratmayı amaçlayan bu saldırılarla İsrail, devlet teröründe sınır tanımadığını bir kez daha sergilemiş oldu.

Geçtiğimiz yılın 7 Ekim’inden bu yana Ortadoğu’yu onuncu kez ziyaret eden ABD Dışişleri Bakanı Blinken, Kahire’de İsrail’in saldırısı ile ilgili bir soruya “ABD’nin bu olaylardan ne haberi vardı ne de bu olaylara karıştı” yanıtını vererek üç maymunu oynamaya devam etti. Oysa İsrail devlet terörünün en büyük destekçisi ve dayanağının ABD emperyalizmi olduğunun görülmesi için önceki gün BM Genel Kurulunda “İsrail’in Filistin’deki yasa dışı işgalini 12 ay içinde sonlandırması” için yapılan ve 124 ülke tarafından onaylanan oylamada ‘hayır’ oyu kullanmış olması yeterlidir. İşgalin en büyük destekçisinin Gazze’de ‘ateşkes’ için ara bulucu rolüne soyunması, bu konuda neden bir türlü uzlaşma sağlanamadığını anlamak bakımından da oldukça açıklayıcıdır.

Netanyahu yönetimi, Gazze’de ‘ateşkes’ için Mısır ile Gazze arasındaki Philadelphia Koridoru’ndaki işgalinin kabul edilmesi koşulunu dayatıyor. Koridorun kalıcı işgali, Filistinlileri Gazze’den sürme planının bir parçası olduğu için Mısır bu plana karşı çıkıyor. Ancak İsrail, Refah kapısının da yer aldığı Mısır sınırındaki Philadephia Koridoru’nun yanı sıra Gazze’yi ortadan bölen Netzarim Koridoru’nu da genişletmeye devam ediyor. Bu koridor, Gazze’yi işgal planının bir parçası olarak 2023’te kuzey ve güney Gazze’yi birbirinden koparmak için kurulmuştu. İsrail, bu koridorlar ve askeri kontrol noktaları üzerinden tıpkı Batı Şeria’da yaptığı gibi Gazze’yi de adım adım işgal etmeyi planlıyor.

İsrail’in Lübnan’daki terör saldırısı üzerinden savaşı yeni bir aşamaya taşıması da bu işgal planının bir parçasını oluşturuyor. Çünkü savaşın Lübnan’a taşınması, en azından kısa vadede Gazze’de ateşkes ihtimalinin rafa kaldırılması anlamına geliyor. Bağlı olarak İsrail, savaşı yeni alanlara taşımayı koridorlar üzerinden Gazze’deki işgali kalıcılaştırma konusundaki pazarlıklar için elini güçlendirici bir koz haline getirmeyi amaçlıyor.

Öte yandan bu gelişmeler, binlerce üyesi saldırıya uğramasına rağmen Hizbullah’ın Lübnan siyaseti üzerindeki etkisini arttırıcı bir rol oynuyor. Geçmiş dönemde Hizbullah’a karşı tutum aldığı bilinen Dürzi lider Velid Canbolat’ın son saldırıdan sonra Hizbullah’a ‘destek’ açıklaması yapması da bu yönelim bakımından dikkat çekiyor.

İsrail, Lübnan’daki terör saldırısıyla bölgesel kamplaşmayı derinleştirmeye, gerilim ve çatışmaları yaymaya yönelik savaş planını yeni bir aşamaya geçirmiş oldu. Bu saldırı bize İsrail’in bölgesel gerilim ve çatışmaların en büyük kaynağı ve barışın önündeki en büyük engel olduğunu bir kez daha göstermiş oldu. Burada tartışma konumuz olmamakla birlikte kendisini Filistin davasının savunucusu gibi gösteren Erdoğan iktidarının da Kürt sorununda uyguladığı savaşçı politikalarla tıpkı İsrail gibi bölgesel gerilim ve çatışmaları tetikleyici bir rol oynadığını belirtmek gerekiyor ki o yüzden Netanyahu, Erdoğan kendisini her eleştirdiğinde “Yok aslında birbirimizden farkımız” anlamına gelen yanıtlar veriyor.

Sonuç olarak bugün bölgede barış, İsrail’in Filistin’deki saldırı ve işgaline karşı BM tarafından da karar altına alınmış olan eşit koşullarda iki devletli çözüm için mücadeleden geçiyor. Ancak İsrail’in en büyük dayanağı ve destekçisi olan ABD emperyalizmini ve Erdoğan iktidarı gibi bölgesel destekçilerini hedef almadan bu mücadelenin başarı şansı bulunmadığını da unutmamak gerekiyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa