22 Eylül 2024 04:00

Günay Kubilay'dan "Bir Kumpas Davasının Anatomisi"

Paylaş

Günay Kubilay’ın  Bir Kumpas Davasının Anatomisi - Kobane Davası: Hukuksal Seçenek mi, Siyasal Tercih mi?” başlığını taşıyan ve Dipnot Yayınları tarafından yayımlanan kitabı raflardaki yerini aldı. Yazar, HDP’de ekonomi, tarım ve sosyal politikalardan sorumlu eş genel başkan yardımcısı ve parti sözcüsü olarak görev yapmış bir siyasetçi. Kitap, Kobanê davasında 20 yıl 6 ay cezaya çarptırılan Kubilay’ın yaptığı savunmaya dayanıyor.

Hatırlanacaktır, AİHM’nin ‘siyasal faaliyet ve düşünce özgürlüğü’ olarak tanımladığı bir  ‘X‘ mesajından hareketle ve olaylardan yıllar sonra açılan davada pek çok siyasetçiye ağır cezalar verildi.

Günay Kubilay’ın kitabını okumaya başladığınızda sadece yargılandığı siyasal davayla ve karşı karşıya kaldığı adaletsizlikle sınırlı kalmayan bir metinle karşılaşıyorsunuz. Yazar, kendisinin de yargılanıp ağır ceza aldığı davayı geniş bir arka plan bilgisi önünde tartışıyor. Kitap, hukukçu akademisyenlerin yorumlarından edebi metinlere, Yargıtay içtihatlarından mantık tartışmalarına kadar içerdiği zengin detaylarla siyasal davalara ilişkin anlamayı kolaylaştıran, nitelikli bir çerçeve sunuyor. Mahkeme salonunda sergilenen gösterinin mantığını analiz ederken, siyasal sürecin net bir fotoğrafını da çekiyor.

Kubilay, hukuk ve siyasetin iç içe geçişlerinin karmaşık mekanizmasını anlamlandırmak için çok etkili bir yöntemi; yalınlığı seçiyor. Okur daha içindekiler sayfasındayken, bölüm başlıklarının sade dilinden yazarın derdinin kitap boyunca haklı öfkesini yansıtmak, yalnızca bireysel öyküsünü anlatmak ve önem taslamak olmadığını anlıyor. Bölüm başlıklarının her birinin dava boyunca iktidar medyasının gündemi karartmak için yoğun çaba harcadığı sürecin gerçek gelişim seyrini yansıtmak, çarpıtmaları görünür kılmak, hukukun nasıl araçsallaştırıldığını sergilemek ve yıllar sonra Kobanê davasını merak edecek olanların işini kolaylaştırmak için düşünüldüğü belli oluyor.

Kitap, davaya gerekçe yapılan protestoların nedeni olan insanlık trajedisi hatırlatılarak başlıyor. O sırada Êzidî Kürtlerin ve Türkmenlerin nasıl IŞİD tarafından boğazlandığı, tecavüze uğradığı ve bu yaşananların dönemin hükümetince nasıl sessizce izlendiğini anlatıyor. Nasıl bir atmosfer içinde başta Kürtler olmak üzere demokrat kamuoyunun itirazının şekillendiğini açıklıyor.

İlk bölümde davanın başlangıcına ilişkin detayları okurken, Kubilay’ın protestolardan hemen sonra konuya ilişkin ifadesi alındığı sırada, sonradan tutuklanma gerekçesi yapılan olaylarla ilgili kendisine tek bir soru bile sorulmadığından haberdar oluyoruz. Yazar bu bölümde, yaşanan siyasal gelişmeler üzerinden HDP’ye yönelik sistemli tasfiye niyetinin bu davaya şekil verdiğini başarıyla sergiliyor. Bölüm sadece tarihsel bilgimizi tazelemekle kalmıyor. Kubilay, “seri üretim”e benzettiği davanın açılış tarihi ile gerekçe gösterilen olaylar arasındaki geniş zaman farkının ve olayların yaşandığı 3-3.5 aylık zaman dilimine ilişkin iddiaların nasıl 6.5 yılı kapsayan bir döneme yayıldığının altını çizerek çarpık hukuk zihniyetini yansıtıyor.

Yargılama sürecinin anlatıldığı ikinci bölüm “şaşırtıcı” detaylarla dolu. Bu bölümde;3 bin 536 sayfalık bir iddianamenin mahkeme heyeti tarafından üç gün içinde “okunup” kabul edildiğini, davada mahkeme başkanlığı yapmış olan Bahtiyar Çolak’ın yargı içinde organize olmuş bir çete örgütlenmesinin liderlerinden olma iddiasıyla soruşturmaya uğradığını, duruşma aralıklarının önce iki haftaya, sonra bir haftaya düşürüldüğünü, dosya ile ilgisi bulunmayan bir gizli tanığın ifadesinin tutukluluk gerekçesi yapıldığını, savunmaları alınmayan sanıklara rağmen savcıdan esas hakkında mütalaa istenildiğini öğreniyoruz.

Üçüncü bölüm siyasal meşruiyet kavramının nasıl yerle bir edildiğine ilişkin çarpıcı örnekler içeriyor. İddianame ve mütalaanın HDP için değil de PKK-KCK için yazıldığı izlenimini verdiğini belirten Kubilay, HDP’nin yasal faaliyetlerinin kriminalize edilme çabalarına bu bölümde ışık tutuyor. HDP MYK üyesi olarak yaptığı görevin meşruiyetini yasalar ve AİHM kararları üzerinden tartışıyor.

IŞİD’in ne olduğu ve neyin ürünü olduğunun tartışıldığı dördüncü bölüm, sivil ayrımı yapmayan uluslararası bir soykırım makinesinin sınırsız vahşetini, bölge halklarına verdiği çok boyutlu zararı anlatıyor. IŞİD’in Türkiye toplumunun bütünü için içerdiği tehlikeye ve buna karşı duran demokratik cephenin genişliğine işaret ediyor.

Günay Kubilay kitabın devamında kendisinin illegal örgütlere üye olduğuna, HDP MYK üyesi olarak “Devletin birliği ve ülkenin bütünlüğünü bozmak” amacıyla hareket ettiğine, protestolara neden olan MYK çağrısının örgüt talimatıyla yapıldığına, MYK çağrısı ile olaylar arasında illiyet bağı olduğuna ilişkin iddiaları yer yer mantık dersi vererek ve sıkça hukukçu akademisyenlerin makalelerine başvurarak çürütüyor. 

Kitabın “Spekülasyonlar, Siyasi Yorumlar, İmalar, Önyargılar, Peşin Hükümler” başlığını taşıyan onuncu bölümü Türkiye’de yargı sisteminin içinde bulunduğu hazin durumun özeti gibi. Yapılmamış teknik takiplere dayandırılan yorumlar, aslı olmadığı halde Kubilay’ın Kobanê’ye gittiği ve Türkiye’den erişim sağlanamayan internet sitelerinden ilham aldığı iddiası, kendisinin bir yazısı bulunan ama başka bir yazıdan dolayı yıllar önce toplatılmış bir dergi sayısının hakkındaki suçlamalar için delil gösterilmesi, bu ülke demokratlarının her an başına getirilebileceklerin listesi gibi. 

Yargılama sürecinin sonuçlarının değerlendirildiği on birinci bölümde, davanın asıl amacının Kobanê olaylarının arkasındaki sır perdesini aralamak, olayların gerçek sorumlularını bulmak olmadığı ifade ediliyor. Davanın HDP’lileri cezalandırmak ve HDP’siz bir siyaset zemini oluşturmak için açıldığı birbirinden vahim örneklerle tartışılıyor.

***

Sokrates'in yargılanmasından bugüne yargılamalar demokrasi yoksunu ortamlarda siyasetin hizmetinde oldu. “Siyasal davaların amacı nedir?” sorusunun cevabını Jens Meierhenrich ve Devin O. Pendas tarafından 2016’da yayımlanan “Teoride ve Tarihte Siyasal Davalar - Political Trials in Theory and History” başlıklı kitapta buluyoruz. Yazarlar bu kitapta siyasal yargılamaları üç gruba ayırıyor: Toplumda gerçek bir değişim yaratanlar (belirleyici yargılamalar), eğitici olanlar ve genellikle yeni bir kültürel iklimin önünü açanlar (didaktik yargılamalar) ve son olarak muhalifleri yok etmeyi amaçlayanlar (yıkıcı yargılamalar).

Kubilay’ın kitabında yetkin bir biçimde çizdiği çerçeve Kobanê davasının siyasal muhalefeti bastırmaya yönelik yıkıcı bir girişim olduğunu açıkça gösteriyor.

Günay Kubilay, rejimin, ceza adaleti kurumlarını ve yasal baskı biçimlerini sistematik olarak kendi amaçları için nasıl kullandığını anlattığı kitabına Fransız Devrimi’nin öncülerinden Danton’un siyasal davaların aynı zamanda bir “düello” olduğunu belirttiği şu alıntıyla başlıyor: “Ne yazık ki, rakipleriyle adil bir karşılaşmayı göze alamayan yönetenler, bu düelloda silahı, arkasına gizlendikleri yargının eline tutuşturmuşlardır.

Kitabının kapanışını da yorum gerektirmeyen şu cümleyle yapıyor: “Tarih en büyük yargıçtır ve zamanı gelince hükmünü verecek, mahkemeniz dahil hepimiz için son sözü söyleyecektir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa