23 Eylül 2024 04:25

Göreme'yi neden göremedik?

Kapadokya’da peribacaları

Fotoğraf: Özer Akdemir/Evrensel

Paylaş

Sabaha karşı saat beş gibi yola düştük. Ay dolunay, gece soğuk, etraf alaca karanlıktı. Bozkırdaki köylerin titrek sarı ışıklı sokak lambalarının altından geçerken etrafta in cin top oynuyordu. Yol kenarlarında kümelenmiş sokak köpeklerinin çoğu aracımızın ışığı gözlerini alınca kafalarını istemsizce kaldırıp bakıyorlar, otomobilimiz yanlarından geçip giderken hiç istiflerini bozmadan tekrar kafalarını patilerinin arasına koyup, uyumaya devam ediyorlardı.

Şafağın sökmesine daha bir, bir buçuk saat vardı ama gün bu dümdüz ovada birden yerden biten İsmail Sivrisi Tepesi tarafından yavaş yavaş ağarmaya başlamıştı. İsmail Sivrisi'nin yanı başında lacivert bir gölge gibi duran dağın Erciyes olduğunu çok sonra, güneş doğup etraftaki pus tabakasını dağıtınca anlayacaktık. Demek ki şafak sökmeye yakın saatlerde ve belki de akşamleyin Erciyes, İsmail Sivrisi’nin yanına bağdaş kurup oturuyor, bütün gece onunla hasbıhal edip, gün doğmaya yakın koyu renk bir kepenek gibi açtığı silüetini de alıp en az 70 kilometre ötedeki otağına çekiliyordu. 

Kim bilir, buğday tarlalarının arasından kıvrıla kıvrıla Özkonak (Genezin) yolundan Avanos’a doğru, sırtımızı Kozaklı’ya verip ilerlediğimizde, gün açık, gece bulutsuz ve yıldızlar tepeleme gökyüzünde dolu ise bozkırın diğer beyini, Hasan Dağı’nı da İsmail Sivrisi'nin yanında görebilecektik.  

Yaklaşık 40 dakika süren yolculuğumuzun sonunda Avanos’un girişinde bizi bekleyen arkadaşımızla buluştuğumuzda hâlâ güneş doğmamış, ancak alacakaranlık dağılmaya başlamıştı. Avanos’ta esnaflık yapan Hacıbektaşlı Hakan Kılıçaslan'ın aracı önde bizim araç arkada yola koyulduktan birkaç dakika sonra gökyüzüne doğru yavaş yavaş havalanan ilk balonu gördük. Tam da yolumuzun üzerinde yükseliyordu sanki balon. Ki bir dakika içinde etrafımızda, hâlâ tam ağarmamış gün yüzünden hayal meyal seçebildiğimiz peribacalarının yanı başlarında ki düzlüklerde havalanmayı bekleyen onlarcasını görmeye başladık. 

ŞAFAK TRAFİĞİ

Göreme tabelasını geçtikten hemen sonra Aşk Vadisi’ne doğru aracımızın yönünü sağa, toprak yola çevirdiğimizde önümüzde ve arkamızda onlarca araçlık bir konvoy oluşmuştu. Henüz şafak sökmeden bu bölgede oluşmuş araç trafiği büyük kentlerdeki işe gidiş ya da dönüş trafiğine benziyordu. Birbiri ardına havalanan balonların kocaman açılmış ağzına geniş dikdörtgen biçimli sepetlerden ateş püskürtülüyordu. Bu devasa balonların onların kalkışı ve inişinden sonraki işleri yapmak için peşi sıra koşturan, arkası römorklu arazi araçları vardı. Ancak bu araçlar bu trafik keşmekeşinin sadece küçük bir kısmını oluşturuyordu. Özel araçlarına atlayıp balonların uçuşunu ve inişini izlemek isteyen onlarca otomobil adeta akmıştı bu daracık vadiye. Bu otomobillerde çoğunlukla yakın yörelerden gelen bozkır ahalisi vardı. Otellerinden bu eşsiz manzaranın tadını çıkarmak isteyen turistleri doldurup vadiye getiren tur otobüsleri, vadilerin içinde adeta fink atan yerden yüksek arazi araçları ve ATV’ler bu şafak trafiğinin failleri idiler. 

Vadiyi tepeden gören geniş düzlükte, bu kalabalık içinde sırtlarına binecek kişileri bekleyen çoğu Midilli cinsi cüce atlar gürültü patırtıya aldırmadan önlerindeki yemleri yiyorlardı.

 Toprak yoldan tırmanıp Aşk Vadisi denen bu eski bağların olduğu bölgeye gelmeye çalışan araçların kaldırdığı toz, yüzünü karşı tepelerden gösteren güneşle yavaş yavaş aydınlanan Kapadokya’nın bu eşsiz vadisini göz gözü görmeyecek derecede toza talaza boğuyordu. Her taraf kesif bir toz bulutu altında idi, öyle ki eğer dışarıda yaya olarak bu manzarayı seyretmek için gelmiş birisi iseniz kesinlikle nefesiniz tıkanır, keşke maskeyle gelseydim derdiniz. 

TOZDAN NEFES ALABİLİRSENİZ UÇAN BALONLARI SEVECEKSİNİZ! 

Göreme’ye doğru uzayan bu keşmekeşin ve toz bulutunun altında ne peribacalarını ne Uçhisar’ın keskin kayalıklarını görebiliyorduk. Manzara Avanos’tan Göreme’ye kadar bu şekilde uzayıp gidiyordu. Ötelerden, Ürgüp yönündeki başkaca vadilerden ve Çavuşin yer altı şehrinin yakınlarından havalanan onlarca balon gökyüzünü bir renk cümbüşüne çevirmişti. Balonlar üzerlerine banka, telefon şirketi, kozmetik ürünler, otomobil markaları gibi rengarenk reklam almışlardı. Jandarmanın balonu da vardı aralarında. 

Yüzlerce aracın meydana getirdiği toz, gürültü, keşmekeşlik ve kaosun ortasında, boğazınız tıkanmadan nefes alabilirseniz gökyüzündeki bu görsel şöleni, rengarenk balonların uçuşlarını izleyebilirdiniz.

O kadar çok araç toprak yoldan geçip vadilere gidiyordu ve bu gidişleri sırasında o kadar çok toz ve gürültü yapıyorlardı ki yanınızdaki kişinin konuştuklarını bile duymakta zorluk çekiyordunuz.

Balonlar, insanların, araçların hemen tepesinden geçiyorlardı. Öyle ki biz program çekimi yaparken içinde 20-30 kadar insan olan bir balonun sepeti yarım metre üzerimizden geçti. Çoğu uzak Asyalılara benzeyen insanlarla ‘günaydın, hello’ dedik karşılıklı ve elimizi uzatsak tokalaşacak kadar yakındık birbirimize.

BALON TURİZMİNİN GÖRÜNMEYEN YÜZÜ 

Balonların güzelliklerinden öte sırf bu keşmekeşi, gürültüyü, kaosu göstermek için bizi buraya getiren Hakan Bey, yıllardır amatör bir bisikletçi ve yürüyüş-koşu sporuyla uğraşan bir kişi olarak bölgeyi karış karış biliyordu. Bu balonların yol açtığı sıkıntıları yerinde görmemiz, sosyal medyadan, reklamlardan, televizyonlardaki belgesellerden gün doğumu fotoğrafları eşliğinde servis edilen bu balon turizminin (ticareti-rantı demeyi yeğiliyordu kendisi) gizli kalan, görünmeyen yüzünü bize göstermek istiyordu. Zaten söylediklerinin ispata gerek olmadığını daha bu Aşk Vadisi denilen yere gelmeden görmüştük. 

“Burası her sabah böyle işte” dedi Hakan Bey. Çok yakın bir zamanda bu Aşk Vadisi’ne giden toprak yolun sırf bu araçlar rahat geçebilsinler diye asfalt yapılabileceğini söyledi.

“Burada artık her şey rant üzerinden döndüğü için Kapadokya’nın güzelliklerinin yerini bu balonlar aldı. Kimse peribacalarını, onların içindeki tarihi, kültürel dokuyu görmek istemiyor. Varsa yoksa balona binmek, ya da balonlar havada uçarken onları arkalarına alıp sosyal medyalarında paylaşmak için fotoğraf çektirmek bütün dertleri. Zaten ancak parası olan yabancı turistler uçabiliyor balonlarda. 350 avroyu kim verebilir ki ülkemizde!..”

Bölgeye turistlerin bayıldığı bir hava katsın diye “Aşk Vadisi” adı verilen, peribacaları ile süslü, içinde üzüm bağlarının, meyve bahçelerinin göründüğü küçük vadinin tepesindeki düzlükte ne ararsanız vardı. Bu düzlüğe ulaşmak için neredeyse can tehlikesi atlatıp, tozu talaza katarak vızır vızır geçen araçların arasından sıyrılıp gelmek gerekiyordu. Araçların bu düzlüğe giriş yaptığı tozlu yolun üzerine konulan küçük bir kulübenin önünde bekleyen, tepeden tırnağa toza belenmiş bir adam gelen araçlardan otopark ücreti alıyordu. Kocaman otobüslerin 150, otomobillerin 30 lira olduğu otoparkta, ATV’ler için ise 10 lira fiyat belirlenmişti. Otopark demişsek düzenli araçların duracağı bölmelerin belli çizgilerle ayrıldığı yerler aklınıza gelmesin. Kim nerede bir yer bulmuşsa aracını, karavanını, otobüsünü, arazi araçlarını oraya yanaştırıyordu. Etrafta dolaşan birkaç tane gelin ve damat vardı. Sabahın bu saatinde peşlerine iki tane fotoğrafçı takarak bu keşmekeşin içinde fotoğraf çektirmek için gelmişlerdi. Genç bir adam üzerlerinde balonlar uçuşurken onlara dalıp giden sevgilisinin önünde diz çöküp, evlenme teklif ediyor, arkadaşları bu “tarihi” anı sosyal medyadan canlı yayın ile paylaşıyorlardı. Beş altı kişilik bir aile kamp sandalyelerine kurulmuşlar, önlerine açtıkları seyyar kamp masasının üzerindeki yiyeceklerle manzara eşliğinde kahvaltı yapıyorlardı. Bu kalabalığa alışkın oldukları belli olan atlar sakince önlerindeki yemi yiyor, etrafından dolaşan sahipleri ise onlara binecek turistleri bekliyordu. Aşk Vadisi Salıncak Kafe adlı konteyner bir yapının önüne kurumuş ağaç dallarından dilek ağacı yapılmıştı. Avanos’un simgesi olan çömleklerin minyatür halleri, üzerlerinde isimler yazılı olarak iplerle, kurdelelerle bu kurumuş dallara asılmıştı.

BALON EMEKÇİLERİ 

Hakan Bey, balonların görünmeyen bir diğer yüzünün ise onları uçuran ve uçuşa hazırlayan emekçiler olduğunu anlattı. “Mesaileri sabah 4 gibi başlar. Bu sağlıksız koşullarda, son derece tehlikeli balon uçurma işi 4-5 saat sürer. Birçok kaza geçiren balon işçisi olur ancak bunların hiçbiri duyulmaz. Balonu peribacasının şapkasına çarpıp düşürür ama örtbas edilir, haber olmaz. Balonu uçurmak için çalıştırılan büyük fanlarda parmakları kopanı mı ararsın, sepet kafasına çarpıp yaralananı mı… Bütün bunların karşılığında asgari ücret alabilenler kendilerini şanslı sayarlar.”

KAZA OLMASI MI OLMAMASI MI HABER? 

Sabah 6.30 gibi geldiğimiz bölgede saat 9.30’a kadar çekimlerimizi yaptık. Balonların çoğu inmiş, havaları söndürülüp kendilerini takip eden arazi araçlarının arkasındaki römorklara yüklenip vadiden ayrılmıştı. Bu saatte gökyüzünde hâlâ 10 kadar balon vardı ve Avanos ile Özkonak arasındaki vadilerin yükseklerinde süzülüyorlardı. Hakan Bey, bunların eğitim uçuşu yapan balonlar olduklarını söyledi. 

Avanos’ta kendisinden ayrılıp Hacıbektaş yönüne doğru yola koyulduk. Biz köye (Hacıbektaş’ın Köşektaş köyü) döndükten birkaç saat sonra bir balonun otomobile çarptığı haberleri düştü internete. Bizim bulunduğumuz yerde böyle bir olay olmamıştı. Muhtemelen Göreme’ye daha yakın vadilerden birinde inişe geçen balon, 5-6 kişinin çabasına rağmen yakınlarda park eden araçlardan birisine arkadan sepetini takmış, otomobilin arkasını kısa süreliğine havalandırıp bırakmıştı.

Aslında bu karmaşa arasında kaza olmaması haber değeri taşıyordu bizce. 

“Kapadokya bitiyor hemşehrim” dedi Hakan Bey. Böyle giderse yakında çocuklarımıza göstereceğimiz bir Kapadokya kalmayacak…”

O kadar haklıydı ki! Biz de bütün bu hengame içinde ne Göreme’yi ne de Kapadokya’yı görebilmiştik!..

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa