Savaş satanların yarışında söz sahibi olmak...
Fotoğraf: DHA
Cumhurbaşkanı Erdoğan, üç gün önce yaptığı açıklamada, “(savunma sanayi yatırımları) Lübnan'a karşı düzenlenen siber terör saldırılarıyla bunun ne kadar hayati olduğunu bir kez daha gördük" ifadelerinin ardından şu vurguları yaptı: “Milli teknoloji hamlemizin, yatırımların kıymeti anlaşılmış oldu. Savunma sanayiinde tam bağımsız Türkiye hedefine ulaşana kadar çalışmalarımızı devam ettireceğiz.”
Bu sözleri açmadan önce bir noktaya dikkat çekelim. Erdoğan liderliğindeki AKP iktidarı, son birkaç yıldır, dış politikada gözle görülür bir değişikliğe gitti. Türkiye’nin gerçekliğinin sınırlarını zorlayan, aynı anda birçok ülkeyle ‘yüksek tansiyonlu’ ve çatışmalı dış politika stratejisini terk ederek, başta ABD’nin güvenini yeniden kazanmak olmak üzere, Batı’nın diğer etkili güçleriyle de, en azından dışarıdan para bulmayı mümkün kılacak bir denge hattına doğru geri çekilmek.
Erdoğan’ın BM Genel Kuruluna katılmak üzere ABD'ye gitmeden önce dile getirdiği, “Türkiye ile Suriye arasındaki ilişkilerin normalleşmesi için Esad ile görüşme irademizi ortaya koyduk. Biz şimdi karşı taraftan cevap bekliyoruz. Biz buna hazırız” sözleri de aynı politika bağlamında okunmalı.
Ama tüm bunlara rağmen, Türkiye egemen sınıf tercihleri bakımından, çeşitli çatışmalı dinamiklerle yeni egemenlik arayışlarına sahne olan küresel dengeler içinde Türkiye’yi gücü oranında ‘yayılabilen’ bir pozisyonda tutma tercihi alttan alta işliyor. Erdoğan’ın savunma sanayi yatırımlarına dair vurguları ve silah ihracatı sıralamalarında Türkiye’nin bir yarış halinde olması bunun bir göstergesi.
Bu açıdan bazı hatırlatmalarla devam edelim. Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsünün (SIPRI), dünya genelindeki silah ve askeri teçhizat satışıyla ilgili 2019-2023 ile 2014-2018 yıllarını karşılaştırdığı ve bu yılın mart ayında kamuoyuna sunulan raporuna göre, Türkiye, raporda karşılaştırılan dönemler arasında silah ihracatını yüzde 106 artırarak dünyanın en büyük 11'inci silah ihracatçısı konumuna geldi.
İlk sırada, dünyanın neredeyse her bölgesine, “barış ve demokrasi” götürme bahanesiyle askeri operasyonlar ve işgaller gerçekleştiren ABD yer aldı. ABD; önceki beş yıllık dönemle karşılaştırıldığında satışlarını yüzde 17 artırdı ve yüzde 42 küresel paya ulaştı.
Görüldüğü gibi, Türkiye burjuvazisi de, bir yandan barış ve demokrasiden söz ederken diğer yandan da ‘savaş satanlar’ kervanındaki yarışta söz sahibi olma hedefinde kararlı.
Geçtiğimiz hafta yayımlanan bir habere göre ise, “Türkiye dünyanın en büyük İHA-SİHA tedarikçisi oldu”. Yeni Amerikan Güvenlik Merkezi (CNAS), askeri SİHA-İHA'ların küresel pazarını konu alan bir rapor yayımladı. Molly Campbell tarafından hazırlanan rapora göre, Çin, Türkiye ve ABD 2018'den bu yana, 40 farklı ülkeye toplam 69 silahlı askeri İHA satışı gerçekleştirdi. Türkiye bu satışların yüzde 65'ini gerçekleştirirken, Çin yüzde 26, ABD ise yüzde 8 satış yapabildi. 2022 yılında 6 yeni ülke İHA-SİHA tedarik ederken, bunların tamamı Baykar tarafından üretilen Bayraktar TB2'ler oldu.
Raporda, “Türk İHA-SİHA'larının Libya, Dağlık Karabağ ve Ukrayna'daki savaş alanlarındaki” performanslarına da dikkat çekildi. (Anadolu Ajansı, 18 Eylül 2024)
Bir ay önce yayımlanan bir başka haber de şöyleydi: “Savunma sanayisinde dünyada ilk 100'e giren Türk şirketi sayısı 5'e yükseldi.”
ABD merkezli savunma sanayi listesi "Defense News Top 100"deki Türk şirketi sayısı 5'e yükseldi. Türk şirketleri arasında 42. sırada ASELSAN yer aldı. TUSAŞ 50, Roketsan 71, Makine ve Kimya Endüstrisi (MKE) 84 ve ASFAT 94. sırada kendisine yer buldu. (Anadolu Ajansı, 6 Ağustos 2024)
Bu verilere ek olarak, Afrika’nın doğu ucunda yer alan Somali’de, Türkiye'nin en büyük denizaşırı askeri üssü bulunduğunu, Albayrak Şirketler Grubunun o bölgede kârlı yatırımları bulunduğunu hatırlatalım.
Rusya ile Ukrayna arasındaki savaştan, İsrail’in Filistin’e yönelik soykırıma varan saldırıları ve son olarak Lübnan’a yönelik saldırıları, bu silahlar için kanlı bir pazar sahnesi oldu aynı zamanda.
İsrail’in geçen yılın ekim ayında başlayan saldırıları sonucu Gazze Şeridi’nde çoğu çocuk ve kadın olmak üzere 40 binden fazla kişi o silahlarla can verdi. Bu sahnede birileri para kazanırken, silah ihracatçısı ülkelerinin yoksullarına ise “Kendi ülkelerinin silahlarının” gücüyle övünme duygusu empoze ediliyor.
- İki güncel rapor eşliğinde Kürt meselesini tartışmaya devam 11 Kasım 2024 04:47
- 'Çöle çevirdikleri yere barış geldiğini söylüyorlar' 06 Kasım 2024 05:33
- Bir siyaset olarak 'terörle mücadele' 04 Kasım 2024 07:07
- Erdoğan’ın Mevlana vurgusunun hikmeti ne olabilir? 31 Ekim 2024 08:07
- Mayınlı bir süreç 28 Ekim 2024 05:10
- Yenidoğan çetesi: Çürümenin ekonomi politiği 21 Ekim 2024 05:00
- Barışa kapı açmak mı, süreci yönetmek mi? 14 Ekim 2024 05:00
- ‘Yerli ve milli muhalefet’ tuzağı 07 Ekim 2024 05:13
- Bu sadece bir İsrail savaşı değil 30 Eylül 2024 05:00
- Önce ölüm fermanını imzaladı, sonra kurbanıyla kağıt oynadı 16 Eylül 2024 05:30
- Çürüyen sınıfın adaletine karşı… 09 Eylül 2024 05:35
- Yeni yetme Türk naziler ‘siyasi yeğen’ midir? 02 Eylül 2024 06:05