27 Eylül 2024 04:42

Türk Psikologlar Derneğinin Türkiye Yüzyılı Maarif Modeline dair görüşü: Eğitim değil eğitimi ihlal modeli

İzmir müfredat eylemi

Fotoğraf: Bahar Emreoğlu/Evrensel

Paylaş

Yıllardır eğitimin insanın temel bir varoluşsal fenomeni olduğunu ve bir toplumu biçimlendirmenin en temel aygıtı olduğunu, eğitimde her yapılanın çok ciddiyetle tüm tarafların katkısı ile bilimsel analiz ve değerlendirmelerle, başta ilgili bilim uzmanlıkları olmak üzere tüm toplumun katılımıyla gerçekleştirilmek durumunda olduğunu, öyle her gün bir şey yumurtlayarak eğitim reformu yapılamayacağını yazıp çizmeye çalışıyorum. Bu hafta kendi görüşlerimi değil, TPD-Türk Psikologlar Derneğinin 1 Ağustos’ta açıkladığı “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli raporu”ndan, TPD’nin 30 sayfalık saptama ve değerlendirmelerinden birkaç alıntı yapacağım. Raporun her paragrafı önemli olup bütün olarak okunması için yazının sonunda linki verilmektedir.

MEB PSİKOLOJİ BİLİMİNİ BİLİYOR MU, İLGİLİ UZMAN KURULUŞLARDAN GÖRÜŞ ALDI MI?

Öyle anlaşılıyor ki, MEB, eğitimde yüzyıllık reform iddiası ile çıktığı iddialı maarif modeliyle ilgili Türk Psikologlar Derneği gibi sürecin birincil taraflarından bile görüş almamış veya görüşlerini dikkate almamış bulunuyor. TPD’nin raporu, derneğin eğitim ile süreçlerle ilgili birincil taraf olduğunu, görüş bildirmesi gerektiğini, bunun gerekçelerini sayarak başlıyor:

“TPD olarak altını çizmek isteriz ki bu modelin alanımızı doğrudan ve dolaylı olarak ilgilendiren önemli yanları bulunmaktadır. Aşağıda sıralanan sebeplerle, yeni öğretim programı toplum yararına bir kuruluş olarak TPD’nin görüş bildirmesini gerekli kılmaktadır:

a) Eğitim, psikolojinin ürettiği temel bilgiler üzerine biçimlenen bir uygulama alanıdır.

b) Öğretim programları, eğitim verilecek çocuk ve yetişkinlerin bilişsel, sosyal, duygusal vb. gelişimlerine uygun olmalıdır.

c) Öğretim programları, “Nasıl bir insan istiyoruz?” sorusuna cevap veren felsefesi ve ideolojik yaklaşımlar üzerine şekillenir ve insan da psikolojinin çalışma alanının odağını oluşturur. Öğretim programlarını temellendiren felsefi yaklaşımlar, bireyin ve toplumun psikolojik esenliğine aykırı nitelikteyse Türk Psikologlar Derneği bunları tespit etmekle yükümlüdür.

ç) Öğretim programlarının sonuçları; birey ve toplum hayatında karşılığı olan ekonomik, sosyal, psikolojik pek çok boyut içerir.

d) Son yıllarda, ülkemizde psikoloji alanına yönelik mesleki sınır ihlalleri giderek artmaktadır. Bu öğretim programı, mesleki sınırlarımıza yeni ihlallerin önünü açmaktadır.

İşte bu nedenlerle, Türkiye Yüzyılı Maarif Modeline yönelik Derneğimizin raporunu kamuoyuyla paylaşıyoruz.”

TPD: MADDE-RUH İKİLİĞİ ÇOKTAN AŞILDI

Maarif Modeli’nin ana çatısı Sami dinlerinin madde-ruh ikiliği sayıltısına dayandırılmış bulunuyor. TPD böyle bir ikiliğin felsefi bilgilerle de bilimsel gelişmelerle de artık temellendirilemeyeceğini hatırlatıyor:

“Felsefede ve psikoloji bilimlerinde, bu ikilikler 150 yıl önce aşılmış konular olarak bilim tarihinde yerini almıştır. Psikoloji, 1879 yılında duyum ve algı çalışmaları aracılığıyla, "ruh" kavramının yerine gözlemlenebilir somut olgulara dayanan sinir sistemi, duyum (fizyolojik boyut) ve algı (psikolojik boyut) çalışmaları yaparak, dualist görüşü bilimsel araştırmalarla desteklenen bütünlüklü bir insan anlayışıyla değiştirmiştir. Böylece, insanı düşünce-duygu-davranış bütünlüğü içinde ele alan bir bilimsel disiplin haline gelmiştir.”

TPD: ‘MANA’ VE ‘MANEVİYAT’ PSİKOLOJİ BİLİMİNDEKİ ANLAMINDA KULLANILMIYOR

MEB’in birincil anahtar sözcüğü “mana”, “maneviyat”, “milli manevi değerler”. Peki, “maneviyat” nedir?

TPD: “Nöropsikolojiden sosyal psikolojiye, bir başka deyişle sinir hücresinden toplum içindeki bireye kadar uzanan bir kapsamda gerçekleştirilen araştırmalar ve üretilen bilimsel bilgi, günümüzde eğitim, endüstri, siyaset ve ekonomi gibi birçok alanda kullanılmaktadır. Yeni öğretim programında sıkça geçen "mana" ve "maneviyat" kavramları bu zengin bilimsel birikim içerisinde ortak metinde kullanıldığı şekliyle bir karşılığa sahip değildir. Metnin bütünü ve altında yatan metafizik-idealist felsefe göz önüne alındığında, “mana" ve "maneviyat" kavramlarından kastedilenin de doğrudan dinsel inançlar alanına giren kavramlar olduğu anlaşılmaktadır.”

TPD: DEĞİŞMEZ BİLGİYE SAHİP KAMİL İNSAN SAYILTISI BİLİMLE ÖRTÜŞMÜYOR

TPD’nin raporu; modelin ana yaklaşımının her haliyle bilim ve felsefeden, psikoloji biliminin ulaştığı araştırma sonuçlarından, bilimsel bir yaklaşımdan uzak olduğunu belirtiyor. Daha en başından bir “değişmezlik” sayıltısı var. Oysa dinler bile dünyanın oluş bozuluş halinde olduğunu varsayıyor, bakanlık bu dünyada değil galiba, bu dünyada oldukları aşikar ise o zaman zihinleri fantezi dünyasında.

TPD raporundan: “Ortak metinde kamil insanın değişmez bilgiye ulaşabileceği ima edilmektedir. Eğitim sürecindeki ‘öğrencinin değişmez bilgiye eriştiğini’ iddia eden bu anlayış, dogmatik düşünceye dayanmaktadır. Bilimsel bilgi, yenisi üretilene kadar geçerli olup daha güvenilir ve daha geçerli bilgilerin üretilmesiyle gelişir ve değişir.”

TPD, maarif modelinin çocuk gelişimine dair bilimsel gerçekleri dikkate almadığını, çocuklara faydayı/erdemi/yetkinliği bırakın pek çok zarar verici öge içerdiğini bu işten sorumlu MEB’e anlatmaya çalışıyor.

MEB’İN, BAKAN VE BÜROKRATLARININ BİLİMSEL ELEŞTİREL OKURYAZARLIĞI VAR MI, BU RAPORLARI OKUYABİLİYORLAR MI?

Raporda maarif modelinin hem genel insan ve eğitim anlayışına yönelik pek çok hatalı yanı hem de çocuklarda yaratacağı büyük tahribatlar anlatılmaya çalışılıyor da benim çok basit bir sorum var: Bakandan başlayarak bakanlık bürokratlarının bilimsel okuryazarlığı, bilime açıklığı ne düzeyde acaba?

Bilimle sanatla, felsefeyle, sosyolojiyle, psikolojiyle, her şeyden önce bilimsel ve felsefi düşünüş ile bir bağı olmayan, aksine derdi olan insanların eğitim ile ilgili bir sürecin parçası olmaları daha en başından eğitimin tabiatına aykırı bulunuyor.

TPD’nin raporu bir kez daha Türkiye’nin eğitimde geldiği yerin ve eğitim bakımından geleceğinin, tüm çocuklar ve toplumun geleceğinin ağır tahribatlara açık halde olduğunu anlatıyor, MEB’i her haliyle dini manada kullandıkları “aklıselim, kalbiselim, zevkiselim” yerine akla, irfana, vicdana, bilime, felsefeye, sanata, insanlığa sağduyuya davet ediyor.

Psikoloji ve pedagojide madde-mana değil “Büyüme ve gelişmenin dört ana dalda olduğu kabul edilmektedir: Bedensel, psikoseksüel, bilişsel ve toplumsal. Sağlıklı bir büyümede bu dört ana dal dengeli bir gelişim gösterir ve birbirlerinin gelişimine katkıda bulunur, altyapı oluştururlar.”

“Bilim okuryazarı bireyler, bilgiyi eleştirel bir şekilde değerlendirebilir, sahte bilgileri ayırt edebilir ve bilimsel gelişmeleri doğru bir şekilde yorumlayabilir.”

Gelinen nokta o kadar acı ki, bilimsel eğitimden, çocukların gelişiminden sorumlu olan bakanlığa TPD bilimin önemini ve bilimsel eğitimin çocukların gelişimindeki yerini anlatmaya uğraşıyor.

Raporun çağrısı bu yanlış yoldan vazgeçilmesi, bilimsel yaklaşımların esası oluşturması: “Psikologlar olarak yeni öğretim programının çocuklarımızın psikolojik gelişim ihtiyaçlarına uygun bulmadığımızı ve öğretim programının geri çekilerek bilimsel yaklaşımı temel alan bir modelin hayata geçirilmesini talep ettiğimizi kamuoyuna duyururuz.”

Rapora bu linkten ulaşabilirsiniz:

https://psikolog.org.tr/belgeler/turkiye-yuzyili-maarif-modeli-raporu-01-08-2024-041ch.pdf

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa