28 Eylül 2024 05:04

Estetik özlem

Ekran görüntüsü, '@avidrissahin' X hesabından paylaşılan videodan alınmıştır.

Paylaş

Estetik deyince artık akla saç ektirme, burun kaldırma, çene sivrileştirme geliyor.

Oysa estetik kavramı yalnızca tıbbi bir terim değil, yaşamın algılanma şekline kadar geniş bir kavram.

Bir kentin silüetinde, bir kedinin uzanmasında, bir selamın dile gelişinde, bir gülüşün çok farklı manalar içerebilmesinde, bir şiirin dizesinde, bir romanın giriş cümlesinde, bir kadın fularında, bir ense tıraşında, bir balkondaki saksıların dizilişinde, kaldırım taşlarına düşen yağmurun izinde, bir yemeğin servis edilişinde, bir çatal tutuşta, bir özrün samimiyetinde, her yerde çıkar karşımıza.

Estetik, insanı diğer canlılardan ayıran unsurlardan biri, haz arayışının bir neticesi. Türkçeleştirmek istediğimizde “güzel duyu, güzel duyusal” diye çevriliyor ki kelimenin fonetiği bile hoş.

Her geçen gün sefilleşen hayatımızda hızla uzaklaştığımız, arayışından da vazgeçtiğimiz bir kavram.

Lüks değil, maddiyatla direkt ilgili bile değil, bir duruşa da dairdi oysa. Tevazu ne kadar estetiktir mesela.

Bu hafta onca dram içinde, kâr amaçlı bir düğün organizasyonundan ve bir sucuk partisinden konuşuldu bolca.

BDDK başkan yardımcısı düğününe, denetlemekle yükümlü olduğu finans kurumlarının başkanlarını çağırmış, herkes de davete icabet etmiş hatta takı kutusuna atılacak bedel için bir rayiç bile belirlenmiş diyordu haberde. Timur Soykan’ın haberine göre davetliler için ne bir yemek ne de bir oturma düzeni yapılmış. Ciroyla kâr arasına hiçbir maliyet kalemi girmesin istenmiş gibi duruyor.

Öncelikle yetkisi göz önüne alındığında bu kurum temsilcileriyle böyle bir ilişkiye girmemesi gerekiyor, davete de etik sınır uyarınca icabet edilmemesi gerekiyor. Buralar konuşuldu.

Ama estetik yoksunluğu kaynadı gitti yine arada.

Düğün; iki insanın aşklarını, ilişkilerini yasallaştırma istekleri uyarınca, sevdikleri ve saygı duydukları insanlarla bir araya gelerek yaptıkları bir kutlama. Doğası gereği romantik ve eğlenceli olmalı.

Fotoğraflara baktığımızda, gri-siyah kumaştan ibaret bir duvar önünde, ellerini önlerinde birleştirmiş, yan yana onlarca takım elbiseli adam görüyoruz. Bir diğerinde siyasetin buluştuğu açılış törenleri gibi tek tük kadın, takım elbiseler arasında kaybolmuş. 

Sonra gidiyoruz çok konuşulan sucuk ziyafetine: Erciyes Yüksek İrtifa Kamp Merkezi tanıtım töreninde mangal partisi. Vekiller, bakan, erbabı erkan mangal yelliyorlar. Bir ülke düşünün ki sucuk bile fotoğraftan kokusuyla iştah kabartıyor, can çektiriyor çünkü yok, alınamıyor. Hayatsızlığın daniskasında, normalin ultra lüks kalmasının öfkesindeyiz.

Sucuğa bozulacak kadar ayarımız bozuk, dolap boş.

Ve estetiksizlik tartışma konusu olmaya çok uzak.

Bu es geçtiğimiz kavramlarla sasılaştık.

Her fırsatta siyasette geçirdikleri onlarca yılla övünen adamların, onlarca yılda üzerlerine oturan bir takım elbise seçemeyişleri, mangal yaparken takım elbise giymenin abesliğini sorgulamayışları, o ceketlerin düğmelerinin nerede, ne amaçla ve nasıl iliklenmesi gerektiğini bilmeyen bürokratlar, mendil girmesi gereken cebe ters açıda sokulmuş, markası dışarıda gözlük, mangal yellemek için kullanılan öylece yırtılmış bir karton, espri diye sarf edilen sözlerin komik olmaması, şaka bile olmaması...

Bunu haberleştirirken, muhalefet temsilcilerinin, meşhur karikatürdeki gibi “Millet aç aç” sloganında birleşmesi. 

Sanki efendiler, kamera önünde sucuk yellemeseler biz bilmiyorduk evde antrikotla beslendiklerini.

-Mış gibi yapmadılar diye gösterilen bir tepki seli. Sucuktan gocunacak bir açlığın ilamının utancı.

Hiçbir şeyde estetik yok. TOKİ binalarında yok, ranta açılan arazilere, koylara dikilen otellerde, kamu dairelerinde, övündükleri saraylarında, basın açıklaması yaptıkları kürsülerde, düğünlerinde, derneklerinde, insana bakışlarında, sözü ele alışlarında, bir çocuğu kameralar açıkken sevmeye kalkışlarında, bir kadını sahneye çağırışlarında, okudukları metinlerde, konuşmalarının tonlamasında, şakalarında, estetiğe dair emare yok.

Bu nobran, nadan, hoyrat ortamdan herkes alıyor nasibini.

Selamımız kesik, eleştirilerimiz yüzeysel ve kolaycı, hareketlerimiz idareten, iş yapışımız görev savma misali, insan sevgimizin eksikliğiyle övünenleriz, üstelik “en sever-MİŞ gibi yapan”ı arıyoruz ardına düşmek için. 

Hiçbir şeye layık görülmeyi biz de kaliteyi hak etmezmiş gibi davranmaya başladık. 

Ucuza ne varsa kabulümüz, kafamıza atsanız da olur, poşete koymasanız da gözümüze soksanız da. 

Yani günün sonunda ucuzlaşan biziz aslında, sadece emeğimiz değil, insanlığımızla da.

Wabi-sabi, Japon estetiğine dair bir dünya görüşü. 

Japonların bahçelerini, kiraz ağaçlarının yerleşimini, evlerinin sadeliğini ve hayata bakışını düşünün. Batı’nın abartılmış rafine beklentili estetik anlayışının tam zıttı bir felsefe. Doğalın kabulü bir nevi.

‘Wabi’, basitliği, süreksizliği, kusurları tanımlıyor. ‘Sabi’ ise zamanın etkisini gösteriyor. Zen felsefesine göre wabi-sabi’ye ulaşmak için yedi estetik ilke gerekiyor:

Kanso- basitlik,

Fukinsei-asimetri veya düzensizlik,

Shibumi-sade güzellik,

Shizen-iddiasız doğallık

Yugen- incelik ve zarafet,

Datsuzoku- serbestlik

Seijaku- huzur

Böyle tanımlayınca estetiği, güzel duyuyu belki anlatabilirim; ifadesi zor, tasviri zor, boşluğu büyük kavramı.

Ya da mavi yelekleri ile yol kenarında tek sıra Ankara’ya yürüyen madencilerin fotoğrafı yanına sucuk çevirenlerinkini koyun. Bir yakından, bir uzaktan bakınca belki anlaşılır ne demek istediğim.

Daha önceki yürüyüşte işçilerin sarı baretleri tek sıra asfalta vurdukları sesi, görüntüyü hatırlayın. Neşet Ertaş’ın ceketini çıkarmak için izin istediği kaydı hatırlayın mesela, Tilbe Saran’ı etkinlik sunarken getirin gözlerinizin önüne.

Dengin Ceyhan’ın Gezi’deki konserini, Kamil Ağabey’in “Öyle mi alay komutanı” konuşmasının şiirselliğini, deprem zamanı elden ele yardım kolisi aktarırken ki sözcüksüz ritmi düşünün, acısı olana sessiz sarılanları, pamuk işçisi kadınların türkülerini hatırlayın, Kazova direnişi zamanı atölye önünde dans gösterisi ve işçi defilesini.

Estetik sınıfsal artık, sermayede yok.

Bu estetiği yaşamın her alanına yayabilsek, dilimize yerleşse, duruşumuza sirayet etse, tavrımıza sinse kururdu bu bizi yara bere içinde bırakan dikenli çalılar.

Öyle işte...

Cinayetler, öldüren gençler, öldürülen çocuklar, paramparça hayatlar ve ekmeksizlik içinde, estetik mi kaldı diyeceksiniz. Ütopyayı savunmak düştü diyeyim bu hafta payıma.

Estetik olan cezbedicidir sonunda, çekicidir, belki kalabalıklaşmak için biraz daha estetik gereklidir.

Güzel duyusal bir cumartesi dilerim.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa