29 Eylül 2024 04:51

İçeride faşizm dışarıda faşizm

Joe Biden

Fotoğraf: AA

Paylaş

ABD’de geçen hafta Marcellus Williams isimli siyah bir vatandaş 1998’den kalma uyduruk bir dava sonucu, savcının bile adil yargılanmadığını kabul edip idamının durdurulmasını talep etmesine ve halkın büyük çabalarına rağmen, Anayasa Mahkemesinin de onayı ile idam edildi. Washington bir yandan da, Gazze sonrası Lübnan’ı da yok etsin diye İsrail’e daha çok silah ve bölgeye asker gönderme kararı aldı. Yerli halkların soykırımı ve siyahları kontrol aracı olarak linç ABD’nin temel değerlerinden.

Gazze’deki insanları ve yer altı ve yer üstünü yok eden, Gazze’yi yaşanmaz hale getirerek orada şimdilik istediğini alan İsrail, aynı taktik ve yalanlarla bu kez Lübnan’a saldırmaya başladığında ABD’nin ilk yaptığı şey İsrail’e daha çok yardım ve bölgeye asker gönderme sürecini başlatmak oldu. ABD, Amerika kıtasındaki yerli halkların soykırımı ve Afrikalı kölelerin emeği üzerinde kurulmuş bir ülke.

AUSCHWITZ, GÜNEY AFRİKA VE FİLİSTİN’E GİDEN YOL

Christopher Columbus’tan önce sadece Meksika vadisi denen bölgede 25 milyon civarında insan yaşıyordu. Aztek başkenti Tenochtitlan 350 bin nüfusu ve gören ilk Avrupalıların ağzını açık bırakan tarım ve şehirleşme seviyesi ile döneminin birçok Avrupa şehrinden daha büyüktü.[1] Son araştırmalara göre Columbus öncesi Amerika kıtasında 145 milyon civarında insan yaşıyordu. Ancak 1492 sonrasındaki soykırımı ve yerleşimci sömürgeciliği organize edenlerden bugünün prestijli üniversite kürsülerini işgal edenlere dek sürekli duyduğumuz anlatım bu toprakların Avrupalıların gelmesinden önce “boş alan”, “el değmemiş,” “açılmamış,” “bakir topraklar” olduğu. Bu popüler propagandayı yürütenler bu topraklarda yaşayanların da “barbar”, “insanımsı hayvan” ya da “yabani” oldukları savı ile yok edilmelerini ve köleleştirilmelerini de mantığa büründürdü. ABD ve Avrupa’nın tüm sömürgeleri için aynı söylemleri duyduk ve duyuyoruz. Bir anlamda Kongo’ya, Auschwitz’e, Güney Afrika’ya ve oradan Filistin’e giden yol doğrudan Kuzey ve Güney Amerika’nın ortasından geçiyor.

‘KUDURMUŞ EMPERYALİZM’

1882’den 1968’e kadar sadece kaydı tutulan linç edilmiş siyahların sayısı 5 bine yakın. Gerçek sayı muhtemelen bunun çok üstünde, çünkü linçlerin kayıtları ya hiç tutulmamış ya da tutan eyaletler eksik tutmuş. Bu tarihler arasındaki linçlerin ortak özelliği de linç edilecek kişiler hakkında sürekli beyazlara karşı cinayet ve tecavüz suçları uydurulması. Bu iddialar hem ırkçılığı hem de siyah erkeklerin cani ve hiperseksüel saldırganlar olduğuna dair anlatıyı güçlendirmek için kullanıldı. Filistin yanlısı bir Müslüman olan Marcellus Williams’ın tüm çabalara ve adil yargılanmadığını gösteren kanıtlara rağmen idamının bu devlet destekli linçlerden farkı yok. Seçimlere ve Amerikan politik sistemine güveni geri getirmek için “Trump gelirse faşizm gelir” diyerek oy isteyenler halihazırda içeride ve dışarıdaki faşizmi görmezden geliyor.

Lenin, faşizmi “en kudurmuş emperyalizm” olarak tanımlar. “Yeryüzünün Lanetlileri” kitabında da Frantz Fanon faşizmi içe doğru dönmüş emperyalizm olarak ele alır. ABD’nin bölgedeki karakolu İsrail’in yürüttüğü soykırım, etnik temizlik, işgal ve yıkıma koşulsuz desteğinden içeride masum insanların göz göre göre idamına, polisin askerleştirilmesi ve öğrencilerin üstüne salınmasına, eylemcilerin öğrenci, öğretmen fark etmeden okullarından atılmalarına, göçmenlere yönelik şiddete ve ırkçı söylem ve politikalara kadar, tüm bu süreçlerde kendini gösteren burjuva demokratik özgürlüklerin ortadan kaldırılması dahil gösteriyor ki Amerikan emperyalizmi iç ve dış politikada çözümü faşizmde ve toplumsal yaşamın faşistleştirilmesinde arıyor. Bir de bu süreci Noam Chomsky’nin deyimi ile “değerli ve değersiz kurbanlar” penceresinden anlatan medya var. Buna da bir sonraki yazıda İsrail-Filistin ekseninde değineceğim.

[1] Stannard, David E. American Holocaust. Oxford University Press.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa