Bu sadece bir İsrail savaşı değil
Görsel: Google Earth
Uzun bir süredir savaşların merkezinde olan Ortadoğu, son çeyrek yüzyıldır ise, ortaya çıkış gerekçeleri farklı olsa da, birbirine bağlanan çatışma ve savaşlarla çalkalanıyor.
Filistin’e yönelik soykırım boyutuna varan saldırılarını sürdüren İsrail, hedefini, bölgede kendisine yanıt veren tek güç olan Lübnan Hizbullahı’nı kapsayacak şekilde genişletti. İsrail’in Lübnan'ın başkenti Beyrut’un Dahiye bölgesindeki Hizbullah’ın ana karargahına 27 Eylül günü düzenlediği hava saldırısında Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah öldürülürken, İran devlet haber ajansı İRNA, İran Devrim Muhafızları Ordusundan Tuğgeneral Abbas Nilfuruşan'ın da Nasrallah'ın öldürüldüğü İsrail saldırılarında hayatını kaybettiğini açıkladı.
İsrail’in Hizbullah’a saldırısını, İran’a karşı bir yanıt olarak da okumak gerekir. Netanyahu, bunu zaten BM Genel Kurulundaki konuşmasında açıktan ifade etti. Hamas Siyasi Büro Başkanı İsmail Haniye’nin, cumhurbaşkanı seçimini kazanan Mesud Pezeşkiyan'ın yemin törenine katılmak üzere bulunduğu İran’ın başkenti Tahran'da İsrail’in suikastı sonucu hayatını kaybetmesinin ardından, İran yönetimi İsrail’e en sert biçimde yanıt verileceğini açıklamıştı.
Ardından ağustos ayının ilk haftasında, bir özel uçakla gizlice Türkiye’den havalanıp İran’a giden bir ABD heyetinin, İranlı yetkililerle yaptığı görüşmede, “Netanyahu büyük bir bölgesel savaş istiyor. Netanyahu'nun oyununa gelmeyin” mesajı verdiği gündeme geldi. ABD heyeti bu görüşmede Netanyahu’nun “kontrolden çıktığını” belirtirken, “İran'ın saldırması durumunda İsrail'i savunacaklarını ancak büyük savaş istemediklerini” İranlı yetkililere ilettiler.
Sonrasındaki gelişmeler, bu haberi doğrular nitelikteydi. İran, İsrail’e kendi ülkesinden misilleme yapmanın maliyeti yerine, başta Hizbullah olmak üzere, destek verdiği örgütler üzerinden cephe açmayı tercih etti.
Bu politikanın Hizbullah’a maliyeti, genel sekreteri dahil olmak üzere, üst düzey yetkililerini kaybetmeye varacak kadar ağır olurken, İran’ın tavrı, deyim yerindeyse, topu taca atmak biçiminde oldu. İran’ın Dini Lideri Ali Hamaney, ülkesinde beş günlük yas ilan ederek, “Nasrallah'ın kanının yerde kalmayacağını” söyledi ve “Bölgenin kaderinin başta Hizbullah olmak üzere direniş güçleri tarafından belirleneceği” ifadelerini kullandı. Yani ateşi doğrudan kendi eliyle tutmama siyasetini sürdürmek olarak okunabilecek bir mesaj. Ve bu aşamada, Hamaney'in güvenli bir yere götürüldüğünü öğrendik.
Sürece, 23 yıl kadar geriye çekilerek bakalım. ABD; 11 Eylül saldırılarını gerekçe göstererek 7 Ekim 2001’de Afganistan’a karşı savaş başlatırken, 20 Mart 2003’te de Irak işgalini başlattı. 10 yıl sonra geride büyük bir yıkım ve istikrarsızlık bırakan ABD, 2011 yılı sonunda Irak’tan çekilirken, elini bölgenin üzerinde tutmaya devam etti.
İran’ın Irak’taki etkisini kırmak amacıyla, 3 Ocak 2020’de ABD tarafından, Irak'ın başkenti Bağdat'ta havaalanına düzenlenen füze saldırısında İran Devrim Muhafızları Ordusuna bağlı Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani ve İran yanlısı Haşdi Şabi Örgütünün Başkan Yardımcısı Ebu Mehdi el-Mühendis öldürüldü.
Bu saldırının emrini veren dönemin ABD Başkanı Trump, “ABD'nin yıllardır Irak'a milyarlarca dolar harcadığını” belirterek, "İran, 15 yıl boyunca Irak'ta giderek daha fazla kontrolü ele aldı ve Iraklılar bundan mutlu değil. Bu durum asla iyi bitmeyecekti" ifadelerini kullandı. İran Dini Lideri Ali Hamaney ise “ABD saldırısının intikamının alınacağını” iddia ederken, ülkesinde 3 gün ulusal yas ilan etti.
Yani, ABD’li yetkililerin iddia ettiği gibi “Kontrol edemedikleri” bir İsrail değil, ABD’nin silah ve diplomatik desteğiyle, işgal ve suikastlar dahil olmak üzere onun yöntemini taklit ederek bölgenin ‘ABD’si olmaya çalışan bir İsrail var karşımızda.
İran yönetimi ise, Rusya’nın, Ukrayna ile savaşla meşgul olduğu için, cephe genişletip kendisine destek verebilecek durumda olmadığını da dikkate alarak, prestij kaybı maliyetiyle topu, domine ettiği, “Başta Hizbullah olmak üzere direniş güçlerine” atıyor.
Bu tablo içinde NATO üyesi hiçbir bölge ülkesinin İsrail’e diş göstermeyi göze alması beklenemez.
Tüm bu gerçeklik içinde, bazılarına ütopik bir retorik gibi gelse de, bölge ve dünya halklarından başka hiçbir güç caydırıcı bir varlık gösteremez.
- Diyarbakır notları: Seçim öncesi gelip ‘Ser sera, ser çava’ demeyin 16 Aralık 2024 04:52
- Kürt meselesinde bir ihtimal daha olmalı 13 Aralık 2024 04:57
- Sınırımızdaki yeni Afganistan ve kaostan rant devşirmek 09 Aralık 2024 07:00
- Geniş atılan ağda çıkışı aramak... 02 Aralık 2024 06:55
- Türkiye zor bir değişimin ağır sancılarını yaşıyor 25 Kasım 2024 06:35
- Ebedi barış mümkün mü? 18 Kasım 2024 04:23
- İki güncel rapor eşliğinde Kürt meselesini tartışmaya devam 11 Kasım 2024 04:47
- 'Çöle çevirdikleri yere barış geldiğini söylüyorlar' 06 Kasım 2024 05:33
- Bir siyaset olarak 'terörle mücadele' 04 Kasım 2024 07:07
- Erdoğan’ın Mevlana vurgusunun hikmeti ne olabilir? 31 Ekim 2024 08:07
- Mayınlı bir süreç 28 Ekim 2024 05:10
- Yenidoğan çetesi: Çürümenin ekonomi politiği 21 Ekim 2024 05:00