30 Eylül 2024 04:26

Koku ve hafıza

Yerde yatan bir köpek

Fotoğraf: Fatih Polat/Evrensel

Paylaş

İnsanlar astronot oldu, mühendis oldu, her bir şey oldu. Hasılı diğer hayvanlardan daha güçlü olmanın yollarını geliştirdi. Artık onlardan daha hızlı uçabiliyor, denizde ya da karada daha hızlı yol alabiliyor, radar sistemleri ile görüş keskinliği onları aşmış durumda. Hatta onlar kadar farklı koku üretip ticaretini yapıyor. Ama hayvanlar karşısında çözemediği bir bahis var: Koku alma duyusu.

Bırakalım onları aşan teknolojileri, hayvanlar kadar iyi erken koku alma sistemi henüz icat olmadı. O yüzden misal uyuşturucu ile mücadelede, arıdan köpeğe eğitilmiş hayvanlara muhtacız. Taşıma aracı olarak at ve eşeği, traktör niyetine öküzü kullanmayı bırakalı çok oldu ama koku alma gücü ile av köpeklerinin yerini alan bir araç henüz yok.

İnsan bedeninde koku alma duyusu 24 saat boyunca çalışan ve hiçbir zaman “kapatılamayan” tek duyumuzdur. Her koku bir prizma misali iyisiyle kötüsüyle olasılıklar gökkuşağı sunar bizlere. Günlük duygularımızın “Yüzde 75’ini etkiler ve hafızada önemli bir rol oynar.” Doğası gereği kokuların algılanması nesneldir ve insanın kültürel yapısına veya duygusal haline bağlıdır.

Bilimsel araştırmada kokular tarafından tetiklenen anıların, “Daha net hatırlandığı daha yoğun hissedildiği ve bireylerin daha duygusal olma eğilimi gösterdikleri” görülmüş. Aslında bu hepimizin yaşamlarımızda deneyimlediğimiz bir gerçeğin akademik arka yüzü.

Koku, hafızayı çok güçlü tetikler ve hafıza kayıplarında tedavi boyutu ile kullanılır. Ama bir o kadar da kimi hastalıkların erken tanısında düşük maliyetli ve etkin bir tanı aracı olarak geliştirilmektedir. Misal demans ile giden alzaymır hastalığı.

“İleri yaşlarda kokuları tanıma ve ayırt etmede bozulmaların alzaymır hastalığının erken habercisi olabileceği” verisinden hareketle alzaymır hastalığını saptamada koku tanıma testinin etkili olduğuna dair çokça çalışma ve rutin uygulama mevcut.

Bu vesile ile geçtiğimiz haftanın önemli sağlık başlıklarından birisinin 21 Eylül Dünya Alzheimer Günü olduğunu hatırlatmış olayım. Alzheimer Derneği verilerine göre “Her 20 yılda bir demanslı hasta sayısı ikiye katlanıyor.”

Ama korkmaya gerek yok. Kalbinize iyi bakmak, egzersiz yani hareket, sağlıklı beslenme, aktif bir sosyal yaşam ve aklı çalıştırmak demanstan korunmada etkin.

Risk faktörlerini tek başımıza iyileştiremeyiz. Misal “Hava kirliliği ve aşırı gürültünün insan sağlığına genel olumsuz etkilerinin yanı sıra bunamayı da beraberinde getirdiği” kanıtlanmış durumda diyordu Alzeimer Derneği geçen hafta basın toplantısında.

Ama şu fildişi kulelerde doğruyu söyleme faslını da aşmak gerekmiyor mu? Son basın toplantısını “Abdi İbrahim’in koşulsuz desteği ile” düzenleyen bu verimli derneğimizin, sermaye ile yan yana olan tereddütsüzlüğünü alzaymırr ile mücadelede ekoloji mücadelesinin içinde de bekliyor insan. Koku demiştik, elbet sermayenin ve hatta ekoloji mücadelesinin de bir kokusu var.

Ve aromaterapi, yani koku ile tedavi. Çay molalarında lavanta kokusunun işletmelerde üretimi arttırdığı, ortamda taze çilek aromasının çocukların testlerde daha iyi performans göstermelerini sağladığı, nane kokusunun atletleri daha hızlı koşturttuğu biliniyor.

Güzel aromalar doğanın bize bir armağanı. Ekoloji mücadelesi bu yönü ile de çok değerli.

Sağlıcakla kalın.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa