02 Ekim 2024 04:16

Tırmandırarak gerilimi azaltmak

Dahiye bölgesinde yer alan Laylaki ve Haret Hireyk mahallesine saldırıd

Fotoğraf: Houssam Shbaro/AA

Paylaş

İsrail’in bir süredir uyguladığı taktik hamleler Hizbullah Lideri Nasrallah suikastıyla zirveye ulaşmış durumda. İsrail 31 Temmuz’da Tahran’da Hamas Lideri İsmail Haniye’yi öldürmüştü. Böylece 7 Ekim 2023’ün üzerinden bir yıl geçmeden her iki örgütün lideri ortadan kaldırıldı, kadrolarına büyük kayıplar verdirildi. Bu koşullarda İsrail hedeflerine ulaştı, zafer elde etti diyebilir miyiz? Bu sorulara cevap vermek için İsrailli karar vericilerin hedeflerinin ne olduğu, onların gözünde zaferin neye benzediğini bilmemiz lazım. Lakin siyasi istikbali -hatta yargıdan kaçabilmek için yegane fırsatı- savaş olan bir hükümetin hedeflerini belirlemek kolay değil. Bu belirsizliğe bir de sahadaki gelişmelerin ve müttefiklerin, düşmanların ve tarafsızların bu gelişmelere verdiği tepkilerin belirsizliğini de eklemeli.

7 Ağustos’ta bu köşede İsrail’in Haniye suikastıyla, 13-14 Nisan 2024’teki İran, Hizbullah ve Husilerin hava saldırılarında kaybolan caydırıcılığını yeniden kazanmaya çalıştığını vurgulamış ve şu tespiti yapmıştım:

“Suikastlarla ve taktik manevralarla caydırıcılık kazanmak akla pek yatmıyor, ancak elde başka bir araç var mı? Yine bir güç gösterisinin mevcut çaresizliği, seçeneksizliği ifşa ettiği bir andayız. Şimdi daha büyük riskler alarak ve daha yüksek maliyetlerin altına girerek İsrail caydırıcılığı restore etmek için çılgın bir çabayla taktik avantajlar elde etmeye çalışıyor.”

Önce Hizbullah’a yönelik çağrı cihazı saldırısı, sonra Nasrallah’ın öldüğü ağır bombardıman ve dün geceden itibaren Lübnan’a yönelik kara harekatı kuşkusuz İsrail’in operasyon gücünü sansasyonel bir şekilde belgeliyor. Beyrut semalarında yükselen alevler güç gösterisinin hedefine ulaştığının, caydırıcılığın yeniden tesis edildiğinin bir işareti mi? İsrail, İran ve müttefiklerini dize getirdi mi?

İsrail’in istihbarat, teknoloji ve hava kuvvetini kullanarak -çoğu zaman büyük çapta sivil ölümleri umursamadan- gerçekleştirdiği taktik suikastlar kimi medya yorumcularında göz kamaştırdı. İsrail’e söven birçok hükümet liderinin de bu hamlelere gıptayla baktığı ve benzer operasyonların kısa zamanda yaygınlaşacağını öngörmek zor değil. Bu bağlamda İsrail’in stratejik-taktik davranışını açıklayan bir kavram öne çıktı: Tırmandırarak gerilimi azaltmak (escalate to deescalate). Kavramın popülerliği şu anda belirli bir politik ihtiyaca cevap vermesinden kaynaklanıyor. Bölgesel bir savaşın çıkmasını engellenmesi ve Gazze’de ateşkes ilanı ABD ve Avrupalı müttefiklerin resmi hedefiyken, bu kavram İsrail’in askeri başarılarının nihayet sükunete gidecek yolu döşediğini ima ediyor. Yani bu kavrama göre gerilimin azalması, krizin bitmesi, ateşkes sağlanması için şiddetin daha fazla tırmanması gerekiyor.

ABD hükümetine istihbarat alanında taşeronluk hizmeti veren Booz Allen Hamilton Şirketinden Uzman Jay Ross “Tırmandırarak gerilimi azaltmak” kavramının 2014’te açıklanan Rus milli savunma stratejisi ve bilhassa 2018’teki Amerikan nükleer duruş değerlendirmesinden sonra moda haline geldiğini belirtiyor. Ross kavramın sadece Rusya’nın nükleer silah kullanımı eşiğine odaklandığı için yanıldığını iddia ediyor. Gerilimi düşürmeyi amaçlayan caydırıcı saldırılar nükleer olmayan silahlarla da yapılabilir. Yazara göre Rusya’nın Suriye ve Ukrayna’daki askeri ve diplomatik hamlelerini açıklayan en uygun kavram “tırmanma kontrolü”. Bu kavram düşmanı her tırmanma düzeyinde askeri olarak yenmeyi değil, tırmanma sürecini kontrol etmeyi hedefliyor. Bu da elbette düşmanın tırmanma eşiklerinin doğru yorumlanmasını gerektiriyor. Ross’un değerlendirmesini temel alırsak İsrail’in Şam’da füze saldırısı, Tahran’da suikast, Beyrut’ta hava bombardımanı ve Lübnan’a kara harekatıyla İran’ın tırmanma eşiğini test ettiği sonucuna varabiliriz. Ross, tırmanma kontrolünün “Arzu edilen neticeye kullanılan silahın filli etkisiyle değil, ancak bir sonraki hamlenin riskini arttırarak ulaştığını” vurguluyor: “Tırmandırma kontrolü proaktif olarak bu riski kullanarak düşmanların daha düşük çatışma seviyelerinde caydırılmasını amaçlıyor.”

Tırmanma ve caydırıcılık arasındaki diyalektik ilişkinin herhangi bir aktör tarafından denetlenebilmesi mümkün mü? Alıntıladığım yazımda Netanyahu’nun tırmanma hakimiyetiyle caydırıcılığı birbirine karıştırdığını iddia etmiştim: “Bir gerilimi tırmandırma inisiyatifini sürekli elinde bulundurmak hiçbir aktörü saldırılmaz kılmaz. Bu bakımdan en azından ilan edilen hedefle uygulanan yöntem uyumsuz. Lakin bu kontrolsüz kumara set çekebilecek bir güç henüz ortada yok.” Dolayısıyla, Georges de La Tour’un “Karo Aslı Hilekar” tablosuna dikkat çekerek tırmanmanın herhangi bir aktörün eylemlerine, strateji ve taktiklerine indirgenemeyeceğini, yapısal bir dinamiği olan bir süreç olduğunu vurgulamıştım. Ross, tırmanma kontrolünü eleştirenlerin sürece yaptıkları vurguyu kabul ediyor, ancak bir farkın altını çiziyor: Tırmanma merdiveninin üst basamaklarında (örneğin nükleer silah kullanımı eşiği) Rus karar vericiler tırmanmayı kontrol edemeyeceklerini öngörüyorlar. Ancak düşük çatışma seviyelerinde Kremlin hem Suriye hem Ukrayna’da tırmanmayı kontrol edebildi. Ross’un gözlemi İsrail için de geçerli olacaksa çatışmanın her şeye rağmen düşük düzeyde tutulmaya çalışılacağını söylemek mümkün. Elbette “düşük düzeyden” kasıt sivil ölümler ve savaşın şiddetinin düşüklüğü değil, kullanılan silahların nükleer değil konvansiyonel olması.

Ross’un tırmanma kontrolünün yüksek ve düşük çatışma düzeylerinde farklı işleyebileceğine dair düşüncesini İsrail’in Lübnan’a kara harekatından sonra gözden geçirmekte fayda var. İsrailli karar vericilerin Rus karar vericilerden farklı düşünmeleri için birçok neden var. Bunların başında da İsrail’in tırmandırma kapasitesinin başlıca dayanağı olan ABD desteği geliyor. İsrailli karar vericiler için İran’a karşı ABD’nin dahil olduğu bölgesel savaş gayet arzu edilebilir yüksek bir eşik. Bu eşiğin riski İsrail’e güney Lübnan’da bir koridor oluşturmaya yetecek mi göreceğiz. Bölgedeki diğer koridor girişimlerine bakarsak Lübnan’da savaşacak bir müttefik ya da taşeron bulmadan bunu gerçekleştirmek ciddi zorluklar çıkaracak. Niyet ne olursa olsun kara harekatı, istihbarat, teknoloji ve hava kuvvetine dayanan hamlelerden çok daha farklı boyutlar ekliyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa