Enflasyon eşitsizliği
Fotoğraf: Volkan Pekal/Evrensel
Malumunuz maaş, ücret artışı gibi hususlarda enflasyona bakılıyor. Her altı aylık dönemde, ya da yılda bir gelirin kaynağına göre, gazeteler yeni maaşlar şu kadar, asgari ücret bu kadar olacak diye yayınlar yapıyor. Hatta son zamanlarda neredeyse her ay enflasyon oranı açıklanır açıklanmaz olası yeni maaş ve ücret tabloları sunulmaya başlandı.
Peki bu kadar önemli olan enflasyon nasıl ölçülüyor. Hayır niyetim burada ciddi ciddi bunu anlatmak değil ama dikkat çekilmesi gereken hususlar var. Çünkü enflasyonun hesaba katılması işçi sınıfının ve genel olarak emekçi kesimlerin ekonomik refahının ve bu refah seviyesi ile ilişkili politikaların belirlenmesinde kilit rol oynuyor. Asgari ücret, emeklilik maaşları, yoksulluk politikaları, sosyal yardımlar vb. birçok başlık enflasyon oranından etkileniyor.
En yaygın olarak kullanılan enflasyon ölçüsü Tüketici Fiyat Endeksi (TÜFE) iken ABD başta olmak üzere birçok ülkede Kişisel Tüketim Harcamaları (Personel Consumption Expediture) vb. farklı endeksler de söz konusudur. Ancak tüm bu ölçümlerin ortak noktası nüfusun bir bütün olarak karşı karşıya kaldığı ortalama mal ve hizmet fiyatlarında tek bir değişim varsaymasıdır. Bu varsayım gerçek olmadığı gibi gerçeği de gizleyen sonuçlar üretir. Nasıl Gayri Safi Yurtiçi Hasılanın (GSYH) toplam ölçümleri ekonominin farklı noktalarında ekonomik büyümedeki farklılıkları maskeleyebilirse, benzer şekilde enflasyonun toplam ölçümü de yoksulların karşılaştığı fiyatların ve fiyat değişikliklerinin orta gelirlilerden, orta gelirlilerin ise yüksek gelirlilerden, daha yapısal bir analizle toplumun farklı sınıflarının ve hatta sınıf içi farklı bileşenlerinin karşılaştığı fiyat ve fiyat değişikliklerinin birbirlerinden temelde farklı olabileceğini gizleyebilir.
Aslında farklı gelire sahip kesimlerin faklı mallar ve hizmetler tükettiği Alman istatistikçisi ve iktisatçısı Ernst Engel’den (1857) beri bilinmektedir. Ancak bu olgu üzerine yapılan çalışmalarda enflasyon olgusunun daha fazla görünür olmasıyla birlikte son zamanlarda bir artış dikkat çekiyor. Yeni çalışmalarda farklı kesimlerin enflasyon oranlarının farklılaşması “enflasyon eşitsizliği” bağlamında ele alınıyor. Çalışmalar gelir dağılımının en altında yer alanların yıllık enflasyon oranlarının, gelir dağılımının en üstünde yer alanlardan önemli ölçüde daha yüksek olduğunu ve bunun da gelir eşitsizliğini etkili bir şekilde artırdığını tespit ediyor. Gelirleri hızla artan en üst kesimin harcamalarından daha fazla pay almak için rekabet eden firmalar, bu kesimin tüketimine konu olan ürünlerin fiyat artışlarını düşük gelirli insanlar için üretim yapan firmalar gibi rahatlıkla artıramıyorlar. Bu da yoksullar aleyhine bir görünüm arz eden “enflasyon eşitsizliği” olgusunu pekiştiren ve gelir eşitsizliğini de besleyen bir unsur olarak beliriyor.
Çalışmalar farklı gelir grupları için farklılaşan enflasyon ölçümlerine dayalı olarak farklı ekonomik göstergelere doğru analizlerini genişletiyorlar. Soru şu hale geliyor? Eğer enflasyon bağlamında tek bir değişim oranı yoksa ve yoksulların enflasyon oranı hesaplandığından daha yüksekse bunun örneğin yoksulluk, gelir eşitsizliği vb. üzerindeki etkisi ne olur? Varılan sonuç çarpıcıdır: Gelire göre fiyatlardaki değişimi doğru bir şekilde hesaba kattığınızda (yani yoksullar için gerçekçi bir enflasyon oranından hareket ettiğimizde) yoksulluk belirgin bir şekilde artmakta ve gelir eşitsizliği genişlemektedir. Bu düzeltmelere dayalı olarak yapılmış bir çalışma ABD için yoksulluk içindeki kişi sayısında yaklaşık %8’lik bir artış, yoksulluk oranında %1 bir yükselme tespit ediyor. Bu 3,2 milyon daha fazla yoksul demektir. 1,7 milyon kadın, 1,5 milyon erkek. Yoksulluk değişimlerine çeşitli alt demografik gruplar bağlamında da bakılmış ve örneğin 1,1 milyon daha fazla yoksul çocuk, kadın reisli hanelerde 1,2 milyon yeni yoksul anne, 1,2 milyon fazladan yeni beyaz yoksul, 650.000 fazladan yoksul siyah birey gibi sonuçlara ulaşılmıştır. Yine başka bir yoksulluk ölçümü olan derin yoksulluğa bu yeni enflasyon ölçümleriyle bakıldığında 800.000 insanın daha derin yoksulluk sınırının altında kaldığı bulgulanmıştır. Özellikle de sosyal ve ekonomik yardım ve önlemlerin alınmasında yoksulluk sınırının önemi düşünüldüğünde, geleneksel tek bir değişim oranı veren enflasyon ölçümünün bu yardımlara ihtiyaç duyan insan sayısını olduğundan çok daha az gösterdiği açıktır. Yoksulların refahını artıracak politikalar geliştirmek için öncelikle onların refah düzeyini çarpıtan ölçüm tekniklerinden kurtulmak gerekir.
Farklılaştırılmış enflasyon verileri ile hane halkı gelirlerine baktığımızda da gelir dağılımının hem mevcut durumunun hem de zaman içindeki seyrinin açıklandığından çok daha kötü olduğu görülmektedir. ABD özelinde yapılan çalışmada 2004-2018 arasında en düşük %20’lik gelire sahip olan kesimin gelirinde %0.9’luk bir azalma görülürken, farklılaştırılmış enflasyon ölçümü ile bu azalma oranı %6.7’ye çıkmaktadır.
Çalışmalar enflasyonun gelir dağılımının en alt düzeylerinde daha yüksek olduğunu ortaya koymaktadır. Türkiye’de ise gelir dağılımının en altındakiler daha ziyade enflasyonun nedeni olarak ortaya konuyor. Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası Başkanı Fatih Karahan, ülke sermayedarının ücret mallarına yönelik olarak yoksul kesimin talep artışı karşısında üretimi artırmaktan aciz olduğunu açık etmeyi göze alarak “Tabii bir numaralı risk olarak gördüğümüz şey bizim beklentimizin bir miktar üzerinde gerçekleşen asgari ücret artışı… Şu anda tahmin ettiğimiz ama tam olarak ne kadar olacağını bilemediğimiz etki, asgari ücret artışının talep kaynaklı etkisi” şeklinde bir açıklama yapmıştır. Daha yakın zamanda açıklanan OVP belgesindeki “asgari ücret artışlarının dezenflasyon süreciyle uyumu gözetilmeye çalışılmaya devam edilecek” vurgusu da aynı anlayışı yinelemiştir.
Şimdi soralım ücretleri, maaşları, yoksul insan sayısını, sosyal yardımları belirleyecek olan enflasyon oranı, Türkiye’de tek bir değişim oranı yerine en azından gelire göre farklılaştırılarak hesaplansaydı gerçekte ücretler, maaşlar, sosyal yardımlara hak kazanan sayıları nasıl değişirdi? Çalışmalar bize olması gerekenin açıklananlardan daha fazla olacağını söylüyor. Biz ise enflasyondan daha fazla etkilenmiş kesimin gelirini daha da fazla azaltmaya çalışıyoruz. İşte size verili ekonomik göstergelerin sınıfsal sonuçları. O zaman tamamlayalım ekonomiyi ölçmek de sınıfsal bir meseledir.
- Lenin’den Keynes’e “teşekkür” mesajı 04 Aralık 2024 06:40
- İnsanlar her zaman sessizce ölmezler… 27 Kasım 2024 04:45
- “Marksist İktisatçı” olur mu? Ya da Nobel’in Marksist alternatifi… 20 Kasım 2024 05:49
- Arz-ı Hâl 13 Kasım 2024 04:59
- ABD seçimleri ve ekonomi 05 Kasım 2024 04:29
- Yüz bir yılda Türkiye kapitalizmi ve krizler 30 Ekim 2024 05:50
- Nobel vesilesiyle… 23 Ekim 2024 04:40
- Sineğe övgü… 16 Ekim 2024 04:56
- Doğru bilinen yanlışlar 09 Ekim 2024 04:55
- Cari açığı azaltmak başarı mıdır? 25 Eylül 2024 04:28
- OVP’yi yerli yerine koymak ya da bir fasit dairedir zulüm 18 Eylül 2024 05:15
- Ekonomi soğuk yenen bir yemektir 11 Eylül 2024 05:13