Gerçeğin kaydı, gerçeğin kaybı, soykırım normalleri

Gidecek Yer Yok filminden bir sahne

BAĞLANTILAR - 22

“Bu normal değil” yazıyor. Bu yüzyıla kadar normal sayılmayan şey, devletlerin sosyal medya hesabının olmasıydı. Bugün bir devletin en tepeden aşağı tüm askeri ve idari birimleriyle, görünür yahut görünmez küresel destekçileriyle ete kemiğe ve yönetenler kadar beyin kıvrımlarına sızılmış her yurttaşıyla birlikte ortak bir zihne kavuşmuş gibi, aynı fikirde olmayanları yok sayarak, böyle tek bir insanmışçasına, işte böyle çiğ ve dolaysız dile gelmesi, aslında yaşananla ne kadar tutarlı. Ulus-devlet denilen icat soyutluğundan, yapaylığından kurtulmalı, tek ses duyulmalı böyle. Saklanacak politik, ekonomik, diplomatik ya da askeri gaye yok. Kendi gökyüzünden inen bombaları gördüğünde İsrail, bir devlet olarak İsrail, böyle yazdı Twitter'a. “Bu normal değil.”

*

Filistin'de bir yıl önce başlamayan tarihin, daha kanlı ve vahşi son evresi başlayalı bir yıl oldu. Sadece bu sürede yüz binlerce Filistinli İsrail askeri güçleri tarafından öldürülmüş, onun kat be katı yerinden edilip sürülmüşken; hastaneler, okullar, mülteci kampları açıkça hedef alınmışken tüm yaşananların kabul edilemezliği birine nasıl anlatılır? Neyin tanıklığını duymak ister ikna olmak için, hangi anın görüntüsü fikrini değiştirebilir?

Gerçek fikir değiştirmeye yetmiyor. Bir bombanın kısa bir süre öncesine kadar kanlı canlı bir çocuktan bıraktığı parçalar, bu görüntüler gerçek, bakıyor, “ama” diyor gören. Biri “Ölülerimizi gömecek toprak kalmadı” diye yazıyor. Bir mecaz değil bu; sıkıştırıldıkları yeryüzü köşesinde canlılar, ölü olanları gömmek için toprakta yer açamıyor. Bunları makul bir hesap sayacak bir “ama”sı bulunabiliyor karşıdakinin. Çok geç, bugün her şey için çok geç gibi geliyor bazen, buralardan çıkamayız.

*

Tarihteki soykırımların failleri, sadece bunun için zamanları olduğundan değil, failliklerini gizlemeye, inkara çalışırlardı. Dünyanın geri kalanının eş zamanlı takip edebildiği, böylesine belgeli ve “haberim yoktu” demeye imkân bırakmayacak denli yaygınca bilinen bir örneği yok. Gerçeğin belgeleri bunu değiştirmeye yetmiyor.

*

Berlin Film Festivali’nde En İyi Belgesel Ödülü'nü almasıyla tartışma yaratan “Gidecek Yer Yok” (No Other Land) adlı belgesel gücünü bir Filistinli ile bir İsrailli gencin birlikte iş yapmasından almıyor. İsrail devletinin politikalarını desteklemeyen, İsrail'de ve demokratlığın vitrini yıkılmış tüm Batı ülkelerinde bunu açık yüreklilikle dile getiren Yahudiler neyse ki hiç az değiller. Film, Berlinale sahnesinde de görülen Basel Adra ve Yuval Abraham’ın dışında iki kişinin daha eseri aslında. Biri Adra gibi Masafer Yatta'da büyümüş Hamdan Ballal, diğeri de Abraham gibi Yahudi ve gazeteci olan Rachel Szar. Hepsinin ortak özelliği ise bu filmden, her şeyden önce gerçeğin gücüne inanmaları.

Yirmili yaşlarının sonlarındaki Basel Adra, hukuk eğitimi almış olsa da hayatta adalete en yakın şey için kanıta ihtiyaç duyulacağını beş yaşından beri biliyordu. Son derece politik biri olan babasının hatırladığı ilk tutuklanışı o beş yaşındaykendi. Belgeseli büyüten çekirdeği onun, ailesinin, Filistinlilerin İsrail askeri güçleriyle, dozerlerle her karşılaştıklarında olanları kaydetme ihtiyacı oluşturuyor aslında. Geçmişe ait görüntüler de var filmde. Basel, Masafer Yatta'da askeri bölge ilan edilerek boşaltılmak istenen köylere yönelik İsrail devlet şiddetini 15 yaşından beri bizzat kaydediyor.

*

İki binli yılların başından itibaren İsrail devletinin şiddetini kameralarla kaydetmek Filistinlilerin direniş repertuvarında yer aldı. Yeryüzünün mahkemeleri yetsin yetmesin elde kanıt bulunması iyiydi, en azından askerler üzerindeki anlık caydırıcı etkisinden faydalanılabilirdi. Üzerine doğrultulmuş namluya doğru yürüyüp ya da yakınları yerde sürüklenirken “Kaydediyorum” diye bağıran Filistinlilerin sesleri. Ne çok gördük böyle kayıt. Bir silah olarak kamera. Sonra cep telefonları yaygınlaştı, Basel ve Hamdan büyüdü. Hangi görüntünün gerçek olduğunun bilinmediği ve bunun da hiçbir şeyi değiştirmediği bir zamanda, kaydedildiğinde gerçeğin bir etki doğuracağına inanarak büyüyen son kuşak mı onlarınki?

*

Aynı yaşlardaki Yuval Abraham ve Rachel Szar ise boşaltılmak istenen ama gündüz yıkılan evlerin yerine gece yenisini dikmek kadar hızla, inatla buna direnen Filistinlilerin hikayesini yazmak için gelen gazeteciler. Yuval ve Basel'in çekim yaptıkları beş yılda derinleşen ilişkilerini gösterirken “işte kardeşlik mümkün” tonlu, şu an hiçbir şeye kafi gelmeyecek bir hümanizmden öteye geçip, aralarındaki eşitsizliğe ve farklara dürüstçe ve ironiyle bakabiliyor film. Çünkü film yapmak için değil, gerçeğin bir şeyi değiştireceğine inandıkları için yola çıkmışlar. Yuval bir gazeteci, yazdığının etki edeceğine inanıyor. Bu bir yılda İsrail ordusunun yapay zekayı nasıl doğrudan sivillere yönelik kullandığına, bilişim devlerinin buna nasıl destek olduğuna dair ses de getiren haberler yaptı. Programın adı: Lavanta.

*

Baktım, geçen hafta Basel ve Yuval, Basel'in babasının bir kez daha gözaltına alınışının haberini paylaşmış. İsrail askerleri köylülerin gözlerini bağlayıp bazen bir köşede saatlerce bekletiyor böyle. On yıllardır çıkmamak için direndikleri toprak, gözü kapalı sana her bir ağacını, yıldızını sayar. Bir işkence olarak gözlerini bağlıyorlar, görmesinler diye, kaydetmesinler diye. Her şeye rağmen.

Not: “Gidecek Yer Yok”u geçen haftalarda yapılan Ayvalık Film Festivali'nde izledim. Film başka vesilelerle buralarda yeniden gösterilecektir diye düşünüyorum.

Evrensel'i Takip Et