05 Ekim 2024 04:33

İktidarın anayasa histerisine şiddetle karşı çıkılmalıdır!

Fotoğraf: AA

Paylaş

AKP-MHP koalisyonu kendi selametleri için yeni anayasa histerisine kapılmış bulunmaktadır. Antidemokratik yönetimlerin baskıcı ortamında yapılan anayasa demokratik olamayacağından, iktidarın bu talebine şiddetle karşı çıkılmalıdır. İktidarın göstermelik yumuşama aldatmacaları da hep kendi despotik amacına yöneliktir. Zira Seçim Komisyonu tarafından seçime girmesi kabul edilmiş ve halkoyları ile seçilmiş olan Can Atalay’ın parlamentoya dönme konusu üzerinden yargı sisteminin AKP tarafından araçsallaştırılarak, yeni anayasa yapım yolunun zorlanması AKP’nin örgütsel ve kişisel bekası uğruna tüm kurumlarının tahribi ve geleceğinin karartılmasıdır.

Hukuk sistemleri kesinlikle değiştirilemez anlamımda kutsal hükümler değildir. Her kurum gibi hukuk hükümleri, hatta kurumları da değiştirilebilir, ancak değişimler uzun tarihsel deneyimlerden süzülerek gelen genel kurallar çerçevesinde gerçekleştirilebilir.

Derin bir hukuk tartışmasına girmeden, genel seçimlerden sonra seçilen ve mazbatasını alan bir milletvekilinin parlamentoda yaptığı ilk icraatın, içinde “Anayasaya sadakatten ayrılmayacağıma; büyük Türk Milleti önünde namusum ve şerefim üzerine andiçerim” ifadesi geçen yemin metnini, namusu üzerine yemin ederek okuması, tümü ile yeni anayasa inşa yolunu kapatır.  

Milletvekillerinin namus ve şerefleri üzerine anayasa metnine sadık kalacaklarına dair yemin ettikten sonra nasıl olur da anayasaya uyulmaz, hatta bu anayasanın tadiline kalkışılır, yani verilen namus sözünden cayılır? Anayasa’ya yemin, Anayasa’nın hiçbir maddesinin değiştirilemeyeceği ya da ufak bazı ilaveler yapılamayacağı anlamına gelmez. Ancak, Anayasa’da yapılması tasarlanan değişikliklerin var olan anayasanın lafzına ve ruhuna uygun olması gerekir. AKP’nin tasarladığı ve milletvekillerine dayattığı yeni anayasa yapımı, Anayasa’ya göre seçilmiş ve Anayasa üzerine yemin etmiş hiçbir milletvekilinin haddi olamaz.    

Veri Anayasa’ya göre yapılmış seçimler sonucu seçilen milletvekillerinin Anayasa’ya göre yaptıkları yemin sonrasında, ne denli çoğunluk oluşturursa oluştursun, anayasanın ruhunu değiştiremez ve farklı ruhta bir anayasa yapılamaz. Çünkü genel anayasal hükümler çerçevesinde seçimle işbaşına gelmiş olan meclisler, veri anayasa çerçevesinde çalışan “kurulu meclislerdir.

Hiçbir anayasa kesinlikle değiştirilemez ya da yenisi yapılamaz değildir. Anayasanın lafzen ve ruhen değiştirilmesi dahi mümkündür, ancak bu olanak kurulmuş ya da oluşturulmuş meclisin tasarrufunda değil, özel olarak oluşturulan ve anayasayı yaptıktan sonra dağılan ‘kurucu meclis’ tasarrufundadır. Bugünlerde Türkiye’nin yaşadığı garabet, Anayasa’ya göre oluşturulmuş Meclis çatısı altında lafzen ve ruhen yeni bir anayasa yapılmak istenmesidir, hatta histerik olarak dayatılmasıdır. Dünyada eşi benzeri bulunmayan başkanlık sistemine geçişi sağlayan anayasa değişikliği ve Anayasa’da yapılmış daha birçok değişiklikler de kurucu meclis kuralı atlanarak yapılmıştır. Teknik hukuk bilgisine dahi gerek olmadan şunu açıkça iddia edebiliriz ki, basit mantık dahi siyaset rejiminin değiştirilmesi konusunun ancak kurucu meclis tarafından yapılacak yeni bir anayasa ile gerçekleştirilmesi gerekirdi. Peki, bu durum nasıl oldu? Maalesef, AKP yanlı hukuk danışmanlarının yol göstermesi ve etik kuralların çiğnenmesiyle oldu/oluşturuldu. Bu uygulamada halkın anayasa kavramı, devlet ve hükümet ayırımı konularındaki görüşü suistimal edilmiştir. 

Ülkede hukuk sistemi araçsallaştırılıp, siyasi otoritenin hizmetine alınma garabeti maalesef AKP döneminde zirveye ulaşmıştır. Günümüz koşullarında hukuk alanının zorlanması salt AKP’nin orijinal fikri olarak görülemez. Cumhuriyet yönetiminin Batılılaşma şeklinde kurgulanan kuruluş felsefesinden günümüzün Ortadoğu’laştırma mantığına geçiş Batı dünyasının Türkiye üzerindeki planının bir sahnesidir. Bu sahnenin Batı’ya sağlayacağı avantaj ikilidir. Birincisi, Batı Türkiye’yi kendi alanı dışında tutarak, bazı imtiyazlardan mahrum, fakat sömürüye açık hale getirmek istemektedir. İkincisi, Müslüman ve görece en fazla Batılılaşmış görüntüsüyle Türkiye’yi İslam ülkelerine örnek oluşturarak, onları da Türkiye’nin peşinde hem sömürüye açık, hem de ılımlı İslam safsatasına hapsederek, İslam’ın ruhsal yapısını kapitalizm sömürü havuzunda eritmektir.  

Öyle anlaşılıyor ki, İslam motifli yeni anayasa önerisi, salt AKP, ya da lider, hatta geri yapılı sermaye tercihi olmayıp, yeni şekillenen dünyasal koşullarda Batı emperyalizminin kendi yönünde amaçladığı politikanın etkin bir aracı rolünde devreye sokulmaya çalışılmaktadır. Ulusları olduğu kadar ulusların kutsallarını da bizzat uluslardan ve onların liderlerinden daha derin inceleyen ve izleyen Batılı merkezler, komünizmi şimdilik halletmiş olarak, bu kez de gelecekte kendilerine yeni tehdit olarak gördükleri İslam’a yönelik önlemler düşünmektedir. Kısacası, zannedildiği gibi, AKP kendi oyununu oynamamakta, bir kez daha kandırılmış olarak ya da FETÖ’yü ikame ederek, Batı’nın emrinde İslam dininin felsefesini, şekli kurallara ezdirerek, Batı’nın içini ferahlatmaktadır. Halkımızın büyük çoğunluğunun “Alnın secdeye değmesi” ifadesiyle dindarlık olarak gördüğü bu program toplumu eleştirel düşünceden uzak tutmakta ve halkın büyük bölümünü emperyalistin dürtüsündeki siyasi erkin güdümüne sokmamaya hizmet etmektedir.  

Anlaşılan şudur ki, gerçek anlamda ekonomik ve sosyal alanda ilerleyerek Batılılaşmanın gerçekleştirilmesi ancak güçlü liderler ve aydınlanmaya yönelik halklarının harcı iken; bilinçsizce Batı’nın oyununa uymak ve emrine girmek, cahil cesareti ile siyasete soyunan dar ufuklu siyasilerin harcı olsa gerek!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa