'İç cepheyi güçlendirelim' çağrısı, muhalefet ve emek güçlerine arkamızda hizalanın çağrısıdır!
Fotoğraf: Murat Çetinmühürdar/TCCB
1 Ekim günü TBMM kendiliğinden toplandı. Ama 1 Ekim günü siyasette olanlar, en azından önümüzdeki günlerde, belki haftalarda, aylarda da siyasi gündemi belirleyecek tartışmaları başlattı.
Aslında pazartesi “normal” başlamıştı!
O gün Sinan Ateş cinayeti davasının karar duruşmasının ilk oturumu yapılacaktı. Bu yüzden de Devlet Bahçeli’nin mahkemeye ayar vereceği bir konuşma yapması bekleniyordu!
Öyle de oldu pazartesi öğleden önce partisinin grup toplantısında kürsüye çıkan MHP Genel Başkanı Bahçeli; "Herkes haddini bilsin, hudut ihlalinden kaçınsın. Halk TV ve CHP ayağınızı denk alın. Dört soytarı muhabirle Milliyetçi Hareket Partisini sorgulayamazsınız, sorgulatmayız" dedikten sonra CHP Genel Başkanı Özgür Özel'e, "İddiaların aynen şahsın gibi çürüktür" diyerek hakaret etmeyi de ihmal etmedi.
Aynı gün öğleden sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan Mecliste milletvekillerine hitap etti. CHP, Erdoğan Genel Kurul salonuna girerken yıllardır sürdürdüğü ayağa kalkmama tutumunu değiştirdi Erdoğan’ı ayakta karşıladı. Ama CHP Meclis grubundan bazı milletvekilleri bu karara uymamak toplantı salonuna girmeyerek bazıları da girip ayağa kakmayarak bu karara uymadı.
Konuşmasında Erdoğan sözü İsrail’in Filistin ve bölgede giriştiği katliamlara getirerek bu konuda “Dünyanın üstüne düşeni yapmadığı”na dikkat çektikten sonra asıl söylemek istediğine geldi: “Vadedilmiş topraklar hezeyanıyla hareket eden İsrail yönetiminin Filistin ve Lübnan'dan sonra gözünü dikeceği yer bizim vatan topraklarımız olacaktır… Netanyahu Hükümeti Anadolu'yu da içine alan bir ham hayal peşinde koşmaktadır!”
Öğleden önceki grup konuşmasında CHP’ye ve gazetecilere “ayar verme” konuşmasından sonra Meclis toplantısına da herkesten önce gelen Bahçeli, Erdoğan’ın konuşmasından sonra DEM Parti gurubuna giderek eş başkanların ve milletvekillerin elini sıkıp hal hatır sorarak beklenmedik bir hamle yaptı.
ÇÜRÜMÜŞ SİYASETTE BİR GÜN NE UZUNMUŞ!
Yıllardır, “HDP derhal kapatılsın, DEM Parti de kapatılsın. Hazine yardımı kesilsin. Milletvekilleri cezaevine konsun. Bunlar teröristlerin Meclisteki uzantısıdır” demeyi diline pelesenk eden Bahçeli’nin DEM Parti gurubuna gidip böyle yaklaşmasına “Hayırdır inşallah” diyenlere de “Beni harekete geçiren Sayın Cumhurbaşkanımızın yaptığı konuşma. İktidarıyla muhalefetiyle Meclisin hasımlarımıza korku verecek bir şekilde çalışması elzemdir” diyerek, tutumunun öylesine bir “nöbet hali” olmadığını söylemiş olurken siyasetteki “dün dündür bugün bugün” çürümüşlüğünün her halde kolay unutulmayacak bir örneğini sundu!
1 Ekim Pazartesi günü daha bitmedi! Akşam verilen kokteylde Bahçeli, Özgür Özel’le karşılaştı. Hararetli ve iki elle yapılan el sıkışma eşliğinde Bahçeli, “Sizi kırmadım inşallah Özgür Bey. Siyaset icabı böyle konuşuyoruz. Yoksa…” dedi. Özel de Bahçeli’ye “Hayır kırılmadım. Saygı sevgi eksik olmasın yeter…” diyerek vücut diliyle de Bahçeli’nin bu “kibarlığını” karşılıksız bırakmadığı gibi sonradan bu tutumu Bahçeli’nin normalleşmeye katkısı olarak da değerlendirdi!
Tabii 1 gün içinde olan bu baş döndürücü gelişmeler CHP içinde ve CHP’ye oy veren çeşitli çevrelerden tepkilerle karşılandı. Mecliste Erdoğan’ın CHP grubu tarafından ayağa kalkarak karşılanmasına tüm grubun uymaması, Kılıçdaroğlu’nun bu sıkıntıları kullanmak için harekete geçeceğinin işaretleri de dikkate alındığında Özel ve ekibinin hayli zorlanacağı günlere geldikleri anlaşılmaktadır.
İSRAİL’İN TÜRKİYE’Yİ TEHDİT ETTİĞİ NE KADAR GERÇEK?
Pazartesiden beri siyasetteki tartışmalar; Erdoğan’ın, “İsrail’in gözü topraklarımızda” demesiyle birleşince Cumhur İttifakının ülkedeki siyasi iklimi belirlemek için iki ayaklı bir strateji hazırladığı anlaşılmaktadır. Ki, bu stratejinin bir ayağının “yeni anayasa ihtiyacı” öteki ayağının da “İsrail’in Türkiye topraklarını hedef alan bir tehdit olduğu” iddiası oluşturacak görünmektedir. Bu konuda Erdoğan ve Bahçeli anlaşmıştır!
“Yeni anayasa” etrafında kopartılan gürültülü girişimler gerçek bir anayasa yapma girişimi olamadığı bu köşede ve gazetemizde de değişik vesilelerle yazıldı, yazılıyor. Bu yüzden de burada Erdoğan-Bahçeli ittifakının ya da Cumhur İttifakının siyaseti motive etme stratejisinin yeni ayağı olarak ortaya attıkları “İsrail tehdidi” iddiası üstünde duracağız.
Her şeyden önce belirtelim ki Yahudi mitolojisi de diyebileceğimiz kimi dini menkıbelerde “vadedilmiş topraklar” efsanesi vardır. Ama ne geçmişte ne de bugün İsrail’in Anadolu toprakları üstünde bir iddiası olmuştur. Hamasete çok da ihtiyacı olan son bir yıl içinde bile en aşırı siyonistler de dahil, Türkiye’nin toprakları üstünde ima yoluyla bile hak iddiasında bulunan bir İsrailli yetkili olmadı.
Ama içinde AKP’li ve MHP’li ideologların olduğu yeni Osmanlıcılar her platformda eski Osmanlı toprakları üstünde (Bunların başında İsrail’in de içinde olduğu bölge de vardı) hak iddiasını pervasızca dile getirdiler. 2007’den itibaren girilen “Aktif dış politikaya yönelme”nin arkasında bu iddialar da vardı.
Ama bu kadar da değil. Erdoğan, daha iki ay önce Rize'de yaptığı bir halk toplantısında; "Biz nasıl Karabağ'a girdiysek, nasıl Libya'ya girdiysek, bunun benzerini aynen onlara (İsrail) da yaparız" diyerek açıkça İsrail’i tehdit etti. Ama İsrail’in çılgın siyonist yetkilileri bu tehdide “Biz de Gazze’ye girdiğimiz gibi Türkiye’ye de gireriz” demedikleri gibi bu doğrultuda bir imada bile bulunmadılar. Çünkü en çılgın siyonistler bile böyle bir iddiaya kimsenin inanmayacağını biliyorlar.
BÖLGEDEKİ ETKİSİZLİK BÖYLE Mİ KAPATILMAK İSTENİYOR?
Dahası Erdoğan, 9 Mart 2022’de İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog’u Ankara’da ağırladı. Eğer 7 Ekim 2023’te savaş başlamasaydı, Erdoğan 2023 bitmeden Netanyahu’yu da Ankara’da ağırlamak için sabırsızlanıyordu!
Ve dahası Erdoğan, İsrail Filistin’de soykırıma varan katliamlarını sürdürürken 7 ay boyunca İsrail’le ticaretini hiçbir şey yokmuş gibi sürdürdü. Bugün de resmiyette inkar edilse de üçüncü ülkeler üstünden İsrail’le ticaretin sürdürüldüğü de artık herkesin bildiği bir gerçek.
Arkasında ABD başta ve Batılı emperyalistler olmasa İsrail’in sırdan bir bölge ülkesi olma ötesinde bir role sahip olamayacağı apaçık ortadayken Erdoğan iktidarı Kürecik Radar Üssü gibi İsrail’e istihbarat akıtan bir üssü kapatmadığı gibi NATO içinde de tesanütü bozmamaktadır. İsrail’e destek için Doğu Akdeniz’e gelen Amerikan savaş gemileri Türkiye’nin limanlarında moral toplama ziyareti yapmaktadırlar.
Yani Türkiye yüksek sesle İsrail’e hakaretler edip sert mesajlar vermektedir ama pratikte İsrail’e karşı bölgedeki en etkisiz ülke durumuna da düşmüş bulunmaktadır.
Abartılı söylemlerin, “İsrail’in bizim topraklarımızda gözü var” iddiasının böyle “somut ve yakın bir tehdit” olarak gündeme getirilmesinin arkasındaki nedenlerden birisi de bu etiksizliğin üstünü örtmek olduğunu söylemek yanılış olmaz.
‘İÇ CEPHEYİ GÜÇLENDİRELİM’ NE DEMEK?
Öyle görünmektedir ki ”İsrail tehdidi”nin içerideki karşılığı “İç cepheyi güçlendirelim” olmaktadır.
Bunu hem Erdoğan hem de Bahçeli saklamıyor. Tersine pazartesi gününden beri atılan ve bundan sonra atılacak adımların da asıl amacının “İç cepheyi güçlendirme” adına olacağı anlaşılıyor. Yani muhalefete özetle “Birbirimizle değil İsrail’le uğraşalım” denmek isteniyor.
Bunun pratikteki karşılığı ise; işçilerin, emekçilerin, emeklilerin, kadınların, gençlerin, Kürtlerin, Alevilerin, depremzedelerin,…kendi taleplerini bırakıp “Vatan elden gidiyor onun için hepimiz iktidarın arkasında hizalanmalıyız” kuyruğuna girmesidir. Kısacası bu çağrı, “Muhalefete muhalefet etmeyi bırakın majestelerinin muhalefeti olun”, emek güçlerine ise “Taleplerinizi geri çekin vatan savunması için her mihnete katlanın” çağrısıdır.
Eğer muhalefet (tabi sendikalar emek örgütleri) gibi güçlerin bir bölümü bile bu çağrıya olumlu yanıt verirse Erdoğan-Şimşek programı rahatça uygulanabilecek, tek adam rejiminin sarsılan ekonomik, sosyal temeli yeniden organize edilebilecek diye düşünüyorlar.
Buna uymayanlara ise bugüne kadar yaptıkları gibi, “dış güçlerin uzantısı”, “FETÖ’cü”, “terör iş birlikçisi”, “bölücü”, “vatan haini”…gibi sıfatlardan sıfat beğenme dayatılacaktır!
Gelişmelerin seyrinin hangi yönde olacağını ise çok geçmeden göreceğiz.
- Asgari ücret miktarı, AÜTK'ye bırakılamayacak kadar ciddi ve önemli taleptir! 08 Aralık 2024 04:44
- Suriye'de çıkar peşindeki herkes operasyonun içinde ama kimse rolünü kabul etmiyor 05 Aralık 2024 06:45
- Eğer ‘Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiç birimiz’se... 01 Aralık 2024 04:54
- İşçilerin özelleştirmeye karşı cepheden ‘hayır’ demekten başka bir seçeneği yok! 27 Kasım 2024 06:55
- Tek adam yönetiminin ülkeyi nereye getirdiğinin bir haftaya sığan fotoğrafıdır! 24 Kasım 2024 04:47
- Bakan Tekin ve arkasındakiler laikliğe cepheden savaş açan bir konumdadır! 21 Kasım 2024 04:52
- İktidar 'iç cepheyi güçlendirmek' istiyor, emek ve demokrasi güçleri ise 'birleşik mücadele' diyor 17 Kasım 2024 04:44
- Ülke ve halkın sorunlarını çözmeyen iktidar yeni suç ve cezalar ihdas ediyor 13 Kasım 2024 04:58
- Sermaye ve emek güçleri arasında sert mücadeleler dönemi! 10 Kasım 2024 04:46
- İktidar kayyımı muhalefeti ezmenin koçbaşına dönüştürüyor 06 Kasım 2024 04:58
- Tek gerçekçi seçenek yığınların siyasete doğrudan müdahale ettiği bir mücadeledir! 03 Kasım 2024 04:47
- İnsanca yaşayacakları bir asgari ücret için işçiler kendi ölçütlerini koymalı! 31 Ekim 2024 07:58