06 Ekim 2024 04:32

İsrail devleti terörü neleri örtüyor?

Fotoğraflar: TCCB, Evrensel (Kolaj:Evrensel)

PAZAR
Paylaş

Gazze’deki vahşet tüm yoğunluğuyla sürerken, İsrail devlet terörünün ekranları doldurduğu bir hafta geçirdik.

* 30 yılı aşkın süredir Hizbullah'ı yöneten Hasan Nasrallah ve çok sayıda üst düzey Hizbullah yöneticisi İsrail'in düzenlediği hava saldırısında öldürüldü.

* İsrail ordusu Lübnan'a girerek yeni bir cephe açtı.

* İsrail’in Lübnan'daki El Bas Mülteci Kampına yönelik saldırısında Hamas Yöneticisi Fetih Şerif Ebu El Emin, eşi ve iki çocuğuyla birlikte öldürüldü.

* Beyrut'ta düzenlenen bir saldırıda Filistin Halk Kurtuluş Cephesinin üç üyesi öldürüldü.

* İsrail Yemen'deki Husileri hedef aldı, liman ve enerji tesislerini bombaladı.

* Birkaç günlük sessizliğin ardından İran İsrail'e yüzlerce balistik füzeyle cevap verdi.

* İsrail’in Beyrut'un güneyine yönelik hava saldırıları hız kesmeden devam etti. Lübnan Sağlık Bakanlığı, İsrail saldırılarında 127'si çocuk olmak üzere 2 bine yakın kişinin öldüğünü açıkladı.

* İsrail uçakları Şam'ın Mezze bölgesindeki Hizbullah güçleri ve İran destekli gruplara hava saldırısı düzenledi. Şam’a düzenlenen bir başka saldırıda Nasrallah’ın damadı Hasan Kasir ile İran Devrim Muhafızları Üyesi Mecid Divani öldürüldü.

Hafta boyunca dehşet verici görüntülerle sarsıldık. Siren sesleri eşliğinde sığınaklara koşan sivillerin ve sığınağı olmayanların çaresiz görüntüleri içimizi acıttı. Üstelik İsrail savaş kabinesinden çıkan İran’a sert yanıt verilmesi kararı, İsrail devlet terörünün hız kesmeden devam edeceğini gösteriyor ve bu çılgınlığa “dur!” demek her şeyden önce bir insanlık görevi. Ancak, bu gündemin iç siyasette bir sis bombası etkisi yaratmak için kullanılması üzerinde durmak, bunu yapanların hem bölge hem de ülkemiz halklarına yaptığı haksızlığın altını çizmek gerekiyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, TBMM’nin açılışında yaptığı konuşmada, İsrail'in Türkiye’ye saldırma ihtimali olduğunu ima ederek; "'Vadedilmiş topraklar' hezeyanıyla hareket eden İsrail yönetiminin, tamamen dini bir fanatizm ile Filistin ve Lübnan'dan sonra gözünü dikeceği yer, açık söylüyorum, bizim vatan topraklarımız olacaktır.” ifadesini kullandıktan sonra “Antakya ile Gazze arası, Ankara ile Aydın arası kadardır. Yani işgal, terör, saldırganlık hemen yanı başımızdadır” dedi ve “iç cepheyi” güçlendirmekten bahsetti.

Erdoğan’ın “uyarı”sı ve yıllardır her fırsat kullanılarak kutuplaştırılmış, refah düzeyinde, vergi adaletinde, kamu atama listelerinde buluşamayan halkı ‘iç cephe’(?) oluşturmaya çağırması, hafta boyunca iktidar yanlısı medyanın yayın çizgisiyle desteklendi. Hem haber bültenlerinde hem de tartışma programlarında işçi direnişlerini, Sinan Ateş’in katillerinin yargılandığı mahkeme salonundaki tehdit ve küfürleri, salon dışında Ateş’in ablasına yönelik şiddeti, DİSK’in “Artık yeter, geçinemiyoruz!” sloganıyla Ankara’da düzenlediği “Büyük İşçi Buluşması”nı, pazar yerlerinde yükselen pahalılık çığlıklarını, temizlenemeyen okulları görmeyen medya, sadece bu konuya odaklandı.

Filistin’de halk bir soykırımla karşı karşıyayken, Filistin ve Lübnan’da milyonlarca insan susuz, yemeksiz, evsiz, tuvaletsiz halde yaşam mücadelesi vermekteyken, Ortadoğu kaynarken İsrail devlet terörü ve yıkıcı etkisi, bir haysiyet meselesi olarak elbette öncelikler sıramızın en tepesinde yer alacak.

Ancak, Fernas maden işçisinin Ankara girişinde polis tarafından yolunun kesildiği, Mersen işçisine “Devlet arkamızda, sendikayı sokmayacağız” denildiği, Yolbulan Metal işçisinin grevini kırmak için patronun gecesini gündüzüne kattığı, Polonez işçisinin ters kelepçelenip darbedildiği, yetmez gibi bir de kaymakam tarafından şov yapmakla suçlandığı, As Plastik işçisinin Petrol İş’e üye olduğu için bedel ödediği, sendikalı Tarkett işçisinin sendika mahkemeden yetki aldıktan sonra işten çıkarıldığı, Akcanlar Tekstil işçisinin kokulu-böcekli yemeğe layık görülüp, Kod 46 ile işine son verildiği, kadın KLS Metal işçisine mobbing uygulandığı, ülkenin dört bir yanında taşeron belediye işçisinin, moto kurye emekçisinin güvenceden yoksun bırakıldığı koşullarda gündem karartma taktiklerini kabul edemeyiz.

İşçi mücadelesini ve toplumsal adalet arayışını görmezden gelen, halkın tepkisini gereği gibi yansıtan medyayı hainlikle suçlayan, üstelik Azerbaycan’daki savunma sanayi fuarına bir İsrail kurumu ile birlikte sponsor olmakta sakınca görmeyen akla karşı hem Filistin halkının muhteşem direnişini hem de Türkiye işçi sınıfının direngen çoban ateşlerini aynı anda ve hepsinin aynı öneme sahip olduğunu belirterek savunmak gerekiyor.   

***

Forbes dergisinin haberine göre ABD’nin en zengin 400 kişisinin 5.4 trilyon doları bulan toplam serveti geçen yıldan bu yana yaklaşık olarak 1 trilyon dolar artış gösterdi. Hal böyleyken, gündemi belirleyen etken ‘Vadedilmiş topraklar’ ya da dinsel ayrımlar değil, küresel düzlemdeki sömürü ilişkilerini sürdürme kaygısı. Bu nedenle, asıl meselenin İsrail’in Ortadoğu’da koçbaşlığını yaptığı dünya düzeninin ve trilyon dolarlık servet artışlarının korunması olduğunun gün ışığına çıkarılması, bunun yerine sömürü perdelemesi yapanın ifşa edilmesi görevi önümüzde duruyor.

7 Ekim 2023’ten bu yana yükselerek artan gerilim, dünyayı üçüncü kez topyekûn bir savaşa sürükleyebilecek gelişmeleri beraberinde getirdi. Küresel bölüşüm kavgasının derinleşip, sıcak savaşlara dönüşme potansiyeli taşıdığı bir dönemdeyiz. İsrail’in artık iki cephede yürüttüğü savaşın yakın dönemde barış umutlarını zayıflattığı bu süreçte, elbette Türkiye’nin uluslararası siyaseti ve iç siyasal faktörleri karşılıklı olarak birbirini etkileyecek. Ancak, bu etkileme sürecinin gündem değiştirmek yerine ilkeler üzerinden şekillenmesi için çaba göstermek hepimize düşüyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa