06 Ekim 2024 03:57

İsrail’le uzlaşıp anlaşma mı, mücadele mi?

Fotoğraf: Nisa Sude Demirel/Evrensel

PAZAR
Paylaş

İsrail, Ortadoğu’nun belalısı. Saldırganlığı katliamlarıyla kanıtlı. Üstelik Hitler’in soykırımcı saldırısına muhatap olmuş Yahudilerin yüz karası bir saldırganlık İsrail’inki. Soykırımı, siyonizminin gözü dönmüşlüğüyle artık kendisi uyguluyor.

İsrail yüzünü gizlemeyi gereksiz sayan, maske takmayı fazla masraflı sayan bir kan içici. BM kararlarını da önemsemiyor.

Önemsedikleri yok değil. Örneğin Hizbullah’a saldırı emri vermişken kongresinde konuşurken Netanyahu’nun ayakta alkışlandığı ABD’yi önemsiyor. Önemsemekle kalmıyor, sırtını dayadığı bu ülke. Almakta oldukları son derece gerici önlemlerle durmadan güdükleştirdikleri “demokrasileri” ile hâlâ övünmekte olan İngiltere, Almanya ve Fransa gibi Avrupa’nın emperyalist ülkeleriyle Amerikan emperyalizmi İsrail’in sırtını sıvazlayıp, soykırıma dönüşen son katliamlarına bile destek veriyor. İsrail’i cesaretlendirip pervasızlaştıran, öncelikle, henüz saldırıya geçmeden olurlarını alıp zaten verileceğinden emin oldukları arkalarındaki emperyalistlerin, özellikle Amerikan emperyalizminin desteği. Hint Okyanusu’ndaki 5. filosunu alarma geçirip İngiltere ile birlikte Doğu Akdeniz’e uçak gemileri ve sair savaş araçlarıyla yığınak yapan ABD, desteğini hiçbir zaman sadece sözle ifade etmekle kalmadı.

ABD’nin İsrail’le ilişkisi, gerçekte yalnızca destek vermekten ibaret bir ilişki de değil. İsrail’in ABD ile birlikte tasarlamadığı, lojistik vb. desteğini önceden sağlama almadığı hemen hiçbir önemli hamlesi yoktur. İsrail, kuruluşundan başlayarak hiçbir zaman İngiltere ve ABD tarafından yalnız bırakılmadı.

İsrail bölgedeki tüm hamlelerinde olduğu gibi, Filistin sorununda da ABD desteğini, Kudüs’ün başkent ilanı türünden en aşırı hamlelerinde bile sonuna kadar yanında hissetti. Hatta bunlar, zamanlanmaları da dahil, ABD tarafından yönlendirildi. Örneğin Oslo ve Camp David görüşmeleri böyle oldu. Barış görüşmeleri, gerçekte sadece İsrail’in lehine gelişip onun çıkarlarına uygun sonuçlar üretmekle kalmadı, İsrail’in pozisyonunu sağlamlaştırdı. Bölgede İsrail’in Türkiye ve hemen tüm Arap ülkeleriyle ilişkilerinin normalleştirilmesi süreci, gerçekte yalnızca Amerikan katkısıyla değil, onun koşullarını hazırlayıp muhataplarını da yönlendirerek çerçevesini şekillendirmesiyle gerçekleşti.

Özeti şu ki, İsrail’e karşı, onu ABD ve diğer Batılı emperyalistlerle birlikte ve ilişkisi içinde anlamadan bir tutum geliştirilemez.

DENİZ GEZMİŞ, NATO VE FİLİSTİN

Türkiye’de Filistin davası ve İsrail karşısında geliştirilen tutumlar bu açıdan birer gösterge olduğu kadar öğreticidir de.

AKP iktidarı öncesinde generallerin etkili olduğu Türkiye, Osmanlı’ya karşı ayaklanmaları ve I. Dünya Savaşı’nda İngilizlerle işbirliği yaparak Osmanlı’yı zayıflatmaları nedeniyle Araplardan hazzetmedi ve genellikle küçük görücü ve hatta aşağılayıcı tutumları marifet bildi. Amerikan yandaşlığı ortak paydası, bir dizi savaşta Arap ordularını yenmesi ve “Çöle hayat vermesi” dolayısıyla övdüğü İsrail’le iyi ilişkiler içinde oldu. Filistin’e karşı bir yakınlık hissetmedi.

Aynı dönemde Türkiye’ninkiyle zıtlık içinde olan tutum devrimcilerin tutumuydu. Başlarında Deniz Gezmiş olan devrimci gençler, generallerin NATO’culuğunun tersine NATO’yu ve ABD’yi düşman bilen antiemperyalistlerdi. İsrail’i Amerikan yandaşlığıyla değerlendiriyor ve ezilen Filistin ulusunun emperyalizme ve siyonizme karşı mücadelesine sempati duyuyorlardı. Sempatilerini eyleme dönüştürdüler; Filistin halkıyla dayanışma içinde emperyalizm ve işbirlikçisi İsrail’e karşı birlikte savaşmak üzere Filistin’e gittiler.

Enternasyonalisttiler, İspanya’da faşizme karşı İspanyollarla birlikte savaşan uluslararası tugaylarla Türkiye’den iç savaşına katılmaya Yunanistan’a giden ağabeylerinin öyküleriyle büyümüşlerdi. Önemli olan ezilen halklarla birlikte saf tutarak emperyalizme karşı savaşmaktı, bu savaşı Türkiye’de ya da Filistin’de yürütmek onlar için ayrıntıydı. Generaller türünden burnu büyüklerden değillerdi ne Arapları ne özel olarak Filistin halkını aşağıladılar. Türkiye ya da Filistin halkı, ikisi de emperyalizm tarafından ezilen dünya halklarının birer parçasıydı. Hem Filistin’de savaşarak savaşmayı da öğreneceklerdi. Hiç tereddüt etmeden, her biri ailelerinin en az birer ferdini yitirmiş Filistinli savaşçılarla birlikte İsrail’e karşı savaşmakta tereddüt etmediler.

FİLİSTİN’LE TİCARET(!)

Şimdi AKP de Filistin halkına yakınlık duyuyor görünüyor. Devrimci gençlerin emperyalizme ve siyonizme karşı Filistin davasının zaferi için savaşmaya gittikleri zaman da AKP’nin önceli olan siyasal İslamcıların iddiası farklı değildi.

Sevmeyip suçladıkları Amerikan emperyalizmiyle el ele vermiş İsrail siyonizmi değil, Yahudilerdi ve bugün de öyle. Haçlı savaşları dönemindeki gibi dinsel yakınlıklar hissedip düşmanlıklar güdüyor, Filistin davasını dinsel bir dava olarak anlıyor ve Filistin sorununa din savaşı mantığıyla yaklaşıyorlar. Ancak bu da sadece dillerinde olan. Bir de oğul Erbakan ve YRP’si gibi muhalefette olan siyasal İslamcıların söylemi böyle. Yoksa gerçekte “büyük patron” ABD’ye ve elde edecekleri maddi karşılıklara, parasal kazançlara değer biçiyorlar. Bu nedenle İsrail’le ticareti en çok sıkışıp tecrit olmaya yaklaştıkları zaman bile kesmediler. Hâlâ üçüncü ülkeler üzerinden ticaret gibi dolaylı yollardan ve “Filistin’le ticaret” iddiası türü hilelerle sürdürüyorlar.

HAMAS’la AKP, aynı Müslüman Kardeşler örgütlenmesinin farklı ülkelerdeki kolları. İdeolojik yakınlıkları tartışmasız ve bu nedenle Erdoğan HAMAS’ı Kuvayımilliye’yle özdeş sayıyor. Ancak Kuvayımilliye’ye herhangi türden dostluk hissi beslemediği gibi, HAMAS’a da devrimci gençlerinki gibi gerçek bir destek sunmuyor. İsrail’e savaş malzemesi olarak da kullanılabilecek ürünler ihraç etmekten geri durmazken ne Filistin ne de Filistin’le özdeşleştirdiği HAMAS’a lafın ötesinde ciddiye alınabilir bir destekte bulunuyor.

‘GÜL GİBİ’ OLMASA DA GEÇİNİP GİDİYORLAR

İsrail’le gerçek bir karşıtlık içinde olmayışlarının başlıca nedeni, Amerikan yandaşlığındaki beraberlikleri ve İsrail’le düşman görünen dostluklarının maddi getirilerine değer veren pragmatizmlerini de üreten kapitalist nitelikleridir. Görünüş ne olursa olsun, İsrail ırkçılığıyla dinci Türk milliyetçiliği ya da Türk-İslam sentezciliği çıkar farklılıklarıyla tekelci kapitalizm ve büyük Amerikan patronun “etrafından” olma ortak zemininde “gül gibi” olmasa bile, geçinip gidiyorlar.

İki tutum arasındaki temel fark odur ki, devrimcilerin yücelttikleri halktır, AKP’ninki sermaye; devrimciler antiemperyalisttir, AKP emperyalizmin işbirlikçisi.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa