07 Ekim 2024 04:57

Erdoğan’ın ‘filistin davası’ ve hamasetin örtemediği gerçekler

ERDOĞAN HARP OKULU MEZUNİYET TÖRENİNDE

Fotoğraf: TCCB

Paylaş

Gazze’de “Hamas’la mücadele” adı altında kenti büyük bir yıkıma uğratan ve 41 binden fazla sivilin ölümüne neden olan saldırı, işgal ve katliamlarını bir yıldır sürdüren İsrail gericiliği, ABD ve Batılı emperyalistlerin destek verdikleri bu saldırı, katliam ve işgallerini bu kez “Hizbullah’la mücadele” adı altında Lübnan topraklarına taşımış bulunuyor. Ancak lafa gelince kendisini “Filistin davasının en büyük savunucusu” ilan eden Cumhurbaşkanı Erdoğan ve onun iktidarının bu saldırganlık karşısında son bir yılda ortaya koyduğu tutum, ABD, NATO ve Batılı emperyalistlerle bağımlılık ilişkileri ve bu ilişkilerin çizdiği sınırların ötesine geçmediğinin/geçemediğinin görülmesi bakımından oldukça çarpıcı oldu.

İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırı ve işgalinin ilk günlerinde (28 Ekim 2023) İstanbul’da iktidar ve destekçilerinin düzenlediği Büyük Filistin Mitinginde konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan “Gazze için kıyamdayız” açıklamasını yaparak “kutsal savaş” ilan etmişti. Erdoğan’ın ‘Cumhur İttifakı’ndaki ortağı MHP Lideri Devlet Bahçeli de “ecdat mirası” dediği “Gazze’deki çocuklara kol kanat germek için yola revan olmazsam namerdim” çıkışını yapmıştı. Erdoğan ve Bahçeli, İsrail’in saldırganlığının bu boyutlara ulaşacağını tahmin edemedikleri için olsa gerek o dönem Filistin sorununu iç politikada bir istismar konusu haline getirmeye dönük İsrail’e karşı ‘yüksek dozlu’ açıklamalar yapmışlardı. Ancak İsrail’in Gazze’deki işgali ve çoğu kadın ve çocuk olmak üzere sivillere yönelik katliamları arttıkça yapılan bu açıklamalar İsrail saldırganlığına karşı hiçbir adım atmayan/atamayan Erdoğan iktidarına bir bumerang gibi dönmeye başladı.

Erdoğan lafa gelince Netanyahu’yu “katil” ve İsrail’i de “savaş suçlusu” ilan ediyordu ama Türkiye’den çimento, çelik, petrol (Azeri petrolü) gibi stratejik önemdeki ürünler başta olmak üzere İsrail’e ihracat da artarak devam ediyordu. Üstelik bu ilişkileri protesto eden sadece sol-sosyalist güçlere değil, ‘Filistin için Bin Genç’ grubunun protestolarında görüldüğü gibi iktidarın zamanında istismar konusu yaptığı türbanlı kadınlara da şiddet uygulanıyor, ters kelepçe takılarak gözaltına alınıyorlardı.

‘BU İŞ BİTTİ’ DEDİ AMA BİTMEDİ

Gazze ve Filistin sorunu konusunda uygulanan bu ikiyüzlü politika, AKP’nin 31 Mart 2024 yerel seçimlerinde 2002’den bu yana ilk kez ikinci parti konumuna düşmesinde ve bu sorunu gündemde tutan İslamcı Yeniden Refah Partisinin öne çıkmasında önemli bir rol oynadı. Gazze’de soykırıma varan katliamlara rağmen devam eden ve toplumun geniş kesimlerinin tepkisini çeken İsrail ile ticaret konusunda bu seçim sonuçlarının ardından Erdoğan’dan “Bu iş bitti” açıklaması geldi. Fakat bu açıklamanın ve İsrail ile ticareti kesme kararının da bir aldatmacadan ibaret olduğu ve İsrail ile ticaretin başka biçimler altında sürdürüldüğü çok geçmeden bir kez daha ortaya çıktı. Şirketler, konşimento (taşıma senedi) üzerinde tahrifat yaparak (Gemiler limandan çıktıktan sonra teslimat adresi değiştirilerek) bu ticareti sürdürüyordu. İsrail ile ticaretin sürdürülmesinin bir diğer biçimi de bu ticaretin Filistin’de kurdurulan sahte şirketler üzerinden yapılmasıydı. Mesela 2024 ocak ayında 13 milyon dolar olan Filistin ile ticaret, “İsrail ile ticaret yasağı”nın ardından ağustos ayında 128 milyon dolara çıkmıştı (02 Eylül 2024 tarihli Evrensel, Uğur Zengin haberi).

ABD, AB ve NATO, İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırı, işgal ve on binlerce sivilin canını alan katliamlarını “İsrail’in kendini savunma hakkı” adına desteklemekle kalmadılar, askeri ve mali yardımlarını da aralıksız sürdürdüler. Bugün de İsrail’in Lübnan’a yönelik saldırı ve işgalini de terör örgütleri listesine aldıkları ama Lübnan siyasetinin önemli aktörlerinden biri olan “Hizbullah ile mücadele” adı altında destekliyorlar.

ERDOĞAN KATLİAMI NE KADAR SORUN EDİYOR?

Erdoğan iktidarının Gazze’deki işgal ve katliamı, Filistin davasını ne kadar sorun ettiğini İsrail’i destekleyen bu emperyalist güçlere karşı tutumundan da anlayabiliriz. 

Peki, bu süre boyunca İsrail saldırganlığının en büyük destekçisi ve dayanağı konumunda olan bu emperyalist güçler ve onların savaş örgütüne (NATO) karşı Erdoğan iktidarı nasıl bir politika izledi?

Geçtiğimiz 1 yıl Erdoğan iktidarının İsrail destekçisi Batılı emperyalistlere karşı tutum almak bir tarafa bu güçlerle bağımlılık ilişkilerini geliştirmek, onların eksenine daha fazla bağlanmak üzere yeni adımlar attığı bir yıl oldu.

ABD ve NATO’nun İsrail saldırganlığına verdiği açık desteğe rağmen Erdoğan, Ocak 2024’te İsveç’in NATO üyeliğini onayladı.

Mart ayında Dışişleri Bakanı Fidan ve MİT Başkanı Kalın ABD’ye art arda ziyaretler gerçekleştirdi. Bu ziyaretlerde Irak’la imzalanan ‘Kalkınma Yolu’ ve güvenlik anlaşmaları konusunda özellikle bölgede İran’ı dengeleyici bir rol üstlenme üzerinden ABD ile pazarlıklar yapıldı.

Mayıs ayında BOTAŞ ile dünyanın en büyük enerji tekeli olan ABD’li ExxonMobil arasında LNG (sıvılaştırılmış doğal gaz) alımı konusunda 10 yıllık bir anlaşma imzalanarak ABD’nin Erdoğan iktidarının önüne koyduğu ev ödevlerinden biri daha yerine getirildi.

Ağustos ayında özellikle İsrail’in Lübnan’a yönelik saldırılarının arttığı ve bu saldırıların bir bölgesel savaşı başlatıp başlatmayacağı tartışmasının yapıldığı günlerde Erdoğan iktidarı tepkilerden korktuğu için bunu gizlemeye çalışsa da Türkiye ve ABD’nin Doğu Akdeniz’de ortak bir deniz tatbikatı düzenledikleri ortaya çıktı.

Avrupa Birliği (AB), Erdoğan iktidarının bu ev ödevlerini yerine getirmesinin mükafatını Dışişleri Bakanı Fidan’ı 5 yıl aradan sonra Brüksel’de yapılan AB dışişleri bakanları gayriresmi toplantısına çağırarak verdi.

Bu adımların atılmasından duyulan memnuniyeti, geçtiğimiz ay görev süresi dolan Eski ABD Ankara Büyükelçisi Flake, “Türkiye'nin Batı ile ilişkilerinin ve ABD ile ortaklığının hiç olmadığı kadar güçlü olduğu” sözleriyle ortaya koymuştu.

Geçen yılın 7 Ekim’inden bu yana ABD Dışişleri Bakanı Blinken, İsrail’e karşı gelişmesi muhtemel tepkileri engellemek amacıyla bölge ülkelerini tam on kez ziyaret ettiği halde bu ziyaretlerin sadece ikisinde Türkiye’ye uğramıştı. Ancak Blinken’in bu ziyaretlerinde Türkiye’yi pas geçmesinin sebebi görünüşte Hamas’a verilen destek, gerçekte ise, Erdoğan iktidarının bu dönem boyunca ABD ve NATO için sorun teşkil edecek bir tutum içine girmemiş olmasıydı.

Kaldı ki, Erdoğan iktidarı geçtiğimiz yılın 7 Ekim’inden önce İsrail ile diğer bölgesel sorunlar nedeniyle bozulan ilişkilerini ‘normalleştirme’ yönünde bir süreç işletiyordu. Bu kapsamda 2022 yılının mart ayında İsrail Cumhurbaşkanı Herzog Türkiye’ye gelmiş ve Erdoğan’ın da İsrail ziyareti için plan yapılmıştı. Başka bir deyişle İsrail’in Gazze’de bütün dünyanın gözü önünde gerçekleştirdiği saldırı, işgal ve katliamlar olmasa Filistin sorunu İsrail ile ilişkileri ‘normalleştirme’nin önünde bir engel oluşturmuyordu.

İKTİDARIN ZAYIF KARNI: KÜRT SORUNU

Burada aynı zamanda Erdoğan iktidarının zayıf karnı olarak Kürt sorununu da not etmek gerekiyor. Çünkü Gazze’deki sürecin başlamasından hemen önce Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Rojava’daki Kürt özerk yönetimi için “Artık bütün yer altı ve yer üstü tesisleri hedefimizdir” açıklamasını yapmış; yüz binlerce insan için hayati önemdeki okul, hastane, su ve elektrik tesisleri bombalanmıştı. Netanyahu da bu gerçeği bildiği için Erdoğan kendisini ne zaman eleştirse “Bana ahlak dersi verecek son kişi sensin” diye yanıt veriyordu.

Bütün bunların yanı sıra İsrail’in Lübnan’a yönelik saldırı ve işgaliyle bağlantılı olarak Erdoğan iktidarının pozisyonu konusunda şu noktaya dikkat çekmek açıklayıcı olacaktır. Erdoğan iktidarı 2011’de Suriye’ye müdahale politikasının öncülüğüne soyunduğunda -ki bu politika İran’ın merkezinde yer aldığı ve Suriye, Irak, Lübnan, Filistin ve Yemen’den güçlerin içerisinde yer aldığı direniş eksenini parçalamayı hedefliyordu- bugün İsrail’in hedefinde yer alan Lübnan Hizbullah’ı bu müdahalenin başarısızlığa uğratılmasında kritik bir rol oynamıştı. O dönem Erdoğan iktidarı ve desteklediği cihatçı gruplarla birlikte İsrail’in de Hizbullah’ın Suriye’deki güçlerine yönelik hava saldırıları düzenlemesi, Erdoğan iktidarı ve İsrail’in, bölgesel egemenlik mücadelesinin aynı tarafında yer aldığının görülmesi bakımından önem taşıyordu.

Özetle Filistin sorunuyla bağlantılı olarak bölgede son bir yılda yaşananlar bize hamasetin ötesinde Erdoğan iktidarının gerçek yüzünü bir kez daha gösterdi: Zaman zaman emperyalistler arasındaki çelişkileri kendi çıkarları için kullanmaya çalışmasıyla gündeme gelen Erdoğan iktidarı, İsrail’in Gazze ve Lübnan’daki saldırı ve işgali gibi kendisine manevra alanı bırakmayan durumlarda oyunu ABD-NATO ve Batılı emperyalistlerin kurallarına göre oynuyor!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa