10 Ekim 2024 04:45

Hapishaneden milli takıma

Fotoğraf: Ekmek ve Gül

Paylaş

Hemen her gün erkeklerin kadınlara yönelik türlü barbarlıklarına tanık oluyoruz. Buna tepki olarak kadınların mücadelesi giderek yükselse de bu, tacizlerin, tecavüzlerin, cinayetlerin önünün alınmasına yetmiyor ne yazık ki. Yetmiyor çünkü erkeklerin büyük çoğunluğu bu kanlı utanç tablosunda bizzat payları olduğunu bir türlü anlayamıyor.

Evet, erkekler olarak görünüşte kadına yönelik şiddete karşı duyarlıyız, tepkiliyiz ve kadınların mücadelesini destekliyoruz ama pratikte gerek kullandığımız dille gerekse de icraatlarımızla bu şiddeti beslediğimizin ve sürekli olarak yeniden ürettiğimizin farkında bile değiliz…

Kötülüğün sorumluluğunu, suçluyu kendi dışında arama alışkanlığı, eril zorbalık vakalarında daha belirgin biçimde göze çarpıyor.

Noktalama işareti yerine küfrün kullanıldığı cinsiyetçi dilin tutsağı olmuş erkeklerin bütün bu şiddet vakalarındaki sorumluluğu görmezden gelinebilir mi? Bu dili, şiddeti kınamak adına öfkeli tavırlarla tacizcilere, tecavüzcülere, canilere karşı kullanıp vicdanlarını rahatlatmaları ise ayrı bir garabet. Kullandıkları dil, şiddet kültürünü beslemekle kalmıyor, içlerindeki potansiyel tacizcinin, tecavüzcünün, caninin sinyalini de veriyor aslında. Bir bakıma kendilerini ele veren bir dil…

Henüz dilini cinsiyetçilikten arındırmayı başaramamış kitlenin pratikte de kadına yönelik şiddete güçlü bir tepki vermesi beklenemez kuşkusuz. Nitekim öyle bir şey olmuyor. Belli başlı kişiler dışında erkeklerden hiç ses çıkmıyor.

Mevcut düzende erkekliğin konforunu, avantajlarını doya doya yaşamak varken kim, kadınlarla sahici bir dayanışmaya girişme ihtiyacı hisseder ki?

Kadınlara yönelik eril şiddet almış başını giderken ve kısa vadede bu gidişatın değişebileceğine dair hiç umut görünmezken üstüne tüy dikme misali, Almanya’nın Stuttgart takımında forma giyen ve bir kadına taciz iddiasıyla dört hafta hapis yatan, daha sonra kefalet karşılığında serbest bırakılan ancak davası halen süren Atakan Karazor, milli takıma davet ediliyor. Kadın mücadelesiyle dalga geçercesine bir icraat. Yüzsüzlükle hemhal bir erkek dayanışması örneği. Tam bir kepazelik…

Türkiye Futbol Federasyonu Başkan Vekili ve Milli Takımlar Sorumlusu Ceyhun Kazancı, her bireyin suçu kanıtlanana kadar masum olduğuna dikkat çekerek Atakan’ın masum olduğuna inandıklarını buyurmuş.

Tabii böyle buyurunca, “Kadının beyanı esastır” ilkesini dikkate almadığını göstermiş ve Atakan hakkında taciz davası açan kadını yalancılıkla suçlamış oluyor.

Kadına taciz vakası söz konusuysa, erkekler nasıl da hiç utanma korkusu olmadan birbirleriyle kenetleniyor…

Ayrıca Kazancı, hukuksal meselelerin inançla değil kanıtlarla ve somut belgelerle sonuca bağlandığını bilmiyor herhalde. Yani, devam eden bir davayla ilgili olarak “İnanıyorum ki suçsuz”, “İnanıyorum ki beraat edecek” gibi açıklamalar yapmanın hiçbir kıymeti yok.

Dört hafta hapis yatmış, kulübü kefaletini ödemese daha da yatacak bir oyuncuyu, davasının sonuçlanmasını bile beklemeden milli takıma dahil etmek, kadınları ve kadın mücadelesini ciddiye almamak, kadınları küçümsemek dışında bir anlam taşımaz.

Milli takım yetkilileri ve yorumcular milli takımın bu oyuncuya çok ihtiyacı olduğunu dile getiriyor.

Görüldüğü gibi, bu kez de “Başarı için her yol mubahtır” anlayışının cinsiyetçi versiyonuyla karşı karşıyayız…

Kadına yönelik tacizin, her fırsatta kutsallığını vurguladıkları, boş böbürlenmelerin öznesi yaptıkları formaya halel getirmeyeceği konusunda hemfikir oldukları anlaşılıyor.

Bakış açısı şu soruya karşılık geliyor: Basit bir taciz vakası için milli takımın başarılar elde etmesine katkıda bulunacak bir oyuncuyu gözden çıkarmaya değer mi?

Onur, erdem, ahlak, vicdan sahibi ve her koşulda kadınların eşitlik, özgürlük mücadelesini destekleyen kişiler için sorunun yanıtı basit: Evet, değer…

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa