11 Ekim 2024 04:50

Yenikapı ruhu 2.0

Yenikapı Mitingi

Fotoğraf: AA

Paylaş

Meclis açılışında Devlet Bahçeli’nin DEM Parti grubuyla tokalaşması ile CHP milletvekillerinin bir kısmının Erdoğan salona gelirken ayağa kalkmasının parlamentodaki ilişkiler açısından bir önem taşıyıp taşımadığı, mevzusu bol ortamda diğer her şeyin üstüne çıkıverdi.

Bahçeli, DEM ile tokalaşmasının anayasa ve cumhurbaşkanlığı ‘kapışması’yla ilgili ve doğaçlama olmadığını ileri sürdü. “Bekamıza namlu çevrilmişken birlik içinde olmalıyız. DEM Parti Türkiyelileşsin, terörle mesafesini koysun, elimin kıymetini bilsin” diye ekledi. Erdoğan’ın partisinin grup toplantısındaki konuşmasına Bahçeli’yi destekleyerek başlaması da bu birdenbire ortaya çıkan jestin bir doğaçlama değil, bir Cumhur İttifakı yönelimi olduğunu teyit ediyordu.

Erdoğan ağustos ayındaki Malazgirt zaferi kutlamalarında “Zafer inancın ve imanın yanı sıra birliğin ve beraberliğin meyvesidir. Küfrün karanlığını ancak tek yürek olursak parçalayabiliriz. Türk, Kürt, Arap, Sünni, Alevi demeden 85 milyon olarak şu nazlı hilalin gölgesinde buluşacağız” da demişti. Milli birlik hanesine, kimlik gruplarını isim isim ekleyerek mesajını vermişti. Bu mesaj ölü doğmuş bir Yenikapı ruhunun yeniden tedavüle sokulmak istendiği biçiminde okunabilir. ‘Ruh’un içeriği bu kez Türkiye’nin İsrail saldırısı tehdidi altında olduğuyla dolduruluyor bir süredir.

Mısır darbecisi Sisi ve Suriye’nin Lideri ‘Esed’ ile barışma girişimlerinin geliştirildiği bir sırada iktidar grubu, Ortadoğu’da terör estiren Filistin, Lübnan, İran, Yemen’i bir ‘medeniyet savaşı’ görüntüsü altında hedefine alarak katliamlar yapan, sıcak tacizlerle ateşe sürüklemeye çalışan İsrail’i boşalmış düşman kategorisine yerleştirerek toplumdaki tepkiyi ve öfkeyi iktidara örgütlemenin imkanını bulmuş oldu. Cumhur ortakları tepkiyi kendi kendilerini atadıkları ‘milli birlik’in önderliğine soğurmak istiyor.

Bahçeli tokalaşma sürprizi için kategorik olarak kimseyle bir sorunumuz yok demişti. Özgür Özel’e de “Size siyaseten o lafları söylüyorum, sizi üzmedik inşallah” mealinde özür bildirdi. Devletin çelik çekirdeğinin ifadesi önemlidir. Çünkü tam da bu hafta ticaretin eskisi gibi devam ettiği, kargoların üzerine Filistin adresi yazılarak İsrail’e transferinin devam ettirildiği ve bu deve kuşu gibi başların kuma gömüldüğü ticaretin iktidarın yakınları tarafından da sürdürüldüğü ortaya bir kez daha çıkmışken toplumun önüne ortak bir, kapıdaki düşman imgesinin konulmasının sadece siyaseten bir anlamı var; kategorik olarak değil.

İsrail’e kategorik olarak karşı çıkabilmek için bölgedeki emperyalist paylaşım savaşının vekili haline getirilen siyonist devletle her türlü ticareti durdurmak, Kürecik ve İncirlik Üssünü kapatmak, güvenlik cihazlarını İsrail kuruluşlarına teslim etmemek gerekir. Filistin’in yanı sıra Lübnan’da Şii katliamına da karşı çıkmak gerekir. İkincisi; ‘birlik’ siyaseten değil kategorik olarak gündeme getirilecekse eğer, yeni bir çözüm süreci mi başlatılacak acaba diye Kürt halkını beklentilere sokmaktan ve geçmiş deneyimin korkunç sonuçları ile de halkı korkutmaktan vazgeçmek gerekir. DEM’e şartlar koşmadan önce kayyum politikasından vazgeçildiğini ilan etmek, tutuklu siyasetçileri serbest bırakmak, Kobanê konusunu yeniden ısıtmaktan imtina etmek gerekir.

Hayır bunların hiçbiri yapılmadı. Tersine Erdoğan grup toplantısında yaptığı konuşmayla kutuplaştırma siyasetine, sorumluluğu CHP ve DEM’e yükleyerek devam etti. Yeni parlamento dönemini bu iki partiyi İsrail tehdidiyle hizaya getireceğini umarak başlattı.

İsrail’in Türkiye’ye saldırıp saldırmayacağı ayrı bir konu. Erdoğan şimdilik buna kimseyi inandırmış değil. Öyle anlaşılıyor ki önümüzdeki günlerde bağırmaların volümü artacak, İsrail’in muhtemel sözel tacizleri kazanç hanesine yazılacak.

Bahçeli’nin konuşmasında başka nokta daha var ki es geçilmemesi gerekir. “Biz siyaseti, teorik ve retorik arka planı Batı'nın sınıf çatışmalarına dayanan, toplumun düşman kamplara bölünmesine çanak tutan gerilim süreci olarak tanımlamıyoruz. Çünkü sınıflı bir toplum yapısını tamamıyla reddediyoruz.”

Bayram değil seyran değil dememek lazım. Çünkü toplum kesimlerinin sınıfsal açıdan kendisini yeniden teyelleme eğilimine girmesi Cumhur’u İsrail’den daha çok korkutuyor. O yüzden de iktidar kitlesel bir korkuya davetiye çıkarıyor. Fabrikalarda sendikalaşmak, işten atılmamak, insanca yaşayabilmek isteyen ve hak mücadeleleri yürüten emekçiler Alevi, Sünni, Kürt, Türk diye ayrım yapmadan birleşiyor. Vahşice öldürülen iki genç kadın için bizzat Bahçeli’nin tabanından insanlar da tepkisini gösterdi. Narin cinayeti görülmemiş bir refleks oluşturdu. Geçimlik tarımın çökertilmesine karşı köylü direnişleri, kamu arazilerinin büyük sermayeye peşkeş çekilmesine karşı yaşam hakkı mücadeleleri kimseyi dışarıda bırakmıyor ve adı sanı belli iç düşmanla uğraşıyor. İktidarın içerideki gerilimi, giderek kendisine yönelen tepkiyi normal şartlarda, kategorik olarak suhuletle çözebileceği bir aracı da doğası da yok. Onun için dine mezhebe etnik kimliğe bakmadan ortaya çıkan birleşme eğilimlerini sınıfsal düzleminden kopararak milli siyasete eklemeye çalışıyor. İsrail’in saldırganlığı ve katliamları siyaseti ve toplumu dizayn etmek için hazır ve tartışılması zor bir motif oldu.  

Söz konusu olan sadece Anayasa ve seçim bahsi değil elbette. İktidar gerçekten bir beka kaygısında ve Yenikapı 2.0 versiyonuna ihtiyaç duyuyor. Halk bu korkuyu ve herkese mal edilme yöntemlerini iyi tanır. Ancak milli-dini bir tehdit olarak ilan edilen İsrail’e karşı hiçbir şey yapılmadığına da tanıktır. Bu durumda düşman siyaseten atanmıştır. Kategorik olarak değil.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa