Muhalefet sorunu
Fotoğraf: Harun Özalp/AA
Ülke son genel seçimlerden bu yana bir politik süreçten geçti ve halen de geçiyor. Kısaca hatırlayacak olursak: Genel olarak sol ve devrimci kesimler genel seçimlerde tek adam diktatörlüğüne karşı CHP ve “altılı masa”nın adayı Kılıçdaroğlu’nu desteklemişlerdi. Bu kesimlerin ve aslında oy veren halkın beklentisi tek adamın gitmesi, hiç olmazsa bir nefes alma molasının sağlanması, mücadelenin bu koşullarda devam ettirilmesiydi. Bu gerçekleşmedi, seçimler iktidarın her türlü yöntemi de kullanarak kazanmasıyla sonuçlandı. Bu sonuç belirli bir moral bozukluğu ve ümitsizliğe de yol açtı.
Ama ardından yapılan yerel seçimlerde halk, iktidarı ağır bir yenilgiye uğrattı. Genel seçimlerde sağlanamayan nefes alma molası ve moral üstünlük bu yolla sağlanmış oldu. Yani politik gelişmeler öngörülen biçimde gelişmese de sonuçta amaçlanan gerçekleşmiş oldu. CHP çok uzun bir aradan sonra birinci parti oldu, büyükşehirlerin ezici çoğunluğunun yanı sıra AKP’nin kaybetmez dediği yerlerde de seçimler kazanıldı. Seçimler yerel ama sonuçları genel olmuştu. Tek adam iktidarı politik, moral üstünlüğünü kaybetmiş, sinsice bu ağır yenilgiyi nasıl atlatacağının, halka yönelik ekonomik ve politik saldırılarını nasıl gerçekleştireceğinin hesaplarına girişmişti.
İşte tam da bu sırada kendisine ummadığı ve beklemediği yerden bir el uzatıldı. Seçim zaferini halkın iktidara tepkisinin sonucu değil de yenilenen CHP yönetimdeki “değişime” bağlayan yeni genel başkan ve ekibi kuyudaki iktidara bir ip uzattı. Siyaset “normalleşmeli” ve “yumuşamalı” idi. Oysa kitleler CHP’ye desteği tek adam yönetimine iyi muhalefet yapsın, bu zaferin etkisini iktidarı yıkması ve yıpratması için vermişti. Ama sonuç genel politik gelişmeleri etkileme açısından tam tersi oldu. Karşılıklı görüşmeler ve diyalog ve bu arada tek adam yönetiminin halka yaşamı ekonomik ve politik açıdan zindan etmesi. Bunun karşılığı oy verenlerde bir hayal kırıklığı ve moral bozukluğu oldu.
CHP yönetiminin yaptığı “tematik” mitinglerin halkın mücadelesinin gelişmesine değil, yatıştırılmasına hizmet ettiği çok geçmeden anlaşıldı. CHP yönetimi ne iç politikada ne de dış politikada halkın beklentilerine yanıt veren bir yolda ilerlemeye devam etti. Bu arada iktidarın muhalefet partisini salam gibi dilimlere ayırma politikasında kendisine gerekli olan zemini ve imkanı bulmuş oldu. Sonuç: ülkede demokratik hak ve özgürlükler ve insanca yaşayacak ekonomik koşullar için verilmesi gereken mücadelede derin bir politik boşluğun ortaya çıkması oldu. Politik gelişmelerin dönüp dolaşıp geldiği yer işte bu oldu. Bu arada CHP yönetiminin Saray’a yanaşan Akşener ve partisini trajik sonuna yaklaştıran politik gelişmelerden hiç ders almadığı da anlaşılmış oldu.
Bütün bu gelişmeler sadece CHP’ye umut bağlayanlar için olumsuz gelişmeler olarak kalmadı, CHP “solda” görüldüğü için fatura daha genel oldu. Solun devrimci kesimleri ise bu tür bir gelişmeyi öngörmeseler de onlar için CHP’deki dönüş halk hareketi için sorumluluğun kendi üzerlerinde olduğunun yeniden hatırlatılmasından başka bir anlama gelmiyordu. Nitekim politikanın boşluk tanımayacağı gerçeği işlemeye devam etti. İşçi sınıfı ve emekçi yığınlar kendi göbeklerini kendilerinin kesebilecekleri, kendi yollarını açabilecekleri bir sürece ilk adımlarını atmaya başladılar. Çünkü iktidar ve büyük sermayenin yol açtığı tüm sorunlar bütün ağırlıkları ile orta yerde duruyorlardı. Üç sendika konfederasyonunun gereklerini yerine getirmeseler de ortak adım atacaklarını ilan etmeleri, Türk-İş’in etkisini en aza indirmeye çalışarak bir saat iş bırakarak açıklamalar yapma eylemi, DİSK mitingleri, emeklilerin ve diğer çalışanların eylemleri, gençliğin yükselen tepkisi, halkın ağacını, suyunu, toprağını korumaya yönelmesi, çarşı pazarın yangın yerine dönmesi gibi gerçekler yığınların iktidarla normalleşme ve yumuşama değil, talepleri için mücadele isteğini dile getirdiği gelişmeler oldu. Bunun nedeninin işçi ve emekçilerin talep ve çıkarları ile iş birlikçi büyük sermaye ve onun iktidarının çıkarlarının tam zıt yönde ve birbirine karşıt oldukları gerçeğinde yattığını görmek zor mu?
Bu süreç yaygınlaşarak ve güçlenerek devam edecek. Ama bu gelişen muhalefetin CHP ve diğer reformist kesimler üzerinden düzene bağlanarak sönecek bir muhalefet olarak değil, merkezinde işçi sınıfı ve emekçilerin olduğu, ekonomik ve politik taleplerini bağımsızca ortaya koyduğu bir halk muhalefeti olarak gelişebilmesi bütünüyle sınıf bilinçli ve öncü işçilere, namuslu ve mücadeleci sendika yöneticilerine ve işçi temsilcilerine, işçi ve emekçi halkın acil ve güncel sorunlarını temel alan bir yaklaşımla, bu harekete destek verecek ve geliştirecek emek güçlerinin çabasına bağlı olacaktır.
Sermaye ve iktidar cephesine, bu cepheye malzeme taşıyan düzen muhalefetinin yanıltıcı ve yatıştırıcı etkisine karşı işçi ve emekçilerin bağımsız hareketi ve mücadelesi. Sermaye ve iktidar cephesine karşı merkezinde emek örgütlerinin ortak platformlarının olduğu işçi ve emekçi halkın cephesi. Her fabrikada her iş yerinde, her yerleşim biriminde bu adımların atılması için olağanüstü bir çaba ve yetenek. İşçi ve emekçi mücadelesinin talebi ve isteği işte bu.
- Gelişmelerin anlamı üzerine 15 Kasım 2024 05:25
- Direnerek kazanmak 08 Kasım 2024 11:13
- Elde ne var? 01 Kasım 2024 05:05
- İktidara ve düzen partilerine güvensizlik 25 Ekim 2024 15:00
- Dışa karşı cephe, içe karşı cephedir 18 Ekim 2024 05:06
- ‘İç cephe’ kimlere karşı güçlendirilecek? 04 Ekim 2024 04:53
- Sorumluluk sizde 27 Eylül 2024 05:37
- Saldırıyı püskürtmek için 20 Eylül 2024 05:56
- Kılıcı asıl sallayanlar kimler? 13 Eylül 2024 05:13
- Yoksulluk bitmiş, haberiniz var mı? 30 Ağustos 2024 04:52
- Borç çok, kamçı var, yiğit kim? 23 Ağustos 2024 04:50
- Halkımız 16 Ağustos 2024 04:42