Ben aptal mıyım bay başkan?
![](https://www.evrensel.net/images/840/upload/dosya/273536.jpg)
Fotoğraf: Evrensel
Bay başkan ben aptal mıyım? 45 senelik bir kadınım, veri okumuş, data yutmuş, şiddetin her türlüsüne bir vesile maruz tutulmuşlardan biriyim. Ben gördüğümü, okuduğumu, şahitlik ettiğimi, ne yaşadığımı anlamayacak kadar aptal mıyım?
Şu cümleyi diyorum: “Kadına şiddetin en temel nedeni alkol bağımlılığıdır.”
Nedir bu savın ardındaki veri? Hani araştırma sonucu? Kim bu alkol bağımlıları? Kaç kişiler? Hangi kadına ne şiddet uygulamışlar? Kolonya mı içiyorlarmış, ispirto mu kokluyorlarmış?
Biz nasıl duymamışız, ben aptal mıyım gece aleminin gün doğana kadar sürdüğü Beyoğlu’da oturmama rağmen nasıl aklıma gelmemiş madem bu en temel nedenmiş.
Düşünüyorum, diyorum mesela el kadar kız çocuklarını köy okulu kapatıldığı için anasının kucağından ayırıp ilçede okumaya mecbur bırakan, o ilçede de milli eğitimin yurdu olmadığından tarikat yurduna yönlendiren, o yurtta yangın merdivenine çıkan, sokağa açılan kapıları üzerine kilitleyip cayır cayır yanmalarına sebep olan eğitim sisteminin hangi unsurları içip içip almışlar bu kararları?
Az değil, Aladağ’da ölen 11 kız çocuğu, toplu cinayet değil mi bu?
6 yaşında evlendirilen çocuk tecavüze uğramış sayılmıyor mu? Cinsel şiddet, başı bedeninden ayrılmadı diye şiddetten yazılmıyor mu? Bu Hiranur Vakfının kurucusu adam, bu İsmailağacı sakallı, içip içip mi almış koynuna el kadar bebeği?
Özgecan’ı minibüs şoförü öldürdü. Alkollü mü kullanıyormuş herif toplu taşıma aracını? Pakize’yi bıçaklarken “3-5 yıl yatar çıkarım” demişti fail, alkol fabrikasında mı öğrenmiş bu cümleleri?
“Sen beni neden kahvaltıya kaldırıyorsun?” gibi yoktan bir sebeple 5 yıldır evli olduğu Rukiye’yi 1.5 yaşındaki çocuğuyla birlikte kaynar suyla haşlayan ve birebir aynı cümleyi “5 yıl yer, 3 yıl yatar çıkarım, ben bu işi yarım bırakmam, seni öldüreceğim” diyen adamı adli kontrolle salıveren de mi çekmiş kafayı?
“Ben var ya seni öldürsem de ceza yemem. Benim yiyeceğim ceza 3-5 ay haberin olsun. Her şeyi göze alıyorum ben. 5 sene de 10 sene de yatsam göze alıyorum…” Bu cümleleri Zülküf diye bir canlı kurdu, evli olduğu kadını bıçakladı. Cezası 1 ay sonra ev hapsine çevrildi. Bu hangi alkolün kafasıymış böyle harbiden de? Faili işini tamamlasın, suçu yarım kalmasın diye evine yollamanın adına adalet diyen sistemin hangi bileşenleri bağımlı?
“Öldürürüm. Gider 4 sene paşa paşa yatar çıkarım.” 22 yaşındaki Fatma’nın katilinin sözleri bunlar, Fatma’nın ölüsüyle iki saat turladı aracında, iyi hal indirimi aldı mahkemede. Bu olayın alkollüsü kimdi ki acaba?
Rabia Naz’ın katili madem alkollüydü nasıl bunca senedir bulunamadı, hiç iz bırakmayacak kadar nasıl ortadan silinebildi? Gülistan Doku’yu alkol kafasıyla mı kaybettiler de sonsuz bekleyişe koydular bizi?
Nadira Kadirova’nın ölümünde hangi kanda alkol çıktı?
Ben aptal mıyım? Nasıl inanayım o cümleye?
Bana sorsalar toplumsal cinsiyet rolleri yüzünden şiddetin çoğu, stratejik hamlelerin, iktidar politikalarının, devlet politikasızlığının sonucu.
Mesela eşin çalışıyorsa sen neden iş arıyorsun cümlesi kadının ekonomik özgürlüğünün önünde engel gibi geliyor gözüme.
Ülkenin ekonomisini yöneten adamın “Kadınlar iş aradığı için işsizlik yüksek görünüyor” açıklamasının da payı var bence.
Ataerkil düzen, bir köle gibi adamlara bağımlı, eve hapsolmuş kadın yaratmaya çalıştığından, kız çocukları eğitimden, doğum yapan kadın istihdamdan kopmak zorunda kaldığından, kadınların kahkahasını iffetsiz bulanların kürsülerde yer bulmasından gibi geliyor. “Kadın mı kız mı bilmem” cümlesinin korkunçluğundan hatta.
Bana birileri yirmi sene bu ağları ince ince ördü gibi geliyor.
Namus kavramını kadına ait kılıp zimmeti erkeğe yazmasaydı sistem, namus denen şeyin şerefle eş anlamlı olduğu anlatılsaydı, korku imparatorluğuyla terbiye edilmek yerine sevgi diliyle eğitilseydi toplum, her bir bireyin eşitliğinden bahsedilseydi ayrımcılıktan uzaklaşılarak, şiddetin önü kesilmez miydi?
Silah bunca kolay ulaşılır olmasaydı, mafyaların arka bahçesine dönmeseydi ülke, daha az can yanmaz mıydı?
Bir kadın, doğduğu günden itibaren baba ve ağabey korkusuyla, otoritesiyle değil, şefkat, sevgi ve ilgisiyle büyüseydi, buyrulduğu kadar değil, sevgi ve ilginin yetirilebileceği kadar doğurulsaydı bu çocuklar, analarının kurban rollerine şahit olmasaydı, aşkla kurulmuş yuvalarda, güler yüzle büyüselerdi, kimseden korkmak zorunda hissetmeden, kaygısız ve güvende yetişselerdi, bu ülkede “Gelinlikle çıkan kefenle girer” cümlesi hiç kurulmasaydı, kızını dövmeyen baş tacı edilseydi, dövdüğü diz kızından kıymetli sayılmasaydı, penceresiz eve benzetilmeseydi kadınların rüzgarda salınan saçları, aşk övülseydi, o aşkın kime duyulduğu üzerinden bir nefret dili kurmak yerine, şiddet durmaz mıydı?
Sığınmaevi ziyaretini gazeteye haber yapan vali, sığınmaevi ihalesini gazetede yayımlayıp adresini faş eden idareci yerine, liyakatli insanlara verilseydi ya şu sorumluluklar? Emniyette özel birim harbiden özel eğitilseydi de kapıyı çalıp açılmadı diye çekip gitmeseydi ve Şebnem hayatta olsaydı.
Yargı; fiziksel, psikolojik, ekonomik, siber, kadına karşı tüm şiddet suçlarında, kararını verirken, bu cezanın ülkedeki tüm kadınların özgürlüğüne kastedildiği için de verildiğinin farkında olsaydı, her şey ibret değil biraz da feyiz için yaşansaydı.
Bu ülkede her kadın, başına bir iş gelirse gidecek yeri olduğundan, yaşayacağı bir hayatı olduğundan, ardında tüm kurumlarıyla koca bir devlet olduğundan emin olsaydı ve şiddetin herhangi birine meyleden bir adam bilseydi ki karşısında koca bir devlet var kaçışı yok, kadına karşı şiddet durmaz mıydı?
Ben aptal mıyım, bilmiyor muyum ne yaşadığımı?
Otobüste yaşadığım tacizdi, üzerime kapıları kilitleyen taksicinin yaşattığı dehşetti, apartman kapısında aniden beliren gölge ve bunlara gösterdiğim tepki de sistemin bana dayattığı şiddetti, kadınım diye muhatap alınmadığım toplantılarda böğrümde hissettiğim yanmaya benziyordu tadı. Aynı işe daha az ödeme aldığımdaki eşitsizliğin öfkesiyle harmanlı, iki kat çalışıp yarım tecrübede adamlara kaptırdığım terfilerle beslendi. Çocukları doğurduğumda bakıcıya yetiremediğim maaşımla bir nevi. Kreş yaşına kadar istihdamdan kopmak zorunda kaldığımı ben bilmiyorum muyum? Alacağım maaş hepi topu o kreş parası kadarken çocuklardan ayrılmanın vicdan azabıyla da kavgamız olmadı mı sanıyorsun? O kavganın bile fitili sistemdi.
Boşanırken, elimde rakı kadehiyle fotoğrafımı önüme koyup “Velayeti alırız, ahlaka mugayir bu hayatınız. Hakimlerin takdiri böyledir” denilmedi mi sanıyorsun bay başkan, çiçek gibi de büyüttüm çocuklarımı.
Çektim çıktım o hakkımızı tanımayan iş yerlerinin kapılarından. Bu ülkede her günüm yeni bir engeli aşmak zorunda kalarak geçiyor senelerdir, kendiliğinden açılan tek kapı görmedim, hepsini ellerimizle inşa etmek icap ediyor. Ben yıktığım duvarları, aştığım barikatları iyi bilirim, dişimden tırnağıma izleri duruyor, uykularımı bölüyor. Alkolü bilmem, içki denir adına, içkiliyim şu an. Çatır çutur yazıyorum bu satırları. Demek alkolmüş koca bir ömür süren kavgamın öznesi, vay be! Kimse beni bu kadar aptal yerine koymamıştı.
Kimselerin haberi olmadı, bir kadın arkadaşım daha yeni Almanlara şarap satmayı başardı mis gibi memleket üzümünden, bizim de var kendimizce milli gururlarımız, büyük bir başarıdır bu ülkede böyle açılabilmek dünyaya.
Böyle de bir paradoks koyalım bakalım buraya.
Bir de Wollstonecraft’tan bir cümle, kendisi benzemez şeyhlerinize, o çok kutsanıp hiç değeri verilmeyen anneliği bir de ondan dinleyelim: “Aptal ve cahil bir kadının iyi bir anne olmasını beklemek, devedikenlerinin incir vermesini beklemeye benzer.”
Ben aptal değilim.
Yaşadığımız şiddetin nereden kaynak bulduğunu en iyi ben bilirim, her kadın gibi tam içindeyim.
Evrensel'i Takip Et